‘Size miras kaldı’ sürprizinden çıkan örgüt-Barış Terkoğlu (Cumhuriyet)
“Koca ağaca bakıp dalındaki eksiği görüyorsan haksız değilsin.
Haberi, kanallar arasında dolaşırken Ekol TV’de Elyesa Karatepe imzasıyla gördüm. Binlerce yıl hapis cezası alan Adnan Oktar Silahlı Suç Örgütü hakkında yeni bir iddianamenin yazıldığını söylüyordu. İddianameyi bulup okuyunca film gibi bir hikâye ortaya çıktı.
Şöyle anlatayım…
İstanbul Anadolu Başsavcılığı’nın yazdığı iddianamede tam 26 mağdur var. 14 şüphelinin yer aldığı listenin bir numarası ise Adnan Oktar. Ancak dosyanın merkezindeki şüpheli bilinmeyen bir isim: Selcan Yalva.
Suçlamalar: Kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak.
Soruşturma, Oktar örgütü hakkında hapis cezası verilen mahkeme kararı ile başlamış: “Sanık Selcan Yalva’nın savunmasında; kamu görevlisi olarak çalıştığı kurumun sorgulama ekranından kişisel merakı için sorgulama yaptığını beyan ettiği, mahkemece sanığın örgüt faaliyeti çerçevesinde birçok mağdurun kişisel verilerinin hukuka aykırı olarak ele geçirildiğini ve yaydığını tespit ettiği…”
Oktar’ı yargılayan mahkeme, yargılamada bunu tespit edince savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Soruşturma da böyle başlamış. Tabii kimse “kişisel merak” için özel bilgileri sorguladığına inanmamış.
Biliyorum, hemen Selcan Yalva hangi kamu kurumunda diye merak ettiniz.
Cevabını vereyim: Tapu müdürlüğü!
İddianame, Adnan Oktar örgütünün mehdiyet üzerinden örgütlenmesine dair bir özetle başlamış.
Ancak iddianamede örgüt üyesi hukuk işlerinden sorumlu Tarkan Yavaş hakkındaki şu detay dikkatimi çekti: “Emniyet ve adliye içerisinde üst düzey yetkilerle görüşerek, örgüt faaliyetlerine almış olduğu bilgiler ile yön veren (…)”
Hani F-16 işi bitmişti-Can Ataklı (Nefes)
“Size geçen yıldan kalma üç haber sunuyorum
İlk haber 27 ocak 2024’ten.
“ABD hükümeti, Türkiye’ye F-16 jetlerinin satılmasına onay verdi. 23 milyar dolar değerinde bir anlaşmayı işaret eden bu karar, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onay vermesinin ardından geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Türkiye’nin 40 adet yeni F-16 alacağı, halihazırda elinde bulunan 79 tanesinin ise yenileneceği belirtildi.”
İkinci haber 6 Haziran 2024 tarihli;
ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin ABD’den F-16 savaş uçakları alımı için teklif ve kabul mektubu imzalayıp imzaladığını duyurdu. Bakanlık Sözcüsü Matthew Miller, “Türkiye, F-16 alımı için teklif ve kabul mektubunu imzaladı. Bu satış, NATO ile ortak operasyon kabiliyetine bir yatırımdır ve ABD, Türkiye ve NATO ittifakının güvenlik çıkarlarını destekleyecektir. Bu satışın sonuca ulaşması biraz zaman aldı” dedi.
Ve üçüncü haber 13 haziran 2024’ten.
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) kaynakları, “F-16’larla ilgili sözleşmeler imzalanmıştır, detayları üzerindeki çalışmalar karşılıklı heyetler arasında görüşmeler vasıtasıyla sürdürülmektedir. Detaylar üzerinde verilecek kararlar sonrasında ortaya çıkacak ayrıntılar bilahare kamuoyuyla paylaşılacaktır.”
Ve geldik günümüze.
Amerika’ya büyük umutlarla giden Erdoğan F-16’ları almak ve F-35 projesine yeniden girmek için ABD Başkanı Trump’la görüşecek.
F-16 sorunu çözülmemiş miydi?
O haberler gerçek değil miydi?”
“Gülümseyin, tutukluyorum”-Gökçer Tahincioğlu (T24)
“Kısacık zamanlara öyle gelişmeler sığıyor ki bir gün bu ülkenin yargı kararları tarihi yazılacak olsa, eksik bırakmamak neredeyse olanaksız.
Bir kere yargıya göre, her an patlamaya hazır, tahrik olmak için sıra bekleyen bir halkımız var!
Şarkı sözü duyuyorlar galeyana geliyorlar!
Dans eden genç kızlar görüyorlar galeyana geliyorlar!
Senaryo görüyorlar galeyana geliyorlar!
Hatta galeyana gelmeye öylesine hazırlar ki BTK ve elektronik imza ile ilgili bir haber gördüklerinde bile ayağa kalkabiliyorlar!
Kanunlardaki “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçları, bu teze dayanıyor.
Yargının da bu maddeleri bu kadar sevmesi bundan…
Ancak böyle değil elbette.
Misal bir gazetecinin, yalanlanan, doğrulanmayan bir haberi yazması bu anlama gelmiyor. Bir kere ilgili kurumun yalanlaması da gazetecinin “yalan” yazdığı anlamını taşımıyor.
Bunun için “yalan” yazıldığının kanıtlanması lazım.
Diyelim ki yazılan haber doğru değil, ancak bu da yeterli değil. Yasalarda doğru olmayan haberlere karşı izlenecek yollar belli. Tekzip edersiniz, erişim engeli istersiniz, tazminat davası açarsınız, hepsi mümkün.
Gazetecinin “hapisle” cezalandırılması için yasaya göre, “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde” yazmış olması gerekiyor.
Bu kadar soyut olan ölçüleri kim belirleyecek?
Ya da bunu nasıl somutlayacaksınız?
Elbette halktaki reaksiyona bakarak… Endişe, korku, panik oluşmuş mu, bu amaç taşınıyor ve karşılık buluyor mu?
“Kin ve düşmanlığa tahrik” maddesinin uygulanması daha da dramatik…
Bu madde, aslında azınlıkları, toplumda “öteki” konumunda kalanları korumak için çıkartılmış. Ancak nedense bir türlü onlar yararlanamıyor bu maddeden. Aksine onların sözleri nasılsa buna yol açıyor!”
“ABD Başkanı Donald Trump’ın NATO üyesi ülkelere “hava ihlali yapan Rus uçaklarını düşürmeleri” çağrısı kimi NATO üyelerini cesaretlendirdi doğrusu. Hem AB’nin hem de NATO’nun en tutucu, en saldırgan üyesi Polonya “hava sahasına giren tüm düşman nesneleri yok edeceğini” duyurdu gecikmeden. Komşusu Litvanya’dan da benzeri bir açıklama geldi. Daha geçen yıl NATO üyesi olan İsveç de hava sahasını savunacağını söyleyerek koroya katıldı.
Ama hem söz konusu ülkelerin liderleri hem de Trump ne derlerse desinler bu pek de kolay bir iş değil. Çünkü mevcut angajman kurallarının NATO savaş uçaklarının Rus savaş uçaklarını düşürmesine izin verip vermediği, verecekse de hangi koşullarda izin verdiği belli değil. Bunun netleşmesi için bu kuralların değişmesi gerekiyor. Mevcut kurallar da, eklenecek yenileri de Kuzey Atlantik Konseyi (KAK) tarafından onaylanmak zorunda ama öncesinde önerilen her kural için üye ülkeler arasında bir “uzlaşma” gerekli.
NATO’nun angajman kuralları gizlidir bu arada. Ama şunları biliyoruz; bu kurallar, herhangi bir durumda ordunun yapabileceklerinin parametrelerini tanımlar, yani görev veya operasyona göre çok farklılık gösterir. Ayrıca çatışma kuralları ittifakın siyasi kılavuzuyla uyumlu olmak zorundadır. Düpedüz saldırgan bir savaş makinesi olduğu halde NATO kendisini “saldırganlığı caydırmak, herhangi bir çatışmayı önlemek amacıyla kurulmuş bir savunma ittifakı” olarak tanımlıyor madem ona uygun davranmak zorunda. Hava sahalarını ihlal eden ülkenin uçağını düşürme opsiyonu ilk akla gelmemeli bu durumda.
Rus uçağı vurma kararı NATO’nun ortak kararını gerektiren durumlar için böyle tabii. Yoksa devlet bazında Rus uçakları düşürülebilir. Bunun bir örneğini, aslında tek örneğini Türkiye oluşturuyor. Sadece 17 saniyelik bir hava sahası ihlali yaptığı için Türkiye 2015’de bir Rus Sukhoi-24M uçağını düşüren tek NATO üyesi olmuştu. Eylem NATO misyonunun bir parçası olmadığı için Trump’ın önerdiğinden farklıydı elbette. Yani NATO’nun angajman kuralları, ulusal komuta altında olan ulusal silahlı kuvvetlerin kendi topraklarında kendi kararlarını almalarını engellemez.”
Nişancılar şimdi de Yavaş’ın etrafında dolaşıyor-Ali Bayramoğlu (Karar)
“Evrensel değerlerin, insan hakları ilkelerinin, adalet ve özgürlük fikrinin yer almadığı kanunlar, düzenleyici hükümler, uygulamalarla başımız dertte.
Malum, böyle düzenler hukukla anılmaz. Bu diyarlarda kanunlar, kurallar genel olarak siyasi faydaya, ideolojiye, inanca, çıkarlara göre biçim alır.
Kanunların yapımı, yorumlanması, kanun adamlarının karar verme, hüküm düşme, gelme, gitme şekilleri de buna uygun olur.
En önemlisi, yargının iktidara bağlılığıdır. Sorun, kimi adli soruşturmaları teşvik eden, mahkeme kararlarını denetleyen, son hükmü veren merciin siyasi iktidar olmasıdır.
Türkiye bunun en açık örneklerinden biri hâline geldi.
Son yerel yönetim seçimlerinde CHP büyük başarı elde etti; büyük şehirlerin çoğunu ele geçirdi, değil mi?
Şimdi, düzen bunu burunlarından getiriyor.
İstanbul’da 39 belediye var. Bunların 26’sının yönetimini seçmen CHP’ye vermişti. İktidar-yargı ilişkisiyle bu belediyeler bir bir ellerinden alınıyor. Bugün bu 26 belediyenin 11’i hakkında yolsuzluk soruşturması var. 11 belediye başkanı tutuklu. Türkiye genelinde tutuklu CHP’li belediye başkanı sayısı düne kadar 17 idi.
Belediyelerde yolsuzluk şaşırtıcı değildir. Ama yolsuzluklarla ilgili soruşturma ve davaların, üstelik çete kurma iddiasıyla yalnızca ana muhalefet partisine yönelmesi başlı başına son derece anlamlıdır.
Siyasi niyet, kötü koku açıktır.
İktidarın yargı üzerinden yürüttüğü bu adli operasyonlar dalgasının bir dizi hedefi olduğu ortada.
Hedefler şöyle:
- CHP’yi kuvvetli olduğu, ülkeyi yönettiği yerel yönetimler düzeyinde kirli, beceriksiz, yolsuz bir imajla kuşatmak.
- Bu siyasi partiyi arka arkaya yargı hamleleriyle kımıldayamaz, kendisini savunmaktan başka bir şey yapamaz hâle getirmek.
- En nihayet, bu siyasi partinin iktidarla yarışabilecek, başkanlık seçiminde onu yenebilecek isimlerini siyaseten yasaklı hâle getirerek devre dışı bırakmak.
İmamoğlu “vuruldu”, atıcılar şimdi Mansur Yavaş’ın etrafında dolaşıyor.
Yazması bile garip geliyor.”
Saray olmadan soytarı olmaz-Burhan Şeşen (BirGün)
“Mustafa Bey ile hiç tanışmadık. Umarım bundan sonra da tanışmayız. Mustafa Destici’den söz ediyorum bir hata olmasın. BBP’nin başkanı. Bildiğimiz Büyük Birlik Partisi’nin genel başkanı. Yanlış bir kimseye hitap etmek istemem. Etrafta yeteri kadar dert sıkıntı var zira.
Mustafa Bey, ülkenin bu kadar derdi, sıkıntısı bitti de genç bir arkadaşımızın yazdığı şarkı sözleri mi sizi rahatsız etti? Ensar Vakfı’ndaki olaylara sessiz kalırken, kadın cinayetlerine göz yumarken, pırıl pırıl gençler ters kelepçeyle gözaltına alınırken, bir siyasi partinin neredeyse tüm belediye başkanları tutuklanırken ortada yoktunuz da bir şarkı mı sizi bir anda duyarlı bir siyasetçi yaptı? Sizin başka işiniz gücünüz yok mu? Hâlâ bu ucuz ve popülist, sözde milliyetçi söylemlerle oy mu alacaksınız?
Mabel Matiz bir parti kursa sizden fazla oy alır, bunu biliyor musunuz? Sonra nasıl böyle fütursuzca konuşabiliyorsunuz? Mabel Matiz’in yaptığı şarkıya “Sanat manat değildir, ahlaksızlıktır demek için nasıl bir sanatsal yetiye ya da eleştirel bakışa sahipsiniz? En son bir tiyatroya ya da sinemaya ne zaman gittiniz? Sonrasında böbürlenerek yaptığınız basın toplantısında sarfettiğiniz “şarkıcı, sanatçı, bilmem ne” ne demek? Hiç mi utanmanız yok. En büyük devlet adamı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk “Bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz ama sanatçı olamazsanız derken, ülkenin oyuncularına, yazarlarına, müzisyenlerine, heykeltraşlarına, ressamlarına, yönetmenlerine nasıl böyle yaklaşırsınız?
Size göre Mabel Matiz’in yazdığı sözler -diyelim ki- eşcinselliği çağrıştırıyor. Gençler bu şarkıyı dinledikten sonra “aaaaa şarkının sözleri çok güzel hadi eşcinsel olalım” mı diyecekler. O zaman erotik bazı türkülerimizi ne yapacağız? Gençliğinizde dinlediğiniz “Konyalıdan başkasına bastırmam“, “Dam Üstünde Un Eler Tombul Tombul Memeler”, “Entarisi Ala Benziyor, Şeftalisi Bala Benziyor” türküleri için de suç duyurusunda bulundunuz mu?
Mustafa Bey insanların cinsel yönelimini, eğilimini, tercihini sapıklık diye nitelendiremezsiniz. Resmi tarihi bir tarafa bırakın, internete girip “Osmanlı’da Harem” diye bir yazın bakalım karşınıza neler çıkacak?”
Not: Başlıklara tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: