*Birleşmiş Milletler (BM), 1945 yılında uluslararası barış ve güvenliği koruma göreviyle kurulmuştu.
*Savaşların önlenmesinde birincil sorumluluk en güçlü organ olan BM Güvenlik Konseyi’nde. Ekonomik yaptırımlardan uluslararası askeri harekata uzanan yetkilere sahip.
*Yapısal sorunlar içinde bocalayan Güvenlik Konseyi’ni canlandırma yönünde ihdas edilecek bir BM Barış Konseyi yapılanması dünya barışına önemli hizmetler sunabilir.
Küresel rekabet son zamanlarda endişe veren bir tırmanış içinde, eski bloklaşma ve cepheleşmelerin yeniden şekillendiği görülmektedir.
Bu anlamda, tarihin yeniden tekerrür edebileceğinin işaretlerini taşıyan bir siyasi gidişata tanıklık etmekteyiz.
İnsanlığın sonunu getirebileceği de iddia edilen büyük bir savaşa yol açabilecek hızlı bir kutuplaşmanın içindeyiz. Vekalet savaşlarının yerküremizi ısıtmaya başladığı, medeniyetler çatışması gibi kültürleri ayrıştırmayı amaçlayan yapay teorilerden medet umulduğu tehlikeli kurgu, ister istemez ‘’barış içinde bir arada yaşamak mümkün değil mi?’’ sorusunu akla getirmektedir.
Giderek tırmanan endişeli belirsizlik, küresel bir savaşa mı delalet ediyor? Barıştan bahsetmek daha mı zorlaşacak?
Üçüncü savaş
Büyük savaşı tetikleyebilecek nedenler, ekonomik, siyasi, askeri ve ideolojik nüfuz çatışmaları ile toprak paylaşımından kaynaklanabilir.
Bu, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yanı sıra siber saldırı, terörizm, enformasyon ve “dark web” benzeri birbirini yok etmeyi hedefleyen taktiklerin var gücüyle devrede olacağı bir savaş olabilecektir.
Çıban başı hassasiyetler, Ukrayna Savaşı’nın NATO müdahaleli bir Rusya-ABD savaşına dönüşmesi, Gazze odaklı İsrail-Filistin Savaşı’nın Doğu-Batı karşılaşması zeminine çekilmesi ve Çin-Tayvan veya Güney Çin Denizi odaklı olası gerilimin bir ABD-Çin dalaşına sürüklenmesidir.
Derin ümitsizlik ve hayal kırıklıklarına karşın uluslararası rekabetin barış zeminli yeni bir dünya düzenine evrilmesi güç görünse de imkansız sayılmamalıdır.
Yeni ilişkiler ağı ve barış arayışının Doğu ve Batı hegemonlarının aynı duygusal hizaya getirilmesi ile ivme kazanabileceği hesaplanmalıdır.
Bu bağlamda kapıların, topyekûn, birlikte yok olma kaygısı, nükleer caydırıcılık, küresel kuruluşların yaptırımlar içeren tepki ve uyarıları ile diplomasi girişimleri ile aralanması mümkündür.
Küresel aktörlerden birisinin oyun dışı kalması ve bölgesel güçler veya Bağlantısızlar Hareketi gibi ülke gruplarının baskısıyla dengelerde yaşanacak değişim, barış atmosferinin olgunlaştırılmasına fırsat yaratabilir.
Ütopik bir iyimserlik gibi görünse de ‘’bir arada yaşama’’ fikri geliştirilmesi, denenmesi gereken bir anlayıştır.
1950’lerdeki “barış içinde bir arada var olma’’ yaklaşımının özü, yok edici rekabetin sonlandırılması, çatışmalı odakların belirli ilkeler zemininde bir arada barış içinde yaşamalarını amaçlamaktı. Olmazsa olmazları, karşılıklı toprak bütünlüğünü tanıma, egemenliğe saygı ve saldırmazlık şeklinde formüle edilmişti.
Nükleer silahlanmanın önlenmesi, açlık, kıtlık ve iklim felaketlerine ortak insani çözümler üretme gayreti de ülkelerin reddedemeyeceği yumuşama yolları sayılmalıdır.
Milletler Cemiyeti
Günümüzde Birleşmiş Milletler, uluslararası barışın korunması bağlamında Milletler Cemiyeti’nin 1930’lardaki durumunu çağrıştırmaktadır.
Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı sonunda galip devletler tarafından kurulmuştu, amacı savaşın altüst ettiği dünya düzeninin ihyası, barışın korunması idi. Ancak İtalya’nın Habeşistan’ı işgalini, Japonya’nın Çin’e saldırısını ve 2. Dünya Savaşı’nı başlatan Alman ordularının Polonya’yı işgalini önleyememişti.
Üye devletlerin itaatsizliğine, meydan okumasına karşı koyamayan Milletler Cemiyeti, insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden 2.Dünya Savaşı’nı önleyememişti.
Dünya savaşları yaşanmasın diye kurulan Birleşmiş Milletler de uluslararası barışı koruyup kollamada birincil role sahiptir.
Ancak, Güvenlik Konseyinin yapısal sorunları, veto mekanizması ve büyük aktörlerin inatlaşması nedeniyle, Milletler Cemiyeti gibi yetersizlikler içindedir.
Süregiden Ukrayna ve Gazze savaşlarında BM çaresiz kalmıştır. Bunlara Güney Çin Denizi ve olası bir Balkanlar kaosu eklendiğinde yeni insani dramlar, trajediler yaşanması kaçınılmaz olabilecektir.
Barış Konseyi
BM, barışı muhafaza yükümlülüğüyle, gereken her önlemi almaya muktedir olup, tarihi sorumluluğa sahiptir.
Ancak, uzun süredir tartışılan yapısal sorunlarını alt ederek, barışı koruyup, savaşları önleyecek konuma gelmesi, bugün itibarıyla mümkün görülmemektedir. Tehlikeli hantal işleyişi baypas edecek bir yapılanma devreye sokulabilir. Güvenlik Konseyi konumunda bir istişari “Barış Konseyi” ihdası akla gelebilir.
Güvenlik Konseyi himayesinde sorumluluk alacak Barış Konseyi’nin, kalıcı küresel barış için fikirler üretebilecek uluslararası kurum, kuruluş ve sivil meslek gruplarından destek alacak formatta teşkili mümkün olabilir.
Siyasetçi, diplomat, ekonomist, stratejist ve fütürist düşünürlerle, sivil toplum ve insani yardım ihtisasçıları gibi gruplar Barış Konseyi’nin omurgasını oluşturabilir.
BMBK, insanlığın bekası için oluşturacağı tavsiye ve görüşlerini, yaptırımlı ortak talimatlara dönüştürmek üzere BM ihtisas kuruluşları üzerinden BMGK’ye iletebilir.
Unutmamalı ki, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında birincil sorumluluk BM Güvenlik Konseyi’ndedir.
Birleşmiş Milletler yükümlülüklerini yerine getirdiği ölçüde, Milletler Cemiyeti’nin maruz kaldığı akıbetten uzak kalabilecektir.
Güvenlik Konseyi, savaşları önlemek için ekonomik yaptırımlardan uluslararası askeri harekata kadar yaptırım önlemleri alma yetkisine sahiptir. Barış Konseyi bu anlamda Güvenlik Konseyi’nin yükünü hafifletecek şekilde hayati bir faaliyet gerçekleştirebilir.
Özetle, başta sorduğumuz, “barış içinde bir arada yaşamak mümkün mü” sualine, en umutsuz koşullarda dahi “evet” demek mümkündür.
Savaşların önlenmesi, küresel barışının korunmasında sinerji yaratabilecek her yol denenmeye değer ve mübah sayılmalıdır.
asanlar@hotmail.com