Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Meclis’in yeni yasama yılı açılışında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) milletvekilleri ile tokalaşmasının ardından iç politikada yaşanan gelişmeler çeşitli yorumlara, değerlendirmelere yol açmıştı…
Cumhur İttifakı ortaklarının DEM Parti açılımı “yeni çözüm süreci mi başlıyor” sorusunu gündeme taşımış, Bahçeli’nin çözüm sürecine “yeşil ışık” yakıp yakmadığı tartışılmaya başlanmıştı. AKP’nin bu süreçte DEM Partisi ile yaptığı bazı temaslar ve İmralı’daki terörist başı Öcalan ile gerçekleşen görüşmeler bu çerçevede değerlendirilmişti…
Bugün ise bambaşka konular tartışılıyor. Gündem çok hızlı değişiyor. İstanbul’un önemli ilçelerinden Esenyurt’un Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in yerine geçici görevlendirmeyle (kayyım değil görevlendirme) İstanbul Vali Yardımcısı’nın atanması sert tepkilere yol açtı. Ardından DEM Partili Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk ile Batman ve Halfeti (Urfa) belediye başkanları görevlerinden alınarak yerlerine kamu görevlileri atandı. İktidarın bu kararları da sert tepkilere yol açtı ve iç politik gündemi değiştirdi. Ortalık toz duman. Siyaset gergin. Ekonomik koşullardan bunalan yurttaş bu gergin ortamda daha da kaygılı, umutsuz… Bu gergin ortama neden, nasıl girildiği araştırılıyor.
Ahmet Türk, neden görevden alındığını şöyle açıklamış: “Yaptıkları görüşmelerde beklenen sonucu alamadıkları için yaptıklarını düşünüyorum.”
Türk’ün bu açıklaması farklı yorumlara yol açtı. Bir yoruma göre, iktidar İmralı’daki pazarlıklardan istediğini alamayınca, halkın iradesini gasp etmeye karar vermiş. Bir başka yoruma göre; “Erdoğan’ın yeni stratejisi şöyle: Ya anayasa değişikliğine evet dersiniz ya da başınıza gelenlere razı olursunuz; gelin fazla uğraştırmayın.”
Devlet Bahçeli partisinin 5 Kasım tarihli Grup Toplantısında, belirli koşulların gerçekleşmesi halinde, Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanı seçilebilmesi için Anayasa’nın değiştirilebileceğini söyledi. “Erdoğan’ın bir kez daha seçilmesinin doğal ve doğru bir tercih olduğunu” ifade eden Bahçeli, “Bu kapsamda Anayasal düzenlemeyi yapacak görevi üstlenmeyecek miyiz? Devlette devamlılık esastır. Bize göre Erdoğan tek seçenektir” dedi.
Bu konuşma “Bahçeli baklayı ağzından çıkardı” diye yorumlandı. Bahçeli ayrıca, terörist başı Öcalan’ın belirli koşulların gerçekleşmesi halinde TBMM’nin DEM Parti Grubunda konuşabileceğine ilişkin görüşlerini tekrarladı.
Kaç zamandır yazıyoruz: Cumhur İttifakı’nın temel amacı “Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı yolunu tekrar açmak” diye. Bahçeli’nin sözleri İttifak’ın gerçek niyetini açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu itibarla son dönemde yaşanan gelişmeleri, CHP ve DEM Partisi’ni Anayasa masasına çekmek için atılmış adımlar olarak görmek gerekir. Bir manevra olarak değerlendirmek gerekir. Bundan sonra yaşanacak eylemleri ve dile getirilecek söylemleri ülkeyi “tek seçeneğe” zorlama stratejisinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekecektir. Bu şekilde, kamuoyunun dikkati ekonomik sorunların dışındaki alanlara taşımak, ekonomik krizi gündem dışı tutmak da mümkün olabilecektir..
Önümüzdeki süreçte ne gibi gelişmeler beklenmeli?
