Mehmet Ali ağabey (Birand) Milliyet Dış Haberler Servisi’ne yıldırım gibi girdiğinde heyecanı yüzünden okunuyordu.
Bizim sormamızı beklemeden “bomba”yı patlattı: Apo ile röportaj yaptım!
1988 yılının Haziran ayıydı.
Coşkun Aral’la Lübnan’daki Bekaa Vadisi’ne gittiklerini, oradaki Mahsun Korkmaz Akademisi’nde Abdullah Öcalan’la görüştüklerini, top sektirirken fotoğrafını bile çektiklerini bir çırpıda anlattı. Aradan çok uzun süre geçtiği için diğer söylediklerini hatırlayamıyorum ama röportaj izlenimlerini uzun uzun anlatmıştı
Genel Yayın Yönetmeni Doğan Bey (Heper) çok önemli röportajları hemen yayınlamaz, okurun ve kamuoyunun ilgisini çekmek için önce gazeteye anons koyardı.
İlk anons 14 Haziran 1988 tarihli Milliyet’te, “Dünyada ilk kez… M. Ali Birand Lübnan’daki gizli karargahında PKK lideriyle üç gün görüştü. Abdullah Öcalan her şeyi Milliyet’e anlattı-İşte Apo, işte PKK” manşetiyle birinci sayfanın büyük bölümünü kaplayacak şekilde yapıldı. (Manşet fotoğrafı)

Ertesi günkü Milliyet’te ikinci anons, “Apo’dan teklif var” başlığıyla çıktı.
Röportaj 16 Haziran’da “Yol kavşağı” manşeti ve “Genç adam elinizi uzattı: Ben Abdullah Öcalan. Yüzlerce kişinin ölümünden sorumlu insanla karşı karşıyaydık” üst başlığıyla yayımlandı. Spottaki ilk cümle günümüze çok benziyordu:
“PKK lideri, silahla bir yere varılamayacağını, ateşi kesmeye hazır olduğunu söyledi.”
Birinci sayfanın tepesinde bir de, “Neden konuştuk” başlıklı kutu vardı. Onun altında ise “Kanlı örgüt PKK” başlıklı bir yazı.

Peki sonra ne oldu?
Milliyet hakkında toplatma kararı çıktı ve Devlet Güvenlik Mahkemesi Birand’la birlikte Milliyet Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Eren ağabey (Güvener) hakkında dava açtı.
İkisi de beraat etti ama bu konu Birand’ın peşini bırakmadı, bu kez de 1992 yılında yazdığı “Apo ve PKK” kitabı hakkında dava açıldı. 1998’de Bekaa’da yapılan ve sadece Milliyet’te çıkan röportajın ardından 1992’de Şam’da ikinci defa görüşmüş ve bu kez 32. Gün’de yayınlanmıştı.
Bir süre önce Bianet’te Fikret İlkiz imzasıyla çıkan yazıda Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı Aytaç Tolay’ın Birand hakkında takipsizlik kararı istemesinin gerekçesi yer aldı:
“Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısının kanaati:
“Sanık Mehmet Ali Birand tarafından hazırlanıp kaleme alınan Milliyet Yayınları tarafından ‘APO ve PKK’ adlı kitapta kanun dışı PKK örgütünün propagandası yapıldığı iddia edilmiştir.
Kitabın incelenmesinde:
Altı ayrım halinde ve her ayrımın içinde muhtelif bölümler halinde konuların ele alındığı bu konuların PKK örgütünün başkanı Abdullah ÖCALAN’la yapılan konuşmalarla, soru ve cevaplarla şeklinde işlendiği anlaşılmaktadır:
Röportaj denilen bu yöntemle, belirli kişiler ve konular hakkında toplumun bilgi edinmesi ve durumun açıklığa kavuşturulması amacı güdülür, basın özgürlüğünün bir gereğidir; bu nedenle Anayasamızda da kabul görmüş, demokratik basın hukukunun himayesi altında olması gerekir.
Soruşturma Konusu kitapta yayınlanan hususlar, gazeteci olan sanık Mehmet Ali Birand’ın önce 1988 yılında Şam’da Abdullah Öcalan’ın evinde yaptığı söyleşilere dayandığı, kitabın girişinde “Amacım Nedir” başlığı altında yazdığı giriş yazısından anlaşılmaktadır. Yazar yine bu bölümde okurlara bilgi vermek ve konu hakkındaki görüşlerinin zenginleştirerek, sağlıklı bir fikir edinmelerini sağlamak amacında olduğunu; kendisi için en önemli unsurun Türkiye’nin toprak bütünlüğü olduğunu belirtmektedir.
Kitapta nakledilen Abdullah Öcalan’la anlatımlarının bir bölümünün siyasi nitelikte olmadığı; siyasi nitelikteki soruların da ciddi şekilde hazırlanarak düzenlenmiş, soruna ışık tutucu ve ortaya çıkan PKK ve Abdullah Öcalan olgusunu tanıtıcı nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Abdullah Öcalan’ın verdiği cevap ve anlattığı hususlarında, soruların niteliğine uygun bir şekil alarak Kürt sorununa ve PKK ile Abdullah ÖCALAN olgusuna ışık tutucu, tanıtıcı, okurların bilgi edinmesini sağlayıcı, bu nedenlerle de kitabın tamamının objektif ölçüler içinde kalan geniş kapsamlı bir röportaj niteliğini kazandığı anlaşılmış bulunmaktadır.
Bu duruma göre, sanığın kitabın girişinde yazdığı okurlara bilgi vermek ve konu hakkındaki görüşlerinin zenginleştirilerek sağlıklı bir fikrin edinmelerini sağlamak amacının dışına taşmadığı anlaşılmıştır.
Sanığın kitabın son ayrımının 12. Bölümünde ‘APO ne istiyor?’ ve 13. Bölümünde de ‘Sonuç’ başlıklı yazılarında da edindiği izlenimler ile kendi görüş ve düşüncelerini özetlediği; bu özetlerinde de amaç bölümünde belirttiği ilkeler içinde kaldığı; bu suretle, kitabında ilkeli bir tutarlılık içinde kalmış olduğu sonucuna varılmıştır.
Yukarıda izah edilen bütün bu nedenlerle, sanık Mehmet Ali Birand’ın gazetecilik mesleğine uygun olarak ve basın hukukunun kendisine sağladığı haber alma, okurlarına haber ve bilgi verme özgürlüğüne dayanarak hazırlayıp yayına verdiği ve Milliyet Yayınları tarafından yayınlanan suça konu “APO ve PKK” adlı kitabın yayınlanması basın hukukuna uygun görülmüş ve ceza hukukunun suçun oluşmasında gerekli olan hukuka aykırılık unsurunun bulunmadığı ve ayrıca özel suç kastının mevcut olmadığı anlaşılmış olduğundan sanıklar hakkında ….TAKİPSİZLİK KARARI verildi. 25.06.1993.
Aytaç Tolay / İstanbul C. Savcısı”
Birand kitabın ön sözünde, “Gazeteciliğimi ve özel hayatımı, uzun sürede en fazla etkileyen olay 1988 yılında Lübnan’ın Beka vadisindeki PKK kampında Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiğim ilk röportaj oldu” diye yazmıştı.
Haklıydı…

“1998’de yakalanan PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Şemdin Sakık’ın soruşturma zaptına, yalan ifadeler eklenerek basına sızdırılmasıyla Andıç Olayı ortaya çıktı. Çevik Bir ve Erol Özkasnak’ın gönderdiği sahte belgeye göre Sakık ifadesinde bazı gazetecilerin ve sivil toplum kuruluşlarının “para karşılığı PKK’ya destek verdiklerini” iddia etmişti. Bu gazeteciler arasında Birand’ın adı da geçti. Birand’ın bu konu hakkında hazırladığı Son Darbe: 28 Şubat adlı belgeselindeki anlatımına göre, 24 Nisan günü dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, “andıç” denilen belgeyi imzaladı.
Amaç, Şemdin Sakık’ın ifadeleri ile “can sıkan” gazeteci, siyasetçi, iş adamlarını yıpratmaktı. Belgeselde anlatılan sürece göre söz konusu kişiler önce yıpratılacak, ardından haklarında dava açılacaktı. Belgesele göre yıpratılmak istenen kişi ve kurumların isimleri Sakık’ın ifadesine eklendi. Planın bir sonraki aşamasında Hürriyet ve Sabah gibi gazetelerde “şok ifadeler” başlığında verilen Sakık’ın ifadelerinde aralarında Birand’ın da yer aldığı bazı gazeteciler hedef tahtasına konuldu. Bu olayın ardından Birand, Sabah‘tan atıldı ve 32. Gün programı Show TV’de askıya alındı.
Bu manşetlerden bir süre sonra Sakık mahkeme karşısına çıkarıldı ve gazetelerde kendisine atfen çıkan “itirafları” reddetti, hiçbir zaman bu yönde itiraflarda bulunmadığını söyledi. Konuya açıklık getiren ilk bilgiler, Sabah gazetesi köşe yazarlarından Can Ataklı’dan geldi. Ataklı, Öküz dergisine verdiği uzun röportajda, 28 Şubat sürecinde Sabah‘ın ve öbür büyük gazetelerin verdiği “haberlerin yüzde doksanının yalan” olduğunu söyledi ve “Dönemin çok güçlü bir generali, bu haberlerin konulmaması durumunda gazeteyi batırma tehdidinde bulunmuştu” dedi. 21 Ekim 2000 tarihinde Yeni Şafak gazetesi yazarı ve Fazilet Partisi (FP) milletvekili Nazlı Ilıcak, “Çevik Bir’in güçlü eylem planı” adlı bir köşe yazısı yazdı.
Ilıcak, Çevik Bir’in Şemdin Sakık’ın ifadesinden istifade ederek Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand gibi gazetecilerin yıpratılması talimatını verdiğini, hatta gerekirse aynı pakete Yavuz Gökmen, Altan kardeşler vb.nin de konulmasını tavsiyesini verdiğini bildirdi. 1 Kasım 2000’de Ilıcak bu kez milletvekili sıfatıyla bir basın toplantısı düzenledi ve elindeki belgenin fotokopisini basın mensuplarına dağıttı. Aynı gün akşam saatlerinde Genelkurmay’dan yapılan açıklamada, böyle bir belgenin hazırlandığı kabul edildi ama uygulamaya konduğu reddedildi.”
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
Fotoğraflar: Milliyet, Nadir Kitap, gastearsivi.com, gunaycagrici.wordpress.com
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: