Pazar günü “Milliyet’in ilk arşivcisi: Nedim Güney” başlıklı bir yazı görünce çok şaşırdım.
Çünkü Mehmet Çelik imzasını taşıyan Milliyet’teki yazı, artık nesli tükenmek üzere olan, belki de bir avuç kalmış sadece biz “eski Milliyetçiler”in çok yakından tanıdığını sandığım bir kişiyle, Nedim Bey’le ilgiliydi.
Üstelik, Çelik’in yazısında bilmediğim bazı bilgilerle karşılaşmak beni daha da şaşırttı. Çünkü Nedim Bey demek, “eski Milliyet” yani Cağaloğlu’ndaki Milliyet demekti. Gazete Bağcılar’da bulunan şimdiki binasına 1990’ların başında taşınmıştı. Şu anda Milliyet Yazı İşleri’nde Cağaloğlu’ndan Bağcılar’a gitmiş çalışan sayısı herhalde bir ya da ikidir, üç bile değildir. Yani onu tanıyan, hatırlayan kişi azdır.
Çelik, Milliyet’le birlikte Nedim Bey’in ilginç hikayesini Emin Karaca’nın “Milliyet Olayı” kitabına atıfta bulunarak şöyle anlatıyor:
“… 3 Mayıs 1950’de çıkan ve kısa zamanda büyük gazeteler arasına giren Milliyet ise Ali Naci Karacan’ın son büyük eseriydi. Karacan, 1954’te gazetenin yönetimine çok güvendiği 25 yaşındaki Abdi İpekçi’yi getirdi. Büyük yetkilerle göreve başlayan Abdi İpekçi, Türk basın tarihinin ilk profesyonel yöneticilerinden biridir, o zamana kadar gazeteler sahipleriyle birlikte anılırdı. 1 Ekim 1954 tarihinde Milliyet yeni bir tasarımla okurlara sunuldu. Abdi İpekçi ile birlikte her şey değişti, Abdi Bey Milliyet gazetesine kendine özgü bir şahsiyet kazandırdı ve örnek alınan bir sistem kurdu. Arşiv de bu sistemin önemli parçalarından biriydi.
Abdi İpekçi’den beri yayın yönetmenleri her zaman popülerdir, ünlü köşe yazarları da hep konuşulur ama Milliyet’in gölgede kalmış kahramanlarından biri olan ilk arşivcisi kimdir pek bilinmez.
Milliyet’in ilk arşivcisi Nedim Güney’dir (1911-1998). Nedim Güney, Emin Karaca imzalı Milliyet Olayı kitabına göre 1935’te o yıllardaki Milliyet gazetesinde bir süre muhabir olarak çalışmış. Ancak gazetecilikte bir gelecek görmeyen babasının teşvikiyle Tekel’in Cibali fabrikasında memur olarak iş bulmuş. Kendi anlatımına göre ‘memuriyetten eline geçen para geçinmesine yetmediğinden’ bir yandan Akşam gazetesinin arşivinde Reşat Nuri Darago’nun yanında çalışmış.
Eylül 1950’de Cağaloğlu’nda Türbedar Sokak’ta bulunan ve 35 zarftan oluşan Milliyet arşivinde (elbette akşamları) göreve başlayan Nedim Güney eski yazıyı da iyi bildiğinden Refi’ Cevad Ulunay gibi köşe yazarlarının eski harfli yazılarını Latin harflerine çevirmek gibi işler de yapmış, haber de yazmış. Bugün ise Milliyet Arşivi’nde yüz binlerce dosya var.
Güney’in vefatının ardından 26 Eylül 1998’de Doğan Heper’in yazdığı bir yazı arşivcinin kişiliğini de anlatıyor:
‘Nedim Abi sessiz, sedasız, zararsız tam bir İstanbul beyefendisi gibi yaşadı ve öyle öldü… Nedim Güney, ben Milliyet’e geldiğimde arşiv müdürüydü. 30-35 yıl aynı işi yaptı. Şişman, tonton, güler yüzlü, esprili, çok saygılı, işine bağlı. O kadar işine bağlı idi ki, yardımcı istemezdi, her işi kendi yapardı. Arşiv müdürüydü ama memuru yoktu.
Kolunun altında kalın, siyah, hırpalanmış bir defterle dolaşırdı. Koca arşivin tüm fihristi, kataloğu, rehberi işte o defterdi. Defterdeki yazıları da Nedim Abi’den başkası okuyamazdı. Arşivde bir şey bulmak için önce Nedim Abi’yi bulmak gerekirdi. Gece ise, evden getirilirdi. (…) Saygıda kusur etmez, şakaya ise davetiye çıkartırdı. Abdi Bey’le karşılaşınca, şapkası olmadığı için hemen gözlüğünü çıkararak selamlardı.”

Nedim Bey’in bazı bölümlerini benim de bilmediğim -ya da aradan çok uzun zaman geçtiği için ayrıntılarını unuttuğum- ilginç öyküsü böyle…
Hatırladığım kadarıyla, genellikle öğle saatlerinde bizim Dış Haberler’e uğrardı. Her zaman gülümseyen yüzüyle şefimiz Aykut Güven’e ve bize selam verirdi. Aykut Bey’in, ileride işimize yarayacağını düşünerek arşive kaldırılması için Associated Press ve Reuters gibi yabancı ajanlardan gelen fotoğrafları koyduğu bir kutu vardı. Nedim Bey her gün düzenli olarak gelir, fotoğrafları o kutudan alır, aklına takılan bir şey olursa sorardı. Bazen de Aykut Bey’in bir haber için rica ettiği arşiv dosyasını kendine özgü nazik tavrıyla hemen getirirdi, daha doğrusu takdim ederdi.
Gazetedeki çoğu kişinin aksine sadece hep gömlek giyip kravat takması değil, kibar konuşması, gülümseyen yüzü ve doğru hatırlıyorsam ayağını sürüyerek yürümesi kafamda arşivlediğim değişmez görüntüsüydü. Yüzünde “iyi insan” yazan kişilerdendi. Gazetede yaşça büyüklere “abi” deme alışkanlığı vardı ama ona “bey” dışında bir hitap kullanmak kimsenin aklına gelmezdi, zaten yakışık almazdı.
Nur içinde yatsın.
O bir Milliyet beyefendisiydi…
Not: Zaten hemen anlaşılıyor, Nedim Güney fotoğrafta ayakta sağdan üçüncü.
Milliyet’le ilgili diğer yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: