İkinci yılına girmek üzere olan Rusya-Ukrayna Savaşı, Batı ve Moskova arasındaki ideolojik, politik ve askeri stratejilerin de birer çatışma alanına döndü.
Savaşta şu an gelinen aşamayı öncelikle askeri olarak değerlendirmek gerekirse basitçe şunu belirtebiliriz: Rusya, Donbass’ın idari sınırlarına ulaşma hedefiyle güçlerinin büyük bir kısmını burada seferber etmiş durumda ve her hafta en az 4-5 yerleşim birimini ele geçirmeyi başardığı bir momentuma ulaşmış halde hedefine yürüyor. Ukrayna’nın 2014’teki Batı destekli hükümet darbesinin ardından Donbass’a yönelik başlattığı saldırılardan sonra oluşturduğu 10 yıllık tahkimat tamamen yıkılmış durumda.
Ukrayna’nın görev süresi dolan ‘Devlet Başkanı’ Vladimir Zelenski, Washington’da ‘Barış Planı’ adı verdiği bir taslağı açıkladı ve Batılı müttefiklerinden destek istedi. Bu plan, Ukrayna’nın doğrudan Rus topraklarını hedef alabilecek uzun menzilli füzelerle ve çok daha fazla askeri destekle caydırıcılığını artırmayı, ek olarak da NATO’ya -çatışma bölgeleri dahil- mevcut sınırlarıyla katılmasını öngörüyor. Elbette bu absürt planı ne Batı’da ne Moskova’da ciddiye alan oldu. Rusya istikrarlı bir şekilde “Müzakereler başlamazsa, özel askeri operasyonumuzu hedeflerimize ulaşana kadar sürdüreceğiz” çizgisinde ısrar ediyor.
Bu noktada belirtmek gerekir ki Batı halen Rusya’nın II. Minsk Anlaşması gibi eski Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ifadesiyle ‘zaman kazanma’ amaçlı bir sahtekarlığa ya da İstanbul Müzakereleri gibi ABD ve İngiltere’nin basitçe müdahil olup bozabileceği, güvensiz bir sürece yanaşmak istemediğini, sahadaki durum da göz önüne alındığında ‘eli güçlü’ olanın da bizzat Ruslar olduğunu anlamak istemiyor ve öne sürdükleri iddialar, tezler, istekler gerçeklikten kopuk olmaktan öteye geçemiyor.
ABD, İngiltere ile AB’den müteşekkil Batı ve Moskova’nın Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamındaki temel çelişkisi nedir?
Farklı stratejiler
Savaşın başlangıcında her iki tarafın çelişen iki farklı stratejisi vardı.
Batı, birkaç gün içerisinde Rus ordusunun tıpkı daha önce Gürcistan’ın başkenti Tiflis’in önünden döndüğü gibi Kiev’de belki de tam kontrolü sağlamasına bile gerek kalmadan hükümeti düşüreceğini, bundan sonra ise Rusya’ya ülke içerisindeki sivil direnişle ve Batı’dan uygulanan ekonomik yaptırımlarla bu hareketinin bedelini çok ağır bir şekilde ödemek zorunda kalacağını düşünüyordu. Sanılanın aksine “Kiev üç günde düşer” öngörüsü Ruslara değil, ABD Genelkurmayı’na aitti ve bu tutmadı. Rusya’nın stratejisi ise etki alanı olarak gördüğü SSCB topraklarına NATO’nun girişini ne olursa olsun durdurmaktı, bu askeri kontrolle de olabilirdi, Zelenski’nin darbeyle devrilmesiyle de. Nitekim Putin, Ukrayna ordusundaki üst rütbelilere henüz savaşın başlangıcında bu yönde bir çağrı da yaptı. Ukrayna’nın direnişi her iki tarafın da stratejisini bozdu.
Batı bu noktadan sonra odak noktasını askeri alana kaydırdı ve tanksavar-uçaksavar füzelerle başlayan askeri sevkiyatını neredeyse bir asır sonra Alman tanklarının Slav topraklarına sokulmasıyla, çok uzun bir süre Rus ordusunun başını ağrıtan HIMARS’ların ve nükleer başlıklı bomba taşıma kapasiteli F-16’ların verilişiyle bu sürece devam etti. Rusya da stratejisini değiştirdi ve o da -tam tersine- odak noktasını askeri alandan siyasiye çekerek ‘kurallara dayalı uluslararası düzen’ adı verilen Batı düzenini hedefine alarak, küresel Güney ülkeleriyle yakın iş birliğine, Batı’nın finansal araçlarının güven kaybetmesine, Şanghay İşbirliği Örgütü’nden BRICS’e çeşitli bölgesel ve uluslararası birliklerin geliştirilmesine odaklandı. Askeri hedefini de Donbass ve ‘Novorossiya’ topraklarıyla sınırlayarak Ukrayna ordusunu burada tüketmeyi seçti.
Nasıl çözülecek?
Savaş bir ‘pat’ aşamasından çıkmış görünüyor. Rus ordusu ilerliyor ve askeri hedeflerine ağır ağır da olsa ulaşacağa benziyor. Batı kamuoyunda belli aralıklarla gündeme getirilen ‘toprak imtiyazı karşılığında NATO üyeliği’ tartışmasını bu bağlamda bir ‘nabız yoklama’ olarak değerlendirebiliriz. Bununla birlikte Moskova’nın bunu kabul etmesi için hiçbir neden yok, nitekim ‘toprak imtiyazı’ zaten Rusya’nın bizzat silahla sağladığı bir realite durumunda ve Batı’nın kendisine bunu sağlamasına ihtiyacı yok. Sunulan ‘NATO üyeliği’ önerisi ise Rusya’nın 24 Şubat 2022’ten önce dile getirdiği en büyük stratejik rahatsızlığının göz ardı edilmesi, tüm bu yaşananlardan hiçbir ders çıkarılmaması demek.
Batı bu savaşı ‘kurallara dayalı uluslararası düzen’ için bir ölüm kalım savaşına dönüştürdüğünden geri adım atamıyor. Ukrayna ise hiçbir bağlılık hissetmediği Donbass cephesinde daha çok kan kaybetmek, bunun karşılığında daha çok askeri yardım almak, sonrasında daha çok kan kaybetmek ve ardından yine daha çok askeri yardım almak paradoksundan çıkamıyor. Belki Moskova’nın tam olarak istediğinin bu olduğu düşünülebilir, nitekim Rusya bu savaşı tam seferberlik ilan etmeden ve ekonomisini bir topyekûn savaş için zorlamadan, kısıtlı kaynaklarla yürütüyor. Ukrayna’daki ‘özel askeri operasyon’ bu şartlarla onlarca yıl daha sürdürülebilir. Peki aynısını düşmanının aksine kendisine ait bir savunma sanayisi olmayan, ekonomisi Batı’nın mali desteğine bağımlı, askeri yardım alabilmek için sürekli dikkat çekmeye ve bu amaçla ‘intihar’ olarak değerlendirilebilecek anlamsız karşı saldırılar düzenlemeye, insan gücünü sürekli tüketmeye mahkum, tartışmalı bir lidere sahip Ukrayna için söyleyebilir miyiz?
Sonuç olarak:
Batı ya uluslararası tecrit altına almayı denediği ancak başaramadığı Putin’le müzakere masasına oturacak, Kırım’ın ilhakını kabul edecek, Donbass ve ‘Novorossiya’ topraklarındaki direnişten vazgeçecek ve Ukrayna’nın askeri tarafsızlığını -Moldova gibi- teyit edecek ya da Rusya’yla direkt bir çatışmayı göze alacak. Rusya her iki ihtimale hazır olduğunu defalarca açıkladı. Batı ise şimdilik hiçbirine hazır değil ancak eski ABD Başkanı Donald Trump’ın seçimleri kazanması bu noktada Ukrayna politikasında 180 derece bir değişimi gerekçelendirmek için tarihi bir fırsat olabilir. Trump buna gönüllü olacaktır fakat şu an için Batı’nın, Ukrayna’ya daha fazla askeri yardım göndermekten başka atabileceği hiçbir fiili adım bulunmuyor.
(Deniz Yaşayan, fokusplus.com)
Fotoğraf: Yandex