-Ülke içindeki durumun yanı sıra, bölgesel ve küresel ölçekteki gelişmelerin Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını sürdürmesinin Türkiye için stratejik öneme haiz olduğu görüşünün, Cumhur İttifakı tarafından daha açık olarak savunulması,
– Bunu sağlamaya yönelik Anayasa’da gerekli değişikler yapılması hususunda daha ısrarcı bir politika izlenmesi,
-TBMM’deki milliyetçi-muhafazakar kanadı bu konuda iknaya yönelik girişimlerin yoğunlaşması,
– Halkı bu konuda iknaya yönelik psikolojik harekat planlarına ağırlık verilmesi,
– CHP- DEM Parti yakınlaşmasının bu çerçevede milliyetçi-muhafazakar kesimler nezdinde daha yoğun olarak istismar edilmesi,
-“Kürt sorununu çözerse Erdoğan çözer” fikrinin daha yoğun olarak işlenmesi,
-Suriyelilere Türk vatandaşlığı verilmesi konusunda frene basılarak gönüllü geri dönüşlerin hızlandırılması,
– Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin olası adaylarına (özellikle İmamoğlu) yönelik yıpratma, baskı altında tutma politikasının sürdürülmesi,
– Ekonomiye çeki düzen vermeye yönelik, planların uygulanmasına, önem verilmesi, dış yatırım arayışlarının sürdürülmesi,
– AB ile diyalog sürdürülmekle beraber, insan haklarına vb. ilişkin konularda iktidarın kendince doğru bildiği yolda devam etmesi beklenmeli…
Diğer taraftan, bu süreçte AKP içindeki bazı rahatsızlıklar da göz ardı edilmemeli. AKP içinde kimi konularda kafalar karışık. Örneğin, iktidarın yerel yönetimlere yönelik attığı adımlarla neyi hedeflediği anlaşılmıyor. MHP ile ortaklıktan kaynaklanan rahatsızlıklar var. Cumhur İttifakı içinde uyum olmadığından söz ediliyor. Bahçeli’nin Öcalan çıkışından Erdoğan’ın önceden haberi olmadığı, yerel yönetimlere yapılan görevlendirmelerden de Bahçeli’nin önceden habersiz olduğu söyleniyor.
AKP’li kıdemli siyasilerden de eleştiriler geliyor. AKP’nin kurucularından ve TBMM başkanlarından Bülent Arınç, gündemdeki konulara ilişkin T24’e önemli açıklamalarda bulundu. Bu çerçevede, Ahmet Özer’in PKK üyeliği suçlamasıyla tutuklanmasına değinerek, bu tür tutuklamaların çözüm sürecini ve Kürt hareketini zorladığını ifade etti. Arınç, sürecin hukuki boyutta ilerlemesinin daha doğu olacağına işaretle, “Deliller toplandıktan sonra gerekirse görevden alma yapılabilir ama tutuklama son çare olmalıdır” dedi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yargı sürecine de değinen Arınç, “Kıyamet kopmadıkça sırf ‘ahmak’ kelimesinden kimseye ceza da yasak da gelmez” diye konuştu.
Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde İmamoğlu’nu rakip olarak görmek istemediği, bu nedenle saf dışı kalması için hesaplar yaptığı hususunda kamuoyunda hakim bir görüş mevcut. Ahmet Özer’in görevden alınmasının ve tutuklanmasının ardından sıranın İmamoğlu’na geleceği söyleniyor. Bu nedenle yargı sürecinin nasıl sonuçlanacağı merakla bekleniyor. Kıyametin kopup kopmayacağı o zaman görülecek.
Yerel yönetimlerle ilgili olarak iktidarın attığı son adımların iç cepheyi güçlendirme çabalarını zora sokacağı ve “demokratikleşme ve reform” sürecini tehlikeye atacağı da ileri sürülüyor. İç politikadaki gelişmelerin, kavgaların dış politikaya da yansımaları olabileceğine işaret ediliyor.
Arınç, “AKP, ilk yıllarında geleceğe yönelik kapsamlı planlar yapardı. Günümüzde kimin neyi, neden söylediği anlaşılmıyor” diyor. Külliye’deki danışmanların sesi, partililerden daha çok çıkıyor, ses getiriyor. Partinin metal yorgunluğu içinde olduğu söyleniyor. Değişim bekleniyor.
İçinde yaşanılan bu kritik dönemde iktidardaki partiye biraz çeki düzen vermek nasıl mümkün olabilir? AKP’li eski siyasilerin partiye çeki düzen verilmesinde bir katkısı olabilir mi? Anayasa’da değişiklikler yapılması ve Erdoğan’a tekrar cumhurbaşkanı adaylığı yolu açılsa bile, seçimlerin sonucu çantada keklik değil.
Daha önce de yazdım. Bakarsın yapılan planlar ters teper. Bakarsın ekonomik sıkıntılardan bunalan Anadolu seçmeni bu kez “yetti gayri, yıllardır taşıdığın bayrağı bir başkasına devret. Kalan ömrünü ailene, torunlarına hasret” der. Bakarsın Kürt kökenli seçmen de bu koroya katılır.
Erdoğan seçimlere katılır ve kaybederse, post-Erdoğan döneminde partinin akibeti ne olacak? AKP’nin bugünden yanıt araması gereken bir soru bu..
Fotoğraf: MHP X hesabı
İlgili yazı: