İnternetin yaygınlaşmasıyla gazete okuma alışkanlığının hızla kaybolduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Üstelik bu, sadece Türkiye ile sınırlı olmayan bir gerçek.
Ancak Türkiye’de gazete okurunun azalmasının kendine özgü nedenleri de var.
Bunların başında iktidarın kontrolündeki basının, asıl işlevi olan haber vermeyi bir kenara bırakarak belirli bir görüşün bayraktarlığını yapması geliyor. Ama muhalif basının çok zor koşullarda ve baskı altında çalıştığını göz ardı etmeden onların da aynı tuzağa düştüğünü söylemek gerekiyor.
Basının kontrol altına alınma sürecinde gazeteciliğe yıllarını vermiş, sektörün hafızası konumundaki ustaların meslek dışına itilmesi kan kaybının bir başka nedeni.
2000’li yılların başına kadar gazetelerin itici gücü aralarındaki neredeyse ölümüne rekabetti. Rekabetin odağında ise iyi ve farklı gazetecilik yaparak okur kapmak vardı.
Aslında habercilik yaparak öne çıkmak geleneği gazetelerin tencere, tabak ve deterjan vermesiyle daha 1990’ların ortasında terk edilmeye başlanmıştı. Yine de özel haber, röportaj ve yazı dizileri, diğerlerinden öne çıkmaya çalışan gazetelerin kozlarıydı.
Ama önce özel televizyon kanallarının, ardından da internetin ortaya çıkmasıyla nasıl mücadele edileceğini bilmeyen gazeteler gözüne ışık tutulmuş tavşan durumuna düştü. Okurun 12 saat hatta belki çok daha önce ekranda ya da bir haber sitesinde gördüğü manşetle çıkan gazeteyi almasını beklemek elbette hayal. Yapılması gereken TV’lerde ve internet siteleri “hap gibi” verilen olayların perde arkasını aktarmak, özel haberi arttırmak ve şu anda tümüyle terk edilen yazı dizilerine ağırlık vermekti. Bu belki “tiraj patlaması” sağlamazdı ama kan kaybı bugünkü kadar büyük olmazdı.
Basının “büyük sırrı”na gelince…
Cerrahın ameliyat yapmaması, taksicinin kontak açmaması ya da simitçinin simit satmamasına benzer şekilde gazeteler de asli işlevi olan haber vermeyi bırakınca doğal olarak okur kaçtı.
Bunun üzerine gazeteler de artık tirajlarını açıklamamaya, daha doğrusu gizlemeye başladı. Şu anda gazetelerin gerçek tirajını bir avuç insan dışında kimse bilmiyor.
İnternette yapılan bir araştırma gazete tirajlarıyla ilgili haberin en son bundan neredeyse bir buçuk yıl önce çıktığı, orada da tahminlere dayanıldığı görünüyor.
Yeniçağ gazetesinin yaptığı araştırmada kesin bir rakam yer almıyor, sadece toplam tirajların 500 bini bile bulmadığı varsayılıyor.
Ancak Yeniçağ’da önemli bir bilgi var: İnternetin diğer ülkelerdeki gazetelere Türkiye’deki kadar ağır darbe vurmaması.
Buna göre, internet gazeteciliğinin en geliştiği Japonya, ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde gazetelerin günlük tirajlarının hâlâ milyonların üzerinde olduğu görülüyor.
Dünyada gazetelerin günlük tirajlarında başı Japon gazeteleri çekiyor. Yomiuri Shimbun 14 milyon, The Asahi Shimbun 12 milyon, Mainichi Shimbun 6.5 milyon, Nihon Keizai Shimbun 4.6 milyon, Chunichi Shimbun 4.5 milyon günlük tiraja sahip.
İngiliz The Sun gazetesi 1.21 milyon, The Metro 1 milyon tiraj, Daily Mail 720 bin tiraj, ABD’li New York Times ve Wall Street Journal 1.7 milyon, Washington Post 1 milyon, Alman Bild 1,2 milyon, Güney Koreli The Chosun Ilbo 1,8 milyon, The Dong-A Ilbo 1 milyon, Hindistan’da yayın yapan Dainik Bhaskar 3,5 milyon, Malayala Manorama 2 milyon tiraj ile listenin tepesinde bulunan gazeteler.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2022 yılına ait açıklamasına göre, gazete ve dergilerin tirajı yıllık bazda yüzde 8,3 azalmış. Yayımlanan gazete ve dergilerin yıllık toplam tirajı 848 milyon 365 bin 241 olmuş.
Fakat burada da başka bir sorun ortaya çıkıyor: Konuşulan tirajlarla gerçekleşen bayi satışı arasındaki büyük fark bulunması, daha doğrusu yalan söylenmesi.
Gazeteci Varol Ersoy’un Medyaradar sitesinde Temmuz 2023’te yayınlanan yazısından bir bölüm:
“… Ancak 2010’dan sonra durum değişti.
Bu gazetelerin tamamı el değiştirdi. İktidar tarafından bu gazeteleri almakla görevlendirilen yeni patronlar ise tirajı artırmak için kendi aralarında yarışmak yerine, promosyon adı altındaki tüm giderlerden vazgeçmeyi tercih etti.
Gazeteler o tarihten bu yana hediye dağıtmıyor.
Peki; bunun karşılığı ne oldu?
Hızlı tiraj kaybı…
Ancak bu, medyanın yeni patronlarının çok da umrunda olmadı.
Çünkü o güne kadar tiraja göre reklam veren iş dünyası, o tarihten sonra “iktidara yakınlığa” göre reklam dağıtmaya başladı.
Özellikle kamu bankaları başta olmak üzere tüm kamu kuruluşları, muhalif medyaya reklamı kesti. Pastanın tamamını yandaşlara yedirdi.
Bu da tirajları onda bire düşen anlı şanlı gazetelerin eskisinden çok daha fazla para kazanmasını sağladı.
Yani tirajlar düştü ama… Maliyet de azaldı.
Sektörde sendikanın da kökü kazılınca, ücret yükü iyice düştü.
Buna karşın reklam gelirleri patladı.
Hürriyet, Milliyet, Sabah, Vatan, Star, Akşam gibi bazı gazeteler, düşen tirajlarını uzunca bir süre yüksek gibi gösterdi. Gerçek tirajı 20 bini bulmayan bir gazetenin satışı 150 binmiş gibi açıklandı.
O sırada gerçek tiraj açıklayan Sözcü, Cumhuriyet gibi gazeteler de vardı. Örneğin Sözcü, tirajlarını aşırı şişiren yandaş gazetelerden daha fazla sattığı halde, iktidardan korkan reklam verenlerin boykotunu aşamadı.
O günlerde şişirilen tirajdan bugün artık hiç söz edilmiyor.
Ancak yapılan bazı araştırmalar toplam tirajın artık 500 bine bile ulaşmadığını ortaya koyuyor.”
Tabii, bu satırlara muhalif gazetelere resmi ilan ambargosu uygulandığı gerçeğini de eklemek gerekiyor.
Sonuç olarak, tirajların azalması, okurun kaçması reklam pastasından aslan payını alan iktidar yanlısı gazetelerin umurunda bile değil.
Onlar gazetecilik oynamaya devam ediyor.