İşsiz kalacağımı bilsem yine iletişim fakültesine gider miydim bilemiyorum.
Babam zaten hukuk okumamı istiyordu. Belki baba sözü dinlemediğimden işsiz kalmıştım işte. Arkadaşlarım Ankara’ya çağırıyorlardı. Bekâr olsaydım giderdim belki ama evlenmiştim. Hem işsiz hem evli hem de askere gitmemiş idim. Neresinden tutsanız avarelik. O günlerde kardeşim demişti ki Kanada göçmen alıyormuş