Avrupa Üniversitesi Enstitüsü araştırmacılarından, insan hakları aktivisti İnna Bondarenko’nun Moscow Times gazetesinde yayımlanan yazısı:
“Avrupa başarısız oldu…”
Bu cümledeki boşluğu neredeyse her şeyle doldurabilirsiniz: Dijital egemenlik, 2014’ten bu yana Ukrayna’daki savaşa verilen yanıt, yeşil dönüşüm hedeflerinin tutturulamaması, Gazze konusunda ahlaki bir netlik sergileyememek, konut krizinin yönetilememesi ya da sağcı popülizmin yükselişi…
Liste uzayıp gidiyor.
Bugün bu listeye benim için derin biçimde kişisel olan bir başarısızlığı daha ekliyorum: Avrupa, kiminle ilgilenileceği, kimin şefkat ve yasal koruma göreceği ve en önemlisi kimin geride bırakılacağı konusunda da başarısız oldu.
Kasım ayının başından itibaren dijital bankacılık sistemi Revolut, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan Rus ve Belarus vatandaşlarının hesaplarını bloke etmeye başladı; üstelik bu kişiler insani vizeyle, öğrenci statüsüyle ya da oturma izni bekleyerek orada bulunsalar bile. Şirket, bu adımı AB’nin son yaptırım paketine uyum amacıyla attığını söylüyor.
Ancak Revolut, diğer bankalardan daha ileri gitti; çünkü hiçbir yasa, yasal ikamet sahiplerinin olağan ödemeler yapmasını yasaklamıyor. Sonuç olarak, AB’de yasal olarak bulunan insanlar paralarına erişemiyor, yaşamları altüst oluyor. Ben de onlardan biriyim. Ve benim gibiler, bir kez daha Avrupa’nın vaatlerinin dışında bırakılmış hissediyor.
Buradaki önemli nokta şu: AB’de yaşayan birçok Rus için Revolut, hâlâ onlarla çalışmaya istekli az sayıdaki finans şirketinden biriydi. Ukrayna’nın işgali ve ardından gelen yaptırımlar dalgasından sonra, Avrupa’daki çoğu geleneksel banka “risk” ve “uyum” gerekçeleriyle Rus pasaportu taşıyan herkesi reddetmeye başladı.
Böylece, geçerli oturum izni olan veya izin alma sürecinde bulunan insanlar geleneksel banka hesabı açamaz, maaş alamaz, kira ödeyemez ya da para transferi yapamaz hale geldi; birçoğu borçlanmak, kripto para kullanmak ya da nakit parayla yaşamak zorunda kaldı.
Bazı Rus vatandaşlarına daha sonra belgelerini yükleyip hesaplarını yeniden açma fırsatı verilse de, olan olmuştu. Bu ani bloke kararları ve belirsiz kurallar, hem düzenleyicilerin hem de şirketlerin önce “çekici indirdiğini”, soruları sonra sorduğunu gösteriyor. Buna rağmen Batı medyasında bu konudan neredeyse hiç bahsedilmiyor.
Ben bir hukukçu değilim; aktivistim, araştırmacıyım. Ama her şeyden önce, siyasi görüşlerim ve bunları eyleme dökmem nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalmış bir Rus’um. Bu nedenle, şunu söylemeye ahlaki olarak hakkım olduğunu düşünüyorum: Şirket avukatları, Kremlin’den çok iyi bildiğim türden “hukuki jimnastik” yapıyor yani istediklerini meşrulaştırmak için kuralları büküyorlar.
Elbette Revolut özel bir şirket. Ama uluslararası ilişkiler geçmişine sahip biri olarak, daha geniş tabloyu görmezden gelemem. Eğer AB kurumları sessiz kalırken büyük bir finansal teknoloji şirketi uzun süreli yasal ikamet sahiplerini “tali hasar” olarak görüyorsa, bu Brüksel’in kapılarını kapattığı anlamına geliyor.
Birçoğumuz için bu, çifte ceza demek: Putin’i devirmek yerine Rusya’dan kaçtığımız için cezalandırılmak ama Rusya’da onu devirmeye çalıştığımız için de suçlu sayılmak. Yine de hâlâ şu suçlamaları duyuyoruz: Ruslar neden yeterince protesto etmiyor?
İnsanlara her zaman otoriterliğe karşı direnişi romantikleştirmemelerini söylerim. Çoğu insanın sinematik bir “kahramanlık anı” yaşama lüksü yoktur. Putin rejiminde muhalefet, sayısız sessiz ama riskli biçimlerde gerçekleşir, genellikle de yeraltında. Hatta sokakta şarkı söylemek bile gözaltına alınmanıza yol açabilir.
Eğer o gerçekliğin içinde yaşamıyorsanız, bu sessiz eylemlerin anlamını anlamak zordur. Gürültülü olmayabilirler ama yine de direniştir ve çok ağır bir bedeli vardır; genellikle acımasız sonuçlarla. Buna rağmen, Putin’in savaşını durdurmak için elimizden geleni yaptık, konfor alanımızdan değil, her küçük başkaldırının bile cezalandırıldığı otoriter bir devletten.
Rusya’daki boğucu kısıtlamalar ve cezalar listesine nereden başlanır, nerede bitirilir bilmiyorum; çünkü bunlar hayatın her alanına işlenmiştir. Ne zaman “kırmızı çizgiyi” geçtiğinizi asla bilemezsiniz çünkü otoriterliğin özü budur. Avrupa’nın diktatörlük deneyimi olan bir kıta olarak bunu anlaması gerekirdi.
“Yabancı ajan” etiketi, siyasi veya sivil bir gündemle uzaktan yakından ilgisi olan herkesi susturmak için kullanılıyor. Bu etiket, kurumların elini kolunu bağlıyor, finansmanlarını kesiyor ve çoğunu kapanmaya zorluyor.
2022’den bu yana Rusya’da başkalarına yardım etmek isteyenlerin sadece iki seçeneği var: Yeraltına inmek ya da sürgüne gitmek. Artık öğretmenler, gazeteciler, sıradan vatandaşlar bile “içerideki düşman” ilan edilebiliyor.
Kremlin artık kendi destekçilerine bile yönelmeye başladı; savaş yanlısı muhabirler ve bölgesel yetkililer dâhil. Benim doğduğum Kursk bölgesinin valisi, tutuklanmadan hemen önce intihar etti; muhtemelen ölümü bir Rus hapishanesinden daha merhametli gördüğü için.
Önde gelen muhalifler -doğrudan siyasette olmasalar bile- artık “terörist” olarak damgalanıyor, yalnızca muhalefetle gerçek ya da varsayılan bağlantıları nedeniyle. Rusya’da ceza sadece hapisle sınırlı değil: İşkence, Sovyet tarzı cezalandırıcı psikiyatri veya hapiste ölmek anlamına da gelebiliyor.
Ve eğer bir politik figürseniz, Tanrı yardımcınız olsun. Herkes artık IK-3 Harp Hapishanesi’ni biliyor. Rusya’nın kuzeyinde, muhalefet lideri leksey Navalnı’nın öldüğü o Tanrı’nın unuttuğu yeri. Ama hiç duymadığınız yüzlerce siyasi tutuklu daha var.
Peki bu, Rusların neden sokaklara dökülmediği sorusuna cevap veriyor mu? Neden Putin rejimini kameralar önünde devirmek yerine kaçtılar, Rusya’daki son bağımsız medya kuruluşları bir bir kapatılırken? Neden Batı’ya sığınarak güvenlik aradılar ama yolun yarısında kapı yüzlerine kapandı?
Belki bu yanıt kahramanca gelmiyor kulağa. Ama dürüst bir yanıt ve bizim şefkati hak ettiğimizin bir nedeni.
Bugünse şefkat adeta tükenmiş gibi. Revolut’un Rus vatandaşlarının hesaplarını bloke etmesi, sadece bir şirketin uyum politikası meselesi değil. AB sessiz kaldığı sürece bu, Brüksel’in hâlâ savaş karşıtı olup da savaşa katılmayı reddettiği için kaçan insanlara karşı şefkatli bir yaklaşımı olup olmadığı sorusudur.
Ben AB’ye hayran olarak büyüdüm: kapsayıcı demokratik kurumlarına, hukuk devleti ve insan hakları vaatlerine, bölünmüş bir kıtaya getirdiği görece barış ve refaha.
Avrupa hâlâ daha iyisini yapabilir ve yapmalı. Bir politika yapıcı değilim ama nereden başlanacağını görebiliyorum: Yaptırım yönergelerini netleştirin, finans kuruluşlarından şeffaflık talep edin ve yasal ikamet eden insanların yalnızca var oldukları için cezalandırılmamasını sağlayın.
Bunun ötesinde, Brüksel savaş karşıtı Rusları yani insani vize sahiplerini, öğrencileri, aile birleşimi başvuru sahiplerini ve zorunlu askerlikten kaçanları tanımalı ve korumalı; çünkü bu insanlar gerçek (ve tekrar ediyorum, gerçek) zulümle karşı karşıya. Avrupa ayrıca, sürgünlere yardım eden ve Rusya içindeki insan hakları ihlallerini belgeleyen girişimleri — hem küçük ölçekli hem büyük — daha fazla destekleyebilir; çünkü Putin rejimi çöktüğünde Avrupa’nın birlikte çalışacağı insanlar biz olacağız.
Eğer savaş karşıtı Ruslara hiçbir destek verilmez ya da sırf taşıdıkları pasaport yüzünden cezalandırılmaya devam edilirse, Avrupa Putin’in işini onun yerine yapmış olur.
Savaşa karşı çıkıp ülkesini terk eden Rusların kapılarını kapatmayın. Birçoğumuz yüksek sesle konuşan aktivistleriz ama sessiz kalanlar da kırılgan. Biz buradayız çünkü Avrupa’nın savunduğunu söylediği değerlere inandık ve hâlâ inanıyoruz.
Görsel: Moscow Times
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
