Cuma, 27 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Günlük

Batı(k) Avrupa…

Medya Günlüğü
Son güncelleme: 15 Mart 2024 00:50
Medya Günlüğü
Paylaş
Paylaş

Engin Solakoğlu’nun soL Haber’de yayımlanan “Batı(k) Avrupa” başlıklı yazısı:

“Başlığı beğendiniz mi? Bu hafta kafamda döndü durdu. Bana ait değil. 2000’li yılların başında tanıma olanağını bulduğum gazeteci Sıtkı Uluç’un yazdığı bir kitabın adı.

Sıtkı ağabey ne yazık ki aramızdan çok erken ayrılan bir gazeteciydi. Brüksel’de uzun yıllar görev yapmış, Türkiye’nin AB macerasını da Batı Avrupa’daki toplumsal/siyasal dönüşümleri de yakından izlemişti.

Sıtkı Uluç benim gibi AB konularına yeni başlayan bir dışişleri memuru için eşsiz bir bilgi kaynağı ve istekli bir deneyim aktarıcıydı. Söyleşmekten keyif alırdım. Gerek bu söyleşiler gerek yazdığı kitaplarda çizdiği Batı Avrupa portresini ise o zamanki aklımla biraz karamsar, gereğinden fazla eleştirel, olumsuz bulurdum.

Yetiştiğim çevre, aldığım eğitim Batı Avrupa’yı kafamda “çağdaş uygarlık düzeyi”yle eşdeğer kılıyordu. AB’ye üyeliğin gerçekleşeceğine pek ihtimal vermemekle birlikte üyelik sürecinin Türkiye’ye kimi faydalar sağlayacağına dair düşüncelerim vardı. Neyse ki bir yandan o süreci yürüten Akepe ve Fethullahçı ortağı, bir yandan da Batı Avrupa’nın lideri konumundaki iki ülkenin Sarkozy ve Merkel gibi liderleri öyle adımlar attılar ki, hızla uyanmakta pek zorluk çekmedim.

İzleyen yıllarda hep Batı Avrupa’da görev yaptım. Eleştirel tavrım değişmedi ama hep kimi erdemler buldum Avrupa’da. Kimi siyasal ve toplumsal özelliklere, reflekslere imrendiğim oldu. Şurası düzeltilse, burası halledilse dünya için ne iyi bir medeniyet modeli olabilir diye düşündüğüm de oldu.

Elbette, “refah devleti”ne olan ihtiyaç ortadan kalkmıştı, Avrupa sermayesi daha çok kâr istiyordu, bu yüzden rejimler yıllardır giderek aşırı sağa kayıyor, kitleler hızla örgütsüzleştiriliyordu. Sol akımlar sınıfsal niteliklerinden hızla uzaklaşarak kimlik çamurunda boğuluyordu, kısa süre öncesine kadar “kabul edilemez” sayılan düpedüz parti, lider ve hareketler medya gücüyle ambalajlanıp geniş kitlelere “makul” diye yutturuluyordu. Yine de Robespierre’i, Engels’i, Rousseau’yu, Marx’ı üreten aydınlanmanın beşiğinin böylesi derin ve tiksindirici bir karanlığa sürüklenebileceğini ummuyordu insan. Batı Avrupa sonuçta rejimlerden ibaret değildi, milyonlarca duyarlı insan da yaşıyordu ve bir noktada buna razı olmayacaklardır gibisinden umut kırıntıları taşıyordum içimde.

O son kırıntıları süpürme işlevini gören iki dönüm noktası yaşandı son 2 yılda. Birincisi Rusya-Ukrayna Savaşı, ikincisi İsrail’in Filistin’de yürüttüğü adlı adınca soykırım.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın çıkış sebebi, kimin ne kadar “haklı” olduğu gibi konularda sayfalarca yazdım, fırsat buldukça da konuştum. O yüzden o kısmı geçiyorum. Avrupa’nın şaftının kaydığını gösteren işaretlerden biri Ukrayna’ya verdiği destek değil, o desteği verme şekliydi. Savaşın ilk gününden itibaren yürütülen “diktaya karşı demokrasi” palavrasını da bir yana bırakıyorum. Benim açımdan asıl şaşırtıcı olan Batı Avrupa’nın savaştaki tutumunu son derece ilkel bir Rus düşmanlığına indirgemekte sakınca görmemesiydi. Rus kökenli sporculara, sanatçılara yapılanlar bir yana, Rus klasik yazar ve bestecilerine reva görülen muamelenin ilkellikten başka bir sözcükle tanımlanması mümkün değildi. Sanki Ukrayna kentlerini Çaykovskiy ve Tolstoy bombalıyormuş, sivil ölümlerinin sorumlusu Çehov’muş gibi bir hava egemen oldu Batı Avrupa’ya. Dünyaya rasyonellik öğretenler akıldışılıkta zirve yaptılar.

Bu sözde “işgal karşıtı” tutumun, işgalle filan ilişkisi olmadığını, sermaye rekabetinin basit, ilkel ve tiksindirici bir ırkçılıkla harmanlanmasından ibaret olduğunu, bizim bildiğimiz tanıdığımız, var olduğunu düşündüğümüz Batı Avrupa medeniyetinin tarihe gömüldüğünü kesin olarak anlamamız için ise 7 Ekim 2023 sonrasını beklemek gerekti.”

Yazının devamını okumak için tıklayın 

EtiketlendiSeçilen
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
Önceki Makale Putin blöf mü yapıyor?
Sonraki Makale ‘Özgürlük’ uydusu

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

GünlükManşet

Ermenistan’da “sünnet” tartışması

Medya Günlüğü
27 Haziran 2025
GünlükManşet

10 soruda 38. Kurultay

Medya Günlüğü
27 Haziran 2025
GünlükManşet

Bugünkü köşe yazıları

Medya Günlüğü
27 Haziran 2025
EditörGünlük

Enflasyonun faili emekli!

Medya Günlüğü
27 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?