Pazartesi, 2 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
EditörGünlük

Bir gitar virtüözü

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 1 Haziran 2025 17:45
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Apaçık Radyo’da hafta başında yayınlanan “Babil’den Sonra” programında Ercüment Gürçay, dünyanın en önemli gitaristleri arasında gösterilen Steve Hackett’ın müzik yolculuğunu Gazeteci Cenk Başlamış’la konuştu. Rusya-Ukrayna savaşına da değinilen programı dilerseniz dinleyebilirsiniz.

-Herkese merhaba, Apaçık Radyo’da “Babil’den Sonra” programına progressive rock’ın epik şarkılarından “Supper’s Ready” ile başladık. Şarkıyla ilgili konuşacağımız çok şey var ama önce programı birlikte hazırladığımız internet gazetesi Medya Günlüğü’nün yöneticisi gazeteci Cenk Başlamış’a hoş geldin demek istiyorum. Cenk Bey hoş geldiniz.

-Teşekkür ederim Ercüment Bey, hoş bulduk.

-Bu arada bildiğim kadarıyla dün doğum gününüzdü, kutluyorum.

-Çok teşekkür ederim. Aslında birkaç yıl öncesine kadar doğum günlerini çok önemsemezdim. Derken, sanıyorum dört yıl önceydi, kendime bir doğum günü hediyesi vermek istedim. Düşündüm, ne yapabilirim diye. Sonuçta o ana kadar hiç yapmadığım bir şey yapmaya karar verdim ve müzikle ilgili bir yazı yazdım. Adı “Genesis ve ben”di. Zaten sizinle tanışmamız ve bana “Babil’den Sonra” stüdyosunu açmanız da o yazı sayesinde oldu. Bugün birlikte 13. programımızı yapıyoruz. Benim gibi amatör bir müziksevere bu olanağı verdiğiniz, aynı zamanda müzik konusunda kendimi geliştirme imkanı tanıdığınız için müteşekkirim. Birlikte yaptığımız bütün programlardan büyük keyif aldım. Ama bugün bir başka heyecanlıyım. Programı iple çektim diyebilirim. Umuyorum dinleyenler de seçtiğimiz parçalardan keyif alır. Sanıyorum gelecek yıl 25 Mayıs tam program günümüze denk gelecek. O zaman stüdyoda birlikte kutlarız.

–Tabii seve seve. Birlikte yaptığımız programlar benim için de keyifli. Başta çaldığımız şarkıya döneceğim ama önce bugünkü programımızla ilgili bilgi vermek istiyorum. Bugün canlı yayında bir gitar virtüözünü, Steve Hackett’i konuşacağız, Cenk Bey’in yanında getirdiği müziklerini çalacağız. Kendisiyle yaptığımız programlarda güncel dış politik gelişmeleri de konuşuyoruz. Cenk Bey, çok güncel bir konu olduğu için size İstanbul’da yapılan Rusya-Ukrayna görüşmeleriyle ilgili de sorularım olacak ama önce programın başında çaldığımız Supper’s Ready şarkısına dönmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla hayli uzun bir şarkı aslında...

-Evet gerçekten de öyle. 23 dakika civarı. Hatta bizim çaldığımız 2020 versiyonu 28 dakika. Biz, Steve Hackett ve grubunun Royal Albert Hall’da senfoni orkestrası eşlinde verdiği konserin kaydını dinledik. Bu şarkı bir Genesis bestesi. 1972 yılında çıkan Foxtrot albümünde yer alıyor. Sözleri, o dönemde Genesis’in solisti olan Peter Gabriel’e ait. Yeni Ahit’ten esinlenmiş Gabriel ve hayattaki kişisel yolculuğunu anlatmış. Bu sıradan bir şarkı değil. Progressive rock’ın köşe taşlarından sayılıyor. Hatta sanat eseri diyen yorumlar bile gördüm ki zaten progressive rock’ın akrabası sayılan “art rock” diye de bir tarz var. Ekşi Sözlük’te gördüğüm bir yorumu aktarmak isterim. Diyor ki yazan bu şarkı için:

“Genesis’in 1972 tarihli Foxtrot albümünün tamamına hükmedecek karakterde, her şeyin üstünde, diğerlerine alaycı bakışlar fırlatacak kadar eşsiz, mucize yaratılışta olan, yeryüzünde bestelenmiş şarkıların en muhteşemidir. Bu şarkı ne kadar övülse, üzerinde ne kadar konuşulsa azdır. Supper’s Ready’i hakkıyla özümseyen bir insanın onu dinlemeden önceki insanla aynı olacağına inanmıyorum.”

“Supper’s Ready” bir sonat kabul ediliyor. İçerdiği dini unsurlar nedeniyle Genesis’e bu şarkıyı kilisede seslendirmesi bile teklif edilmiş. Gerçekten de kilise melodisi havası var şarkıda. Ama diğer taraftan bu şarkı için “Psikedelik şaheser” yorumu da gördüm. “Psikedelik rock” diye bir tarz var. Psikedilik kısaca halüsinasyon görülmesini sağlayan maddelere deniyor. Bu arada, Pink Floyd’un ilk dönemi de “Psikedelik rock” tarzı kabul ediliyor.

-Steve Hackett’ın müzik yaşamını anlatmadan önce soluklanalım mi? Hangi şarkıyı çalıyoruz?

-Programımızı 1972 yılına ait bir besteyle açmıştık. Günümüze gelelim. Hackett’ın 2021 yılında çıkan “Surrender of Silence” albümünden “The Obliterati” parçasını çalalım.

-Gelelim Hackett’ın müzik yaşamına. Biraz anlatır mısınız?

-12 Şubat 1950’de Londra’da doğmuş. Genç yaşta klasik gitarla tanışmış. Klasik müzikten, blues’dan ve cazdan etkilenmiş. Tabii Hackett’ı Genesis’den ayırarak anlatmak imkansız. Biz Genesis’e daha önceki programlarımızda çok değindik ama kısaca hatırlatalım. Britanya kökenli bir grup. Progressive rock tarzıyla yola çıkıyorlar. Solist Peter Gabriel. Klavyede Tony Banks, gitarlarda Michael Rutherford ve Steve Hackett var. Davulda da Phil Collins. 1974 yılında Gabriel ayrılıyor gruptan, 1977’de de Hackett. Önce solo albümler yapıyor. Sonra 1996 yılında “Genesis Revisited” adını taşıyan konserler başlatıyor ve günümüzde de devam ediyor. Bu konserlerde çalınan parçalar eski Genesis şarkılarının yeni uyarlamaları. Çoğu konserde senfoni orkestrası da eşlik ediyor ki çaldığımız Supper’s Ready’de arkada müthiş bir orkestra var. Tabii, grupta kimler var söylemem gerekiyor. Klavyede Robert King, saksafon flüt, vurmalı çalgılar ve vokalde Rob Townsend, gitarda Jonas Reingold, davulda Jonas Blundell, solist Nad Sylvan ve Hackett. Bu isimlerden Nad Sylvan için bir parantez açmam gerekiyor. İsveçli bir sanatçı. Tabii çok zor bir görev üstlenmiş. Düşünün, bir zamanlar Peter Gabriel ve Phil Collins gibi çok ünlü şarkıcıların söylediği şarkıları seslendiriyor. Bıçak sırtı bir durum. Onları taklit etme durumuna düşebilir ya da taklitten kaçınırken şarkıların özgünlüğünü bozabilir, antipatik olabilir. Ama bence bu işin altından hakkıyla kalkıyor. Kendi kişisel dokunuşlarıyla ve tarzıyla ben kendisini çok başarılı buluyorum.

-Yine bir ara verelim mi? Hangi parçayı çalıyoruz?

-Dediğim gibi Hackett’ı Genesis’ten ayrı düşünmek mümkün değil. Bu programda çalacağımız bütün şarkılar Hackett’ın gruptan ayrılmasından sonraki döneme ait, hepsi yeniden uyarlanmış. Biri hariç.1973 yılında çıkan “Selling England by the Pound” albümünden çok sevdiğim bir şarkı. İlginç bir adı da var: I Know What I Like, I Like What I Know. Kısaca “In Your Wardrobe” diye de biliniyor. Şarkı bir bahçıvanı anlatıyor. Çoğunlukla bireyler yaptıkları işe ve dış görünümlerine göre yargılanır. İşte bu şarkıda genelde insanlar tarafından küçümsenen bir meslek olan bahçıvanlığı yapan ve hem mesleği hem de dış görünümü nedeniyle küçümsenen bir kişinin aslında ne kadar mutlu olduğu anlatılıyor. Bu şarkının şöyle bir özelliği de var. O sırada davulda olan Phil Collins ilk kez Peter Gabriel’e sesiyle eşlik ediyor. O ayrıldıktan sonra da solist oluyor. Biz şimdi Steve Hackett’lı yani orijinal ve en sevilen diyebileceğim Genesis’den dinliyoruz: In Your Wardrobe.

-Cenk Bey bir de Rusya-Ukrayna savaşındaki son durumu sorayım size. 2 hafta önce İstanbul’da bir toplantı oldu. Barış yakın mı sizce?

-Evet. Bu, Ruslarla Ukraynalıların yine İstanbul’da üç yıl önce yaptıkları toplantıdan sonra ilk yüz yüze görüşmeydi. Aslında esir takası dışında önemli bir sonuç çıkmadı ama bizzat böyle bir görüşmenin yapılmış olması bence çok önemli. Sonuçta barış çok yakın görünmese de iş masaya oturmakla başlıyor. Biliyorsunuz Trump gelince ABD’nin Ukrayna’ya tavrı neredeyse 180 derece değişti ve Rusya’ya yakın bir pozisyon aldı. Trump Ukraynalılara barış için aşırı baskı yapıyor. Bu arada bir de 500 milyar dolarlık nadir değerli elementlerle ilgili bir anlaşma imzalamaya zorladı Ukrayna’yı. Yani Ukrayna’nın milli servetine resmen kondu. Bundan sonra ne olacak kestirmek güç ama ne olursa olsun barış da olsa, savaş da sürse Ukrayna’nın aleyhine olacak bence. Şu anda Ukrayna topraklarının yüzde 20’si Rus işgali altında.

-Yeniden Steve Hackett’a dönersek. Sanıyorum bir programda kısaca söz etmiştiniz, Hackett Genesis’ten neden ayrılmıştı?

-Bu bana çok ilginç gelen bir konu. Görünürdeki neden solo çalışmalar yapmak istemesi. Ama asıl neden grup içinde biraz dışlanması. Dışlayan da grubun gizli lideri konumundaki Tony Banks. Hackett, hem bestelere daha fazla katkıda bulunmak hem de parçalarda gitarın daha fazla ağırlık taşımasını istiyordu ama Banks buna karşı çıkıyordu. Hackett sonradan, “Tony çok yetenekli ama kendi dünyasında yaşıyordu… Ben daha farklı şeyler keşfetmek istiyordum” dedi. Banks ise, bugün bizim parçalar çaldığımız “Genesis Revisited” konserleri için alaycı şekilde, “Steve’in Genesis Revisited projeleri bizimle çok ilgisi olmayan bir şey” dedi. Bu arada Tony Banks’la ilgili bir yazı yazmıştım. Başlığı “Kesinlikle gülmeyen adam”, ilgilenenler varsa o yazıyı okuyabilir. Banks, bir zamanlar çok konuşulan Genesis’in yeniden bir araya gelmesi konusunda da Hackett’a hep kapıyı kapadı. Bu arada Hackett, 2007 ve 2020’de yapılan Genesis buluşmalarına da davet edilmedi. Buradan konuyu başka bir yere bağlamak istiyorum. Genesis bestelerinde enstrümanların dağılımı, daha doğrusu ağırlığı hep dikkatimi çekmiştir. Esas olarak üç enstrüman kullanıyorlar. Klavye, davul ve gitar. Şarkılarda aldıkları payda da aynı sıralama var: Yani en çok klavye kullanılıyor, sonra davul, en son gitar. Halbuki grupta Steve Hackett ve Michael Rutherford gibi iki çok iyi gitarist var. Banks-Hackett çekişmesine döndüğümüzde gitarın ikinci planda kalmasının nedeni böylece ortaya çıkıyor.

-Yine bir ara versek mi? Sırada hangi parça var?

-Sırada çok ilginç bir şarkı var. Bu da progressive rock’ın “kült” parçalarından sayılıyor. Müziğiyle olduğu kadar konusuyla da çok ilginç. Belki progressive rock tarihinin diyemem ama Genesis’in kesinlikle en uçuk şarkısı, aynı zamanda hard rock’a en yakın bestelerinden biri. Şarkının adı “Musical Box” yani “Müzik Kutusu.” Eski bir İngiliz masalından esinlenmiş. Şarkıda iki çocuk var: Cynthia ve Henry. Tavan arasında oynarken Cynthia kriket sopasıyla Henry’i öldürüyor. Ancak Henry’nin ruhu bir müzik kutusuyla dönüyor. Geri dönen ruh yaşlı bir adamın arzularını taşıyan bir çocuğun bedeninde ve Cynthia’ya takıntılı. Dadı tavan arasına geliyor ve bu rahatsız edici durumu fark edince müzik kutusunu parçalayarak Henry’nin ruhunu yok ediyor. Şarkı masumiyetin kaybı, ölüm, bastırılmış cinsellik ve İngiltere’de Sanayi Devrimi’nin yaşandığı Kraliçe Viktorya döneminin ahlak anlayışı gibi temaları işliyor. Bu şarkı 1971 yılında çıkan “Nursery Cryme” albümünde yer alıyor. Biz Hackett’ın grubunun seslendirdiği 2020 versiyonunu dinleyeceğiz. Nad Slyvian’ın sesiyle “Musical Box.”

–Sizin deyiminizle Genesis’in herhalde en uçuk bestesini dinledik: Musical Box… Cenk Bey hatırladığım kadarıyla bir programda Hackett’a özgür bir gitar çalma tekniği olduğunu söylemiştiniz.Biraz onu anlatabilir misiniz?

-Tabii anlatmaya çalışayım ama farkındayım buralar benim için biraz tehlikeli sular! çünkü işin teknik kısmıyla ilgili bilgim çok sınırlı. Hackett’ın mucidi olduğu tekniğin adın tapping. Bildiğim kadarıyla Türkçede de böyle kullanılıyor. Bizi dinleyenler içinde eminim bu tekniği çok iyi bilenler vardır. Ben bildiğimi ya da anladığımı anlatayım. Çok kısaca parmaklarla perdeler üzerine doğrudan vurarak nota çıkarmaya dayanan bir teknik yani pena kullanılmıyor. Bu teknik aslında Van Hallen’la özdeşlemiş. Fakat o da gittiği bir Genesis konserinde ilk kez Hackett’ta gördüğünü söylüyor. Ama sanıyorum bu adı yani tapping adını veren Van Hallen. Bu arada bugün dinlediğimiz bütün parçalarda, özellikle Musical Box’ta Hackett bu tekniği kullanıyor.

-Cenk Bey şimdi hangi parçayı çalıyoruz?

-Geçmişte çok dolaştık. Biraz da bugüne gelelim. Hackett’in 2021 yılında çıkardığı Under A Mediterranean Sky albümünden “The Call of the Sea.”

-Steve Hackett’ın 2021 albümünden “The Call of the Sea”yi dinledik. Cenk Bey isterseniz ara vermeden devam edelim. Sırada hangi parça var?

-Ercüment Bey çok kritik bir yere geldik! “Babil’den Sonra”da şarkıları anons ederken genellikle, “İşte şimdi dünyada milyonlarca hayranı bulunan falanca şarkıcı” gibi cümleler kuruyoruz ama bu sefer tam tersi olacak.

-Nasıl yani?Merak ettim!

-Bu şarkıda Steve Hackett’ın grubuna dünya milyonlarca nefret edeni olan bir şarkıcı katılacak:))

-Kim o şarkıcı?Neden nefret ediyorlar Cenk Bey!

-Türkiye’de sanıyorum çok tanınmıyor. Adı Ray Wilson. Neden milyonlarca kişi nefret ediyor sorusunun cevabı şöyle. Bu arada nefret edilen derken tabii abartıyorum ama kısmen doğruluk payı da yok değil. Phil Collins sağlık sorunları ve diğer kişisel nedenlerle ayrılınca, Tony Banks ve Michael Rutherford grubu devam etmek istediler ve İskoç şarkıcı Ray Wilson’la anlaştılar. 1997 yılında “Calling All Stations”ı yani Genesis’in 15. ve sonuncu stüdyo albümünü çıkardılar. Bu programda çok konuştuk. İlk dönem progressive rock tarzında müzik yapan grubun sonradan, özellikle Peter Gabriel’e Steve Hackett’ın ayrılmasından sonra nasıl popüler müziğe kaydığını. Bu konu zaten hayranlar arasında yeterince rahatsızlık yaratıyordu. Üstüne bir de Collins ayrılıp Wilson gelince bardak taştı. Zaten bundan sonra da başka albüm yapmadılar. Mesela bende Genesis’in çıkardığı bütün albümler vardır ama Calling All Stations’ı bir ya da iki parça dinleyip bir kenara atmışımdır. Nefret değil tabii. Sinir olduk diyelim.

İşte şimdiki parçada Hackett’ın grubuna Wilson katılıyor. Şarkı 1974 yılında çıkan, Lamb Lies Down On Broadway albümünden. Adı Carpet Crawlers. Ben espri olsun diye halı sürünücüleri diye çeviriyorum ama daha doğrusu halıda sürünenler. Ben şarkının ne ile ilgili olduğunu araştırmaya çalıştım ama anlayamadım. Bu durum zaten progressive rock’ta ve özellikle Genesis’te karşımıza sık çıkıyor. Soyut kavramlar, gerçek üstü hikayeler, çekin çekebildiğiniz yere. Yorumlara baktım, bu şarkının dinle ilgili olduğunu söyleyen de var, cinsellikle ilgili olduğunu söyleyen de. Neyse, ön yargımı bırakırsam Wilson sesi güçlü bir şarkıcı, çok da güzel söylüyor. Adama haksızlık etmişim galiba Ercüment Bey:)) Şarkı da böyle su gibi akıp gidiyor. Carpet Crawlers.

-1974 yılına ait bir Genesis bestesinin 2014 uyarlamasını dinledik. Programımızın sonuna geliyoruz. Cenk Bey son olarak hangi parçayı dinleyeceğiz?

-Tabii aslında daha önce söylemem gerekirdi Steve Hackett demek “Firth of Fifth “ demek. Progressive rock’ın en güzel melodilerinden. Aslında bir kere çaldık ama sanıyorum sadece bir bölümünü çaldık. Eğer bu programı Firth of Fifth’i çalmadan bitirirsek sanıyorum büyük olay olur. Genesis sevenlerin yüzüne bakamayız! Sanıyorum siz söylemiştiniz, Ömer Bey de, Ömer Madra da Genesis’i çok seviyormuş. Çalmazsak valla stüdyoya iner:)) Bu parça aynı zamanda Genesis’in Peter Gabriel ve Steve Hackett döneminde yaptığı müziğe neden senfonik rol denilmesi gerektiği yolundaki benim iddiamı da kanıtlıyor ki zaten parça senfoni orkestrası eşliğinde seslendirilmiş. Fakat bu da 11 dakikaya yakın bir parça. Artık zamanımızın yettiği kadar çalabileceğiz maalesef. Bu arada şöyle bir ironi var: Demin Tony Banks, Hackett çekişmesini konuşmuştuk. Şarkı aslında Banks bestesi fakat muhteşem gitar soloları nedeniyle Hackett’la özdeşlemiş. Geçen programda söylemiştim. Programımız pazartesi günleri yayınlıyor. Onu takip eden ilk cumartesi, yani bu hafta 31 Mayıs akşamı programda çalan müzikler ve diyalogları arzu edenler medyagunlugu.com  adresinde bulabilir. Ercüment Bey, ben bu programdan çok keyif aldım. Umuyorum dinleyenler de keyif almıştır.

Manşet fotoğrafı:  Mick-Bannister – Creative Commons

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

EtiketlendiMüzik
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Bugünkü köşe yazıları
Sonraki Makale “Şeytan” ve Margarita

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
2 Haziran 2025
GünlükManşet

İstanbul’da 2. randevu

Medya Günlüğü
2 Haziran 2025
*Günlük

Rus hava üslerine “Örümcek ağı”

Medya Günlüğü
2 Haziran 2025
EditörGünlük

Ödül gecesinde yönetmene hakaret

Medya Günlüğü
1 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?