Toplumlarda tarih boyunca sözünü güçlü söyleyeni, susmayanı, kimin ayağına dokunursa dokunsun gerçekleri, kirli ilişkileri ortaya çıkaranları, toplumun bilgi edinme ve aydınlanma ihtiyacına olan inancını ve mesleğinin gereğini ortaya koyanları susturmaya çalıştılar.
Bu tavır, korkusuz ve gözü kara duruş, herkese mal olamayacak kadar değerlidir ve çok azdır ne yazık ki. Hele bugünün dünyasında televizyonlara uç beyleri gibi dizilen, telefonlarına nereden geldiği anlaşılamayan mesajlarla hücum adımlarını planlayan, gerçeği açığa çıkarmaya değil de manipüle etmeye çalışan, tarafıyla övünen ve nemalanan gazetecileri düşününce bunun ne kadar değerli bir şey olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Tarih boyunca duruşlarıyla toplumda saygın yer edinen bu güçlü insanlar gizli servislerin, ayağına basılanların, karanlık odakların hep hedefinde oldular.
Uğur Mumcu Türkiye tarihinde eşine az rastlanacak kadar korkusuz, kendini gerçeklere ve toplumun aydınlanmasına adamış, son derece çalışkan, saygın bir gazeteciydi. 90’lı yılların başında kirli ilişkilerin, terör örgütleri ve gizli servisler arasındaki bağların, din, sermaye, siyaset ilişkilerinin üzerine korkusuzca yürüyen cesur bir adamdı.
Uğur Mumcu’yu kimin öldürdüğü, öldürme emrini kimin verdiği konusunda bugüne kadar çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Onun kimi yazılarında dile getirdiği gibi, Orta Doğu’nun karanlık ilişkilerinde, kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı bir karmaşanın içerisinde, karanlık yapılar, odaklar hedef almıştı onu.
Fakat onu kimin öldürdüğü sorusu kadar önemli olan bir soru var ve onu atlıyoruz çoğu zaman. Bu soru, biz bu değerlerimizi neden koruyamıyoruz sorusudur. Yakın tarihimizde onlarca değerli insanımızı, aydınımızı, gazetecimizi kaybettik. Bu insanların tehdit aldıkları, tehlike içerisinde oldukları, bilinmesi gereken bir şeydi. Ama gerekli tedbirleri alamıyoruz, almıyoruz. Bu oldukça düşündürücü bir durumdur. Vatandaşlarını sudan sebeplerle, objektif kriterlerden yoksun bir takım yöntemlerle fişlemekte mahir olanlar, enerjisini buna harcayanlar bu değerli insanların yaşam hakkını korumada aynı refleksi gösteremedi ne yazık ki.
Türkiye’nin yetiştirmiş olduğu aydın, çalışkan, gözü kara, gerçek bir gazetecinin öldürülmesi elbette bir amaç uğruna yapıldı. Ya onu susturmak, onun ortaya koyacağı gerçekleri önlemek ya da psikolojik harp tekniği gereği toplumda infial yaratmak ve bir kamplaşmaya neden olmaktı hedef.
Ama böyle insanların aramızdan ayrılmasına, bir daha bunların yaşanmamasına izin vermemek bizim elimizde. Toplumsal örgütlenmemizi buna göre yapıp, kurumlarımızı adam gibi çalıştırıp, sivil toplum kuruluşlarını gerekli denetim fonksiyonunu yerine getirecek şekilde örgütlendirip ve halkı aydınlatıp tek vücut olarak bu insanların katledilmesine, suikastlara kurban gitmesine engel olabiliriz. Bunu yapmak zorundayız.
Uğur Mumcu aramızdan ayrılalı 30 yıl oldu. Ankara’da karlı bir ocak ayında, kanlı bir pazar gününde arabasına bomba konularak katledildi. Ama onun yerini çok arıyoruz. Tıpkı o şiirde söylendiği gibi:
Uğurlar olsun Uğurlar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun…
Not: “Sakıncalı Piyade” Uğur Mumcu’nun 12 Mart 1971 muhtırası döneminde yaşanan bazı olayları anlattığı kitabıdır.