Milliyet’in deneyimli foto muhabiri Ercan Arslan, deprem bölgesindeki izlenimlerini gazetesine yazdı…
“6 Şubat’ta Türkiye’yi derinden sarsan ve peş peşe meydana gelen Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7, Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğündeki iki şiddetli depremin vurduğu şehirlerde yaşananlara tanıklık etmek için birçok gazeteci meslektaşım gibi ben de bölgedeydim. Kuşkusuz etkisi yıllarca sürecek bu ölçekte bir depremin öncesinde teknik konularda ve deprem sonrasında koordinasyon konusunda kimler suçlu soruları doğdu?.. Kim görevini yaptı, kim yapmadı sorularıyla ilgili değerlendirmeyi bilim insanları, konunun uzmanları yapıyordur, yapacaktır. Sonuçta herkesin ders çıkaracağı bir felaket oldu bu depremler. Deprem bölgesinde görev yapmanın kıymetli olduğunun bilincinde olarak, çekilecek her fotoğrafın ülkenin görsel belleğine katkı sunacağı düşüncesiyle çalışmaya gayret ettim. Bu süreçte tek bir şehri değil, tüm deprem bölgesini dolaşmaya ve fotoğraflamaya çalıştım. Bir fotoğrafçı gözüyle gördüğüm bazı önemli aksaklıkları da kısaca aktarmaya gayret ettim.
Depremin ikinci günü 7 Şubat akşamı 2’nci depremin üssü olan Elbistan’a ambulans sesleri eşliğinde girebildim. Şehir karanlığa gömülmüştü, sokakları arabaların ışıkları aydınlatıyordu. Karlı bir gündü ve hava sıcaklığı eksi 10 dereceydi. Saat 21.00’da Polis Arama Kurtarma (PAK) ve AFAD’ın, depremzede Nermin Kılınç’ı kurtarmasına tanıklık ederek başladım işe. Elbistan’da enkaz başında en çok duyduğum şey “Biz yardıma geldik, nereye gidelim” ve “Bizi kim yönlendirecek” oldu. Bu kargaşada inisiyatif kullanarak enkazlarda çalışan insanlar vardı. Sonrasında tüm enkaz alanlarında olduğu gibi “Sesimi duyan var mı?”, “sessiz olun, lütfen sessizlik”, “çök”, “kontak kapat” ve “devam” kelimelerini duyuyorsunuz, “sedye” denildiğinde içinize buruk bir sevinç doğuyor, çünkü enkazdan insanların çıkarılmasına yakından tanıklık ediyorsunuz. Güvenlik önlemi alınmayan enkazların başında meraklı yüzlerce insanın fotoğraf ve video çekme peşinde olması ise üzüntü vericiydi.
Polis ağlıyordu
Depremin üçüncü günü Malatya’daydım, ilk gözüme çarpan görüntü, yıkılan binaların etrafında asker ve polisler tarafından güvenlik şeridi oluşturulmasıydı. Burada daha çok hasarlı binalar göze çarpıyordu. Şehrin merkezi yerlerinde depremzedeler için çadırların kurulduğuna ve işleyen bir sisteme tanık oldum.
Dördüncü gün Diyarbakır’a girdiğimde ise sokaklar hayatın olağan akışı içerisinde görünüyordu. Enkazın olduğu sokaklara basın kartımı göstererek girebildim. Öte tarafta yüzlerce insan telefonlarıyla enkazdan kurtarma anlarına tanıklık etmek için bekliyordu. Enkazın üstünde kadraja girmeye çalışan görevlileri görmek de mümkündü. Foto film merkezinde görevli bir polis, hemen yanımda ağlayarak fotoğraf çekiyordu.”
Yazının devamını okumak için tıklayın