Engin Solakoğlu’nun soL Haber’de yayımlanan “007 BBC” başlıklı yazısı:
BBC, tıpkı dünyanın “en yakışıklı, en karizmatik ve en karşı konulamaz erkeği” olarak pazarlanan 007 James Bond gibi İngiliz devletinin “öldürmeye izinli” bir silahı. Yeri ve zamanı gelince doğrultulduğu hedef iktidar emriyle değişse de katil hep katil kalıyor.
BBC “British Broadcasting Corporation”ın kısaltması. Britanya Yayın Kurumu anlamına geliyor. Öylesine tanınmış bir kurum ki herkes, hatta her şeyi Fransızca telaffuz eden Fransızlar dahi, “bebese” demiyorlar, orjinalindeki gibi “bibisi” diye telaffuz ediyorlar. Biz de “bebece” demiyoruz elbette.
Kuruluşu 1922. O zaman “şirket”miş. 1927’de “kurum” olmuş. Bir kamu kurumu. Bunun anlamı bütçesinin kamu kaynaklarından karşılanması. Bizde elektrik faturalarına eklenen TRT payı var ya, işte o sistemin mucidi İngilizler. Televizyon yayını alabilen bir alet bulunduran her hane, her şirket 2025 itibarıyla yılda 174,5 sterlin tutarında para ödüyor. Bizim paramızla yaklaşık 10 bin lira.
İki üç yıl öncesinin verilerine bakılırsa kurumun yıllık geliri 5 milyar sterlinin üzerinde ama gelirler giderlerinin 200 milyon sterlin altında kaldığı için bütçeden bu miktar kadar destek de alıyor.
Buna karşılık reklam almama ve sponsorlu program yayınlamama yükümlüğü var.
BBC özel bir radyoculuk şirketi olarak kurulduğunda Britanya İmparatorluğu vardı. BBC radyosu yayına başladığında Büyük Britanya emperyalizminin Türkiye’de kurulmuş Meclis hükümetinin ve Türkiye halkının üstüne saldığı Yunanlı yoksul çocuklar Anadolu’yu terk edeli bir ay kadar olmuştu.
Kâğıt üzerinde BBC parlamentoya karşı sorumlu “bağımsız” bir kamu kurumu. Ancak yönetim kurulu üyeleri kral veya kraliçe imzasıyla hükümet tarafından atanıyor.
BBC bütün dünya genelinde bir yayıncılık örneği ve standardı olarak kabul ediliyor. TRT ilk kurulurken görev alan kadrolar, amaçlarının hep BBC gibi bir yayın kurumu oluşturmak olduğunu söylüyorlar örneğin.
BBC denince geniş kitlelerin aklına ilk başarılı, tarafsız ve doğru habercilik geliyor. Herhangi bir arama motoruna bu üç harfi girdiğinizde karşınıza çıkan sonuçların ezici bölümü bu doğrultuda. Aslında BBC’nin en büyük başarısı, Birleşik Krallık’a ait ve dünyanın en zararlı devletlerinden birine hizmet eden bir kurum olarak bu algıyı yerleştirebilmiş olması.
Burayı biraz açalım. Bu bir başarı çünkü dünya halklarının neredeyse tamamının İngiltere’ye dair duygu ve düşünceleri olumsuzdur. Bir kere, o halkların hatırı sayılır bölümü Britanya sömürgeciliğini deneyimlemiştir. O yüzden de İngiltere’ye her türlü kötülüğün kaynağı olarak görür, İngiltere’den gelen her şeye kuşkuyla yaklaşırlar. Gelin görün ki yüzde yüz Britanyalı olan, hükümetin atadığı bir yönetim kurulu tarafından idare edilen, Birleşik Krallık Parlamentosu tarafından denetlenen BBC kendini buradan sıyırmayı başarır. Her zaman değil tabii.
Bu BBC’nin başına bir iş geldi geçtiğimiz günlerde. Kurumun Genel Müdürü Tim Davie ve Haber Müdürü Deborah Turness büyük olasılıkla kovulmamak için istifa ettiler. Mesele özetle şuydu:
Kurum ABD’de 6 Ocak 2021 yılında yaşanan olaylara dair bir belgesel yapmıştı. Anımsayacaksınız, ABD Başkanı Trump’ın ilk dönemi sonrasında 2020 yılının Kasım ayında yapılan seçimleri Demokratların adayı Joe Biden kazanmıştı. Ülkenin yerleşik kuralları çerçevesinde Demokratlar iktidarı tam iki ay sonra yani 20 Ocak 2021’de devralacaklardı. Trump ve yakın çevresi ise seçimlerde hile yapıldığını iddia ediyorlar, çamura yatma yolları arıyorlardı.
6 Ocak 2021’de Trump yanlısı bir güruh Washington’daki Kongre binasını kuşattı ve şaşırtıcı ölçüde yetersiz güvenlik barikatını aşarak içeri girdi. Olaylarda toplam 5 kişi öldü. Bunlardan sadece biri polis tarafından vurulmuştu. ABD’yi hepimiz tanıyoruz. Trafik kontrolünde dahi polisin sorgusuz sualsiz adam öldürdüğü bir ülke. ABD standartlarında Kongre binasına yönelik bir işgal girişiminde polisin kalabalığa ateş açıp 200-300 kişiyi öldürmesi garipsenmezdi.
Başından sonuna garipliklerle dolu bu olay sırasında Trump baskına ne tam onay verdi ne de karşı durdu. Oysa “Amerika’yı kurtarın” temalı bir miting için Kongre binası önünde toplanılması ve hileli olarak nitelediği seçim sonuçlarının onaylanacağı Kongre oturumunun protesto edilmesi çağrısını kendisi yapmıştı. O dönemdeki yardımcısı Mike Pence ise bu “darbe girişimi”ne karşı net bir tavır sergiledi ve kriz Trump’ın kendi kabine üyelerinin baskısıyla geri adım atarak seçim sonuçlarını kabullenmesiyle sona erdi.
Yazının devamını okumak için tıklayın
BBC fotoğrafı: Wikimedia
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
