Önce neden adımla yazmıyorum da “Mentor” mahlasını kullanarak yazıyorum onu açıklayayım: Bu benim asıl işim değil ve elbette yaşamımı kazandığım bir işim var. Birkaç meslektaşım, hatta meslektaşım olmayan insanlar benzer durumlarda tehdit edildi, zarar gördü. Benim çevremde böyle örnekler varsa durum oldukça yaygın demektir. Bu nedenle ismimi saklamayı bir güvenlik tedbiri olarak görüyorum.
Aslında ben kendi halinde bir Fenerbahçe taraftarıyım. Sıradan, basit yaşamı olan. Belki tek farklılığım herkese benzemekten ve klişelere inanmaktan sürekli kaçınmak…Her duyduğum yeni kavramı kabullenmeden önce enine boyuna araştırırım.
Beni yazmaya iten şey 3 Temmuz 2011’de başladı. Tamamını izlediğim ve evde koltuk, televizyon, bardak sağlam eşya bırakmadığım, statta betonu tekmelemekten ayağımı sakatladığım maçlara “şike” diyorlardı!
“Şike” demeleri de yetmiyor, topyekûn Fenerbahçe’yi yok etmek için saldırıyorlardı. Bir çok ikiyüzlü davranış vardı ama en başta medya bu iki yüzlülüğü bir yöntem olarak benimsemişti.
Eleştiri veya gerçeği aramak yerine basbayağı Fenerbahçe’ye küfür ediyorlardı. Başka takımların amigosu olduğu açık olan insanları “uzman hukukçu” diye lanse ediyorlardı. Çoğu yaşamında CAS’ın açık adını bilmeyen medya mensupları daha şüpheli bile değilken Fenerbahçe’ye ceza biçiyor, her akşam düzenlenen ve saatlerce süren programlarda Fenerbahçe’ye küfrediyorlardı.
Fenerbahçe’yi ben babamla, ağabeyimle, eşimle, çocuklarımla paylaştım. Yaşamımın her döneminin bir parçası, bir futbol takımı falan olmanın çok ötesinde doğduğum günden itibaren ailemin bir parçası.
İçimde birikenlerden kurtulmanın tek yolu anlatılmayanı anlatmaktı. Önce sosyal medya, sonra sosyal medyada aynı mağduriyetler üzerinden edinilen dostluklar ve Medya Günlüğü.
Sonra ilgilendikçe öğrendim ki medyada hiçbir konuda “doğru” diye bir şey yok, ahbap çavuş ilişkileri ile ekonomik ilişkiler belirleyici. İçimizden herhangi biri , herhangi bir gün bu sistemin kurbanı olup toplumun önüne “suçlu” diye atılabiliriz.
Mesela beni en kötü etkileyen bebekler biber gazında boğuluyorken kupa istenmesine medyanın tamamen suskun kalması, hatta faturayı o bebeciklere çıkarmayı denemeleri idi. İşte bu kadar duyarsız ve kötüydü medya ülkemizde.
Diyeceksiniz ki, “Hem ismini saklıyorsun hem de medyayı eleştiriyorsun” Elbette mesleğini yapmak için canını dişine takıp işine saygı duyan yüzlerce insan vardır, onların da alın terine haksızlık etmek istemem, zaten benimki bireysel bir eleştiri olmanın ötesinde bir sistem eleştirisi.
Sanırım ilk yapılması gereken de medya kuruluşlarının medya dışında başka bir ekonomik faaliyette bulunmasına izin vermemek.
Ülkemizde bir laf vardır, “kötü komşu insanı ev sahibi yapar” diye.
İşte şimdi onun daha yenisi var: Gerçekleri yazamayan kötü bir medya da insanı blogger yapıyor!
Kısaca benim hikayem ve yazma nedenim bu
Aslında benim üstümde yük bu, bir gün birileri “gerçekleri” yazmaya başladığı anda ben hemen yazmayı bırakacağım.
Saygılarımla…