Son yıllarını yüksek enflasyon, artan döviz kuru ve alım gücü düşen toplum kesimlerinin yaşadığı sıkıntıların gölgesinde geçiren Türkiye ekonomisi, bir kez daha ‘belirsizlik’ dönemine adım attı.
Son 1 yılda enflasyonla mücadele çabaları eksik bulunsa da, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları tarafından not artışları ile ödüllendirilen Türkiye’de, şimdi tekrar hukuk ve siyaset merkezli yeni bir gerilim dönemi yaşanıyor. Bu durumun ekonomide kalıcı etkiler yaratması endişesi ise giderek artıyor.
Türkiye gündemi yaklaşık 1 haftadır İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun merkezinde yer aldığı operasyon dalgası ile sarsılıyor. Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 106 kişiye açılan soruşturmaların ardından başlayan gözaltı dalgası, 19 Mart tarihi itibarıyla Türkiye piyasalarında da şok etkisi yaratmıştı.
Dolar kuru tarihinde ilk kez 41 TL seviyesini, Euro kuru ise 44 TL seviyesini görmüştü. Borsa İstanbul ise, iki günde yüzde 15’i aşan değer kaybı yaşadı. Üç gün içinde Borsa İstanbul’un piyasa değeri 1,9 trilyon TL düştü.
23 Mart Pazar günü İmamoğlu’nun yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanması sonrasında ise, gözler haftanın ilk işlem günü olan 24 Mart Pazartesi’ye çevrilmişti.
Bu arada ekonomi yönetimi piyasalardaki oynaklığı önleyebilmek için bir dizi adım attı. Olağanüstü toplanan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 44’ten yüzde 46’ya yükseltti. TCMB Başkanı Fatih Karahan banka yöneticileriyle toplantı gerçekleştirirken, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise “Görevimizin başındayız. Piyasaların sağlıklı işleyişi için gereken tüm adımları atmaya devam edeceğiz” mesajı verdi.
Sermaye Piyasası Kurulu’ndan (SPK) yapılan açıklamada ise, 25 Nisan 2025 tarihi seans sonuna kadar Borsa İstanbul’da açığa satış işlemlerinin yasaklanmasına, halka açık ortaklıkların pay geri alımlarının kolaylaştırılmasına ve kredili sermaye piyasası işlemlerinin devamı süresince öz kaynak oranının esnetilerek uygulanmasına karar verildiği bildirildi. Ayrıca TCMB, 18 yıl aradan sonra ilk kez bir ay vadeli 50 milyar TL tutarında likidite senedi için ihale açtı.
Bu adımların da etkisiyle tutuklama sonrasındaki ilk işlem gününde Borsa İstanbul (BİST) pozitif bir seyir izleyerek, günü yüzde 2,8’lik artışla tamamladı. Ancak borsada son 1 haftalık kayıp yüzde 14’ü geçti. Dolar kuru 38 TL, Euro kuru ise 41 TL seviyelerinde sabit kaldı.
Peki siyasetteki gerilim, önümüzdeki günlerde döviz kurlarında yeni tarihi yükselişlere ve borsada yine keskin düşüşlere neden olabilir mi?
DW Türkçe’ye konuşan İntegral Yatırım Araştırma Müdürü Seda Yalçınkaya Özer’e göre, ekonomi yönetiminin şimdiye kadar aldığı önlemler piyasaya yüklenen stresin azalmasına yardımcı oldu.
Yabancı yatırımcının Türk piyasalarından büyük oranda çıkmasından dolayı, şu anda yerli yatırımcının algısına yönelik adımlar atıldığını ifade eden Özer, “Merkez Bankası’nın uyguladığı programın gidişatı, döviz rezerv seviyesi, döviz eğilimi ve enflasyon hedefinden şaşılıp şaşılmayacağı algılamaları yönetmek açısından belirleyici olacak” diyor.
Öte yandan Türkiye iş dünyasından İBB operasyonlarına ve İmamoğlu’nun tutuklanmasına yönelik ilk açıklama ise dün geldi.
Geçen ay yönetim kurulu başkanı ve yüksek istişare kurulu başkanı gözaltına alınan Türkiye’nin en etkili sivil toplum örgütü diye adlandırılan TÜSİAD’ın da üyesi olduğu Türk İş Dünyası Konfederasyonu’ndan (TÜRKONFED) yapılan açıklamada, “Hukukun üstünlüğü toplumsal güvencemizdir” denildi.
TÜRKONFED, Türkiye genelinde 31 federasyon ve 373 dernek üzerinden 100 bini aşkın şirketi temsil ediyor.
İBB’ye ilişkin gelişmeleri yakından takip ettiklerini belirten TÜRKONFED Yönetim Kurulu imzalı açıklamada, şu görüşler dile getirildi:
“Genel kamuoyu vicdanında karşılık bulmayan ve yargı sürecinin yürütülmesinde gerekli titizliğin gösterilmediği izlenimi veren bu gelişmelerin, demokratik meşruiyet ile temel hak ve özgürlükler açısından toplum nezdinde endişe ve tedirginliklere neden olduğu anlaşılmaktadır. Hukuki öngörülebilirliğin zayıflaması, toplumsal gerilimin artmasına neden olmakta ve piyasaları etkilemektedir. Mevcut ekonomik ortam da göz önünde bulundurulduğunda bu durum özellikle küçük işletmelerin faaliyetlerine ek olumsuzluklar olarak yansımaktadır. Uluslararası yatırımcıların temkinli yaklaşımı da ekonomik istikrarın ve uzun vadeli kalkınma hedeflerinin negatif yönde etkilenme riskini ortaya çıkarmaktadır.”
1 yıllık kazanımlar tehlikede
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P de Türkiye’ye ilişkin bir analiz yayınladı.
Kurumun yayınladığı son değerlendirme notunda, Türkiye’nin 2023 sonundan beri not artırımını sağlayacak önemli ilerlemeler kaydettiğine işaret edilerek, son yaşanan gelişmelerin ise Türkiye ekonomisine duyulan güven ve döviz kurunun istikrarı açısından risk oluşturabileceği uyarısında bulundu.
Operasyonlar sonrası ekonomideki gelişmeler üzerine bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, “Ekonomi programımızı uygulamayı aynı azim ve kararlılıkla sürdüreceğiz” dedi.
Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Şu an yaşadığımız şey temelde ekonomik değil, siyasi bir kriz. Ancak, ekonomi üzerinde çok ciddi etkileri olacak” değerlendirmesinde bulunuyor.
Güvenlik güçlerinin göstericilere yönelik sert tutumunun yumuşaması ve toplumsal muhalefetin sokaktaki varlığının yakın bir zamanda azalması halinde, Merkez Bankası müdahaleleri ile dolar kurunun 38 TL, Euro kurunun da 41 TL seviyesinde tutulabileceğini ifade eden Prof. Yılmaz, “Tablo böyle olsaydı, kontrol edilebilir bir süreçten bahsedebilir ve yıl sonu enflasyonun son olaylar nedeniyle yalnızca birkaç puan artacağını söyleyebilirdik. Ancak tablo böyle değil. Bu siyasi bir gerilim süreci ve hala devam ediyor” diye konuşuyor.
İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında sandıktan çıkan 15 milyonluk desteğin hükümete çok önemli bir uyarı olduğunun altını çizen Kamil Yılmaz’a göre, önümüzdeki günler yeni gerilimlere gebe olacak.
Toplumdaki genel kanının hükümetin İBB ve CHP üzerindeki baskısını artıracağı yönünde olduğunu vurgulayan Prof. Yılmaz, şöyle konuşuyor:
“Bu nedenle ekonomi üzerindeki baskı ve gerilim de sona ermiş değil. Son 1 yılda uluslararası sermaye tarafında Türkiye’ye yaklaşık 40 milyar dolarlık bir sıcak para girişi yaşanmıştı. Fakat son bir haftada, henüz net olmasa da, bunun üçte biri Türkiye’den çıkış yaptı. Yabancılar Türkiye’ye yatırım yapmak için bir kez daha kendini beklemeye alıyor. Türkiye’deki şirketler ve vatandaşlar da ani kur atakları ihtimaline karşı, yeniden dövize yönelme eğilimi gösteriyor. Türkiye bu açıdan ekonomide yeni bir belirsizlik dönemine girmiş durumda.”
Ekonomiye ilişkin merak edilen bir diğer konu ise, ticaret hayatına yönelik boykot çağrılarının karşılığını bulup bulmayacağı.
Muhalefet bloğunda üniversiteli gençlerin başlattığı boykot çağrısı, önce protestoları göstermeyen medya kuruluşlarına sonra da bazı holding ve şirketlere yöneldi. Özellikle CHP lideri Özgür Özel’in Saraçhane Meydanı’ndaki gösterileri yayınlamayan medya kuruluşlarının sahiplerine yönelik, “tüketimden gelen gücümüzü kullanacağız” yönündeki söylemleri sonrasında nasıl gelişmelerin yaşanacağı merak konusu.
Prof. Yılmaz, sosyal medyada gezinen ve onlarca markayı kapsayan boykot listelerinin toplumun genel tüketim alışkanlıklarında önemli rol oynadığına dikkat çekiyor.
Yılmaz, “Boykot meselesi karmaşık ve hedefin çok kolay şaşabileceği bir mesele. Burada CHP’den gelen asıl boykot çağrısının medyaya yönelik olduğunu, buradan daha fazla genişleyecek bir tüketim boykotu olmayacağını düşünüyorum” diyor.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: