Pazartesi, 2 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
EditörKöşe Yazıları

Bir şehirden fazlası

İsmail Boy
Son güncelleme: 1 Haziran 2025 17:45
İsmail Boy
Paylaş
Paylaş

Türkiye, Doğu ile Batı arasında tarih boyunca bir köprü olmuştur; bu köprünün başında ise yüzyıllardır hem Doğu’nun masallarını hem de Batı’nın gerçekliğini içinde taşıyan İstanbul durur. 

Bu kent iki yönden gelen medeniyetleri sadece ağırlamakla kalmamış, onları kendi bünyesinde yoğurmayı da başarmıştır.

Bir kenti gezilecek yer haline getiren şey sadece taşları değil, bıraktığı izlerdir. Tarih boyunca İstanbul, Doğu’nun egzotik havasını Batı’nın hayranlığıyla harmanlayan bir cazibe merkezi olmuştur. Dar sokakları, cumbalı ahşap evleri, yüksek minareleri, Kapalıçarşısı, hamamları, at arabaları ve feraceli kadınlarıyla Batılı gezginlerin hafızasında adeta düşsel bir Doğu kenti olarak yer etmiştir.

Oysa İstanbul tek bir kimliğe sığmaz. 

Antik dönemlerden Bizans’a, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e dört büyük çağ geçirmiş bu şehir, her dönemle birlikte başka bir İstanbul yaratmıştır. Bazen Şam’a, bazen Paris’e, bazen de Roma’ya benzer bu kent; ama hiçbirine tam olarak benzemez.

Bu şehirler arasında İstanbul bulunduğu coğrafi konum itibarıyla birçok ana karaya köprü görevi görmüştür belki de bu durum, onun kimi zaman bir Doğu kenti, kimi zaman bir Batı kenti olarak anılmasına neden olmuştur.

İstanbul asla salt bir Doğu kenti değildir ancak eski dönem gezginlerinin İstanbul ziyaretinde edindikleri izlenimler hafızalara egzotik bir Şark kenti olarak işlemiştir.

Gezginlerin resmini çizdikleri İstanbul 20’nci yüzyılda;

1950-1980 yılları arası üçüncü dünya kenti ve 1990 sonrası da küresel kent olarak farklı şekiller almaya başlamıştır.  

1950’lerden itibaren İstanbul, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin sancılarını yaşamaya başladı. Taşradan kopup gelen binlerce insan şehrin eteklerine gecekondu mahalleleri kurdu.

İstanbul bir yanda göğe yükselen bacalarla sanayileşirken, öte yanda taşradan kopup gelen binlerce insanla büyüyen bir gecekondu masalına dönüştü

Devlet bu yapıları görmezden geldi, hatta oy uğruna tapu tahsis belgeleri dağıtarak resmiyet kazandırdı. 

Cağaloğlu’nda bulunan en az 1600 yıllık bir bina

İstanbul artık bir “üçüncü dünya kenti” profiline bürünüyordu; tıpkı Sao Paulo, tıpkı Bombay gibi.

Büyük kentlerin bir de “özgürlük bölgeleri” vardır, Paris’te Pigalle, St German, Londra’da Picaddily-Soho, Amsterdam’da Red Light District gibi… 

İstanbul’da ise bu rolü “Beyoğlu” üstlenir.

Beyoğlu; bir tarafta Anadolu’dan ticaret amacıyla gelen muhafazakâr erkeklerin pavyon maceraları aramak için buluştukları bir yer olurken, diğer tarafta Lebon, Markiz, Baylan, Pelit gibi cafe ve pastane mekanlarında dönemin yazar, ressam, heykeltraş, sinema veya tiyatro sanatçıları gibi İstanbul entelektüellerine ev sahipliği yapmaktaydı 

1950’li yıllarda Sait Faik, Sabahattin Eyüboğlu veya Orhan Veli gibi bohem edebiyatçılar Beyoğlu’nun meyhane kültürünü anlatan öyküler ve şiirler yazıyordu. 

Çiçek Pasajı, 1917 yılındaki Sovyet devriminden kaçan Rus kadınlarının çiçek sattığı, ama sonra İstanbul’un en ünlü meyhanelerine ev sahipliği yapan bir kültür köprüsü oldu. 

Fotoğraf: Pinterest

Bugün ise Beyoğlu kimlik bunalımı yaşayan bir şehir çocuğu gibi; bir yanda lokum ve baklava satıcıları, diğer yanda zincir mağazalar, türkü barlar, nargile kafeler birbirleri ile yarışıyor. 

Beyoğlu’nun o eski pastel tonlu vitrinleri, şimdi yerini renkli neon ışıklara bırakmış.

Balıkpazarı esnafı hâlâ eski lonca düzeni gibi işlerini yürütmeğe çalışsa bile, müşteri olarak gelenler aynı aşina yüzler olmadığı için o eski esnaf-müşteri sohbetlerindeki sıcaklıktan eser kalmamış. 

Tarlabaşı ve ara sokaklar Sahra Altı Afrikalılar ve Orta Doğu’dan gelen insanların enformel (kayıt dışı) yaşantılarını sürdürdükleri yerler haline gelmiştir. 

Beyoğlu, İstanbul gençleri için Asmalımesçit veya Nevizade’deki küçük küçük içkili mekanlarda yeni anıların biriktirdiği yerler olurken, daha olgun yaştakiler için “Yakup”, “Rıfkı” veya “Cumhuriyet” gibi meyhanelerde nostaljik anıların döküldüğü sofralardır. Siyah takım elbiseli, beyaz gömlek ve kravatlı adamların bir zamanlar ağır adımlarla vakur bir şekilde gittikleri Nur-u Ziya sokaktaki mabetlerine şimdi rastladıkları sokak müzisyenlerine biraz da şaşkınlıkla bakarak giriyorlar.

İstanbul artık ne Bizans’ın Konstantinopolis’i ne Evliya Çelebi’nin İstanbul’u ne de 1950’lerin gecekondu şehridir. 

O şimdi küresel dünyanın tüm çelişkilerini içinde barındıran, 24 saat yaşayan ve her milletten insanın uğrayıp kendisi için bir şeyler bulmaya çalıştığı bir yer olmuştur.  

Ama belki de onu İstanbul yapan, tüm bu kaosun içinden hâlâ bir yerlerden yükselen eski bir şarkıdır. Bir meyhaneden gelen ud sesi, bir seyyar satıcının “taze simit!” nidası ya da Galata Kulesi’nin altında çalan bir düdük…  

Yani kısaca İstanbul, değişirken bile geçmişini fısıldamaya devam eden bir kenttir…

Manşet fotoğrafı: Pinterest

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Yazanİsmail Boy
Takip et:
İstanbul İ.T.İ.A’dan mezun, Koç Üniversitesi İngilizce İşletme (Executive MBA), Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Sosyoloji) bölümü mezunu. “Türkiye Üzerine Toplumsal İncelemeler” dallarında yüksek lisans eğitimlerini tamamladı. Kadir Has Üniversitesinden Uluslararası İlişkiler doktora tezi aşamasında ayrıldı. Özel sektörde uzun süre dış ticaret konusunda yöneticilik yaptı. Evli, iki çocuk babası, İngilizce ve Rusça biliyor.
Önceki Makale Laos seyahat notları
Sonraki Makale Mayıs ayında çok okunanlar

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

Köşe YazılarıManşet

Hasretinden prangalar eskittik

Orhan Alpdündar
2 Haziran 2025
EditörGünlük

Ödül gecesinde yönetmene hakaret

Medya Günlüğü
1 Haziran 2025
EditörGünlük

Luis Enrique’nin portresi

Medya Günlüğü
1 Haziran 2025
EditörSerbest Kürsü

Laos seyahat notları

Alper Eliçin
1 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?