Apo ve Bahçeli’nin susturduğu asker-Barış Terkoğlu (Cumhuriyet)
“İmralı heyetinden Pervin Buldan, Öcalan’ın medyadaki “süreç eleştirileri”nden rahatsız olduğunu, iktidardan susturulmasını beklediğini açıkladı. İlk günden beri “süreç eleştirisi” yapan, hukuk devleti mücadelesi yerine iktidar pazarlığı yaparak ülkenin hiçbir sorununu çözemeyeceğini savunan, sonucun demokrasi değil, daha büyüyen bir despotizm olacağını anlatan bir gazeteci olarak bu iş nasıl olacak merak ediyorum. Süreci eleştirenlerin medyaları mı kapatılacak, işten kovulmaları mı sağlanacak, hapishanelere mi doldurulacak, yoksa gözleri bağlanıp bir kuytuda cezalandırılma mı yapılacak? Ben de bilmiyorum. Ancak önümde tam da süreci eleştirdiği için tutuklanan bir askerin 6 Ekim tarihli iddianamesi duruyor.
Orkun Özeller bir emekli albay. 1993 yılında Harp Okulu’ndan mezun oldu. Özel Kuvvetler’e seçildi. 1994 yılının ekim ayında, Silopi’de göreve başladı. 21 Mart 1995’teki Çelik Harekâtı’ndan itibaren sınır ötesi operasyonların birçoğuna katıldı. Metina, Haftanin, Gara ve Zap gibi zor bölgelerde çatışmalara girdi. Birçok silah arkadaşı kucağında şehit oldu.
Sadece Güneydoğu değil.
2003 yılında, Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilmesinden 9 gün sonra, Kosova’da görev yaparken, dört Alman askeri kendisini sokakta sorgulamak istediğinde direnmiş, halkın da Özeller’e desteğiyle dört asker kaçarak kiliseye sığınmıştı. 2016 Kasım’da, İncirlik Üssü’ne atandığında, üsteki ABD’lileri denetleme mücadelesi verdi. 6 aylık görevi bittiğinde, ABD madalyasını reddetti: “‘Benim düşmanım olan YPG/PKK terör örgütüne yardım eden bir devletin verdiği bu madalyayı almayı onurum müsaade etmiyor’ dedim. Elimi sol üst cebime takılmış olan madalyaya attım ve mandalını açarak çıkardım. Beratın yazılı olduğu belgenin üzerine koyarak Amerikalı Albay Lehay’e teslim ettim.”
Özeller; 28 yıllık görevi bitince milliyetçi söylemini siyasette, medyada, katıldığı panellerde devam ettirdi. Gelgelelim, yaşam tecrübesi ve dünya görüşü, MHP liderinin başlattığı açılıma çarptı. Bahçeli’nin Apo’ya “kurucu önder” hitabı, Öcalan’ı Meclis’e çağırması, PKK’nin adımlarına yönelik övgüleri, onu tabiri caizse “çıldırttı”. Bahçeli’yi ve süreci, ağır ifadelerle eleştirdi.
Bahçeli, Özeller’i önce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyet etti. “Ey terörist sevici Bahçeli” diye başladığı, “Sen kimden icazet aldın da benim arkadaşlarımın katilini affederek onu Meclis’e davet ediyorsun” diye devam ettiği mesajıyla hakaret ettiğini söylüyordu. Ancak savcılık kovuşturmaya yer yok kararı verdi: “Siyasetle iştigal eden mağdurun toplum önünde belirli bir sıfat ve görevi üstlenmiş, tanınmış bir kişi olması, eleştiriler karşısında diğer kişilere göre daha esnek bir yaklaşım tarzı göstermesi gerekliliği, bu nedenle kendisi ile ilgili eleştiriler karşısında esneklik sınırının geniş tutulması zorunluluğu…”
Özeller, Bahçeli’yi eleştirmeye devam etti. Bunun üzerine Bahçeli, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyet etti.”
“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir sene önce yaptığı tarihi çıkışlarla varlığından haberdar olduğumuz son ‘çözüm süreci’ malumunuz bir önceki denemeden epey farklı bir tartışma zemininde ilerliyor. İktidar cephesinin ‘Terörsüz Türkiye’ diye kodladığı bu süreç Öcalan’ın çağrısı üzerine PKK’nın kendini feshini ilan etme kararı alması gibi tarihi bir eşiğe kadar gelebildi. Ancak sürecin yönetimine paralel yaşanan siyasi gelişmelerin neden olduğu majör çelişkiler, işi Kürt sorununun çözümü ve genel demokratikleşme istikametinde toplumsal bir coşkunun ortaya çıkması noktasına bir türlü getiremedi.
Hafta sonunda, sürecin bir yılını konuşmak için Kürt Çalışmaları Merkezi, BAYETAV ve RAWEST Araştırma’nın ev sahipliğinde İzmir’de düzenlenen bir çalıştayda bir araya geldik. DEM Parti İmralı heyetinden Mithat Sancar başta olmak üzere bir grup siyasetçi de vardı, gazeteciler ve akademisyenler de sivil toplumcular da… Herkes birbirine bu tür ‘özgürce konuşabilme’ platformlarında bir araya gelmeyi ne kadar özlediğini söyleyip durdu. Kimin ne söylediğini dışarıya aktarmayacağımız ön kabulüyle katıldığımız bu toplantıda, sizlerin bilmediği hiçbir şey konuşulmadı aslında. Kimin ne kadar özgür konuşabildiği konusu ise muğlak bir alan olarak kaldı. Malum, memleket şartları!
Ben de bu vesileyle toplantının katılımcılarından DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen ile uzun zamandır yapmak istediğim ‘zor konuşma’yı yapma fırsatı buldum.
Mehmet Emin Ekmen, sadece Ali Babacan’ın en yakın çalışma arkadaşlarından biri değil. Onunla birlikte DEVA’yı kuran eski Adalet ve Kalkınma Partililerden. Batman doğumlu bir Kürt. Kendi deyimiyle hayatı boyunca ‘sağ seçmene Kürt sorununu anlatmaya çalışmış’ bir hukukçu. Siyasete girene kadar uzun yıllar sivil toplumda aktivizm de yapmış birisi. Dolayısıyla da siyaseten karşı saflarda mücadele ettiği DEM Parti ve öncüllerini yakın tanıyor, reflekslerini iyi biliyor ve dar zamanlarında dayanışmaktan da hiç geri durmuyor.
Ekmen’i güncel tartışmaları yorumlayacak en doğru isimlerden biri kılan bir diğer unsur ise TBMM’de PKK’nın silah bırakması sürecine paralel olarak kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun bir üyesi olması. İçerden bir bilen olarak, Komisyon etrafında dönen tartışmaları anlamlandırmamızı sağlayacak önemli detaylar verdi.
Söyleşinin finalindeki Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala bölümü ise özel ilgiyi hak ediyor.
–Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmaları hangi aşamada? Bundan sonrası için ne öngörülüyor?
Bir kadın ve gençlik oturumu, bir de dil ve kültür oturumunun olması gerektiği konuşuldu ama alınmış bir karar yok. Adalet Bakanı, MİT Başkanı ve Dışişleri Bakanı’nın da davet edilmeleri söz konusu. Dinleme listelerinde isimler var. Farklı formatta yeni dinlemeler üretilebilir. Ama herkesin mutabakatı artık dinlemelerin sonuna gelindiği şeklinde.”
Mansur Yavaş’ın suçu!-Fikret Bila (halktv.com.tr)
“Demokrasilerde rakibini belirleme lüksü yoktur.
Her parti kendi adaylarını belirler.
Seçimi kimin kazanacağına da seçmen karar verir.
Türkiye’de ise mevcut iktidar bunu değiştiriyor.
Demokrasilerde yeri olmayan rakibini kendisi belirlemeye yönelmiş durumda.
Bu yöneliş aynı zamanda demokrasiden uzaklaşma yönelişi.
İktidar, cumhurbaşkanlığının en iddialı isimlerinin başında gelen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu cezaevine gönderip, dava üstün dava açıp, üniversite diplomasını iptal edip aday olmasını önlemek için her yola başvurdu.
Yine cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma şansı çok yüksek olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı da aynı yolla devre dışı bırakmak için harekete geçti.
Önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın eski ve yeni bürokratlarını konserlerde kamu zararına yol açtıkları gerekçesiyle tutukladı.
Sıra Mansur Yavaş’a geldi.
Mansur Yavaş hakkında da soruşturma başlatmak için İçişleri Bakanlığı’ndan izin istedi.
Bu izin verilmemesi tabii ki mümkün değil.
Anlaşılıyor ki İmamoğlu’ndan sonra Yavaş da yargı eliyle seçim dışı bırakılmak isteniyor.
Yavaş bu girişime “izne gerek yok, çağırın ben gelip ifade veririm” diyerek şu karşılığı verdi:
“Görev sürem boyunca, her adımımı, hukukun evrensel ilkeleri, demokratik değerler ve kamu vicdanı doğrultusunda attım. Ankara halkının bir kuruşunun, bir imzasının hesabını vermekten hiçbir zaman çekinmedim.”
Yavaş kendine güveniyor.”
İktidar çözüm konusunda neden bu kadar isteksiz?-Mehmet Ocaktan (Karar)
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş’la ilgili ikinci kez verdiği ‘hak ihlali’ ve tahliye kararına Adalet Bakanlığı’nın itiraz etmesi, iktidarın çözüm konusunda isteksiz olduğu gibi bir kanaati ortaya çıkarmış bulunuyor.
DEM Parti de bu kanaate sahip olmalı ki, Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, bakanlığın bu kararına tepki gösterdi. Başkanların şu ifadeleri, “Terörsüz Türkiye”ye giden yolun önündeki engellerin en bariz göstergesi gibi duruyor: “AİHM kararına itiraz hukuksuzlukta ısrar etmek, toplumsal barışa ve adalete zarar vermektir! 9 yıldır Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve onlarca yoldaşımız kumpas bir dava ile rehinler. Barışa katkı vermeleri gerekenleri demir parmaklıklar ardında tutarak adaletsizlikte ısrar etmeyi ne biz ne de yüreği barış için atan milyonlar kabul eder. Barış, hukuk ve demokrasi için mücadelemiz bu antidemokratik adımlara karşı sürmeye devam edecek. Kardeşliğe olan inancın artmasının yegane yolu yoldaşlarımızın özgürlüğüdür!”Tam bir yıl önce MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı “Terörsüz Türkiye” projesi ağır aksak da olsa yürüyor. Ancak iktidarın Bahçeli ile aynı istek ve arzu ile projeye sahip çıktığını söylemek ne yazık ki pek mümkün değil. Hakkaniyetli olmak gerekirse, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, Meclis’teki çözüm komisyonu bağlamında yüksek bir tempoda çalışıyor. Ancak iktidarın tavrı, meseleyi sanki zamana yaymak gibi bir politika izlediği kanaatini yaygınlaştırıyor toplumda.
Evet Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da son grup toplantısında, çözüm konusunda, “Yarım asırlık terör musibetinden ülkemizi kurtarmak amacıyla yürüttüğümüz terörsüz Türkiye sürecini büyük bir sabır ve samimiyetle devam ettiriyoruz. Meclis’te kurulan komisyonumuz maşallah önemli işlere imza atıyor” diyerek, meseleye sahip çıktıklarını açıkça söyledi.
Cumhurbaşkanının sözleri elbette önemli ama bu sürecin başarıyla sonuçlanması için öncelikle “iç cepheyi tahkim etmek’ ve toplumun bütün kesimleriyle kucaklaşmak şart.
Ama ne yazık ki memleketteki gidişat, hiç de bir kardeşlik iklimine işaret etmiyor. Bir taraftan terör örgütünün lideri Öcalan’la çözüm için birlikte adımlar atılıyor ama yıllarca sivil siyaseti savunan Selahattin Demirtaş için ikinci kez ‘hak ihlali’ kararı veren AİHM’ye itiraz dilekçesi gönderilerek Demirtaş cezaevinde tutulmaya çalışılıyor.”
AA’da paralı şirket haberleri-Faruk Bildirici (BirGün)
“Anadolu Ajansı”nın “İş Dünyası Haberleri”, Anıl Taşdelen adlı okuru şaşırtmış. “AA’nın alenen reklam yapması garibime gitti” diye yazdı bana. Linkini gönderdiği “haber”e baktım, bir giyim markasının kışlık koleksiyonunu tanıttığı yazılmıştı; gerçekten de haber değil, reklamdı.
Maalesef Anadolu Ajansı’nın “İş Dünyası Haberleri” bölümünde yayımlanan metinler doğrudan şirket bülteni, şirket tanıtımı, reklamı. AA’nın bu bölümü daha önce de dikkatimi çekmişti ama bir türlü yazma fırsatı bulamamıştım.
“Kuruyemiş firması 30. kuruluş yılında 30 müşterisine “TOGG” hediye ettiği kampanyasını tamamladı” başlıklı metni ben de şaşkınlıkla okumuştum. Firmadan gönderildiği açıkça anlaşılan çekiliş açıklamasına muhabir imzası da eklenip “özel haber” gibi sunulmuştu.
Bu bölümü tarayınca en çok karşıma çıkan da Karmod adlı bir şirketin metinleriydi. AA’da bu şirketin faaliyetleriyle ilgili her ay en az 6-7 “haber” metni yayımlanıyor. Üstelik “Karmod’un ürettiği kabin, İngiltere’de kantin olarak kullanılacak” gibi “haber”ler, AA’nın İngilizce web sitesinin “Ekonomi” bölümünde de aynen yayımlanıyor.
Böyle bir reklam ve tanıtım faaliyetinin “habercilik” adı altında yapılması karşılıksız olamaz. Zaten AA, bu metinleri paralı yayımlayacağını 13 yıl önce ilan etmişti. Hürriyet’te, 5 Ocak 2012’de, AA’nın PR şirketlerine gönderdiği bilgilendirme yazısına dayanan “AA’da artık şirket bülteni paralı” haberi çıkmıştı. Haberde “Artık şirketleri ile ilgili haberleri ilgili bültende yayınlatmak isteyen şirketler bunun parasını ödemek zorunda olacak” deniyordu.
O zaman Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin de eleştirdiği bu yöntem için Prof. Dr. Süleyman İrvan da 2019’da “Nasıl meşrulaştırmaya çalışırlarsa çalışsınlar, gazetecilik pratiğine akçeli ilişkiler asla bulaşmamalı” diye yazmıştı.”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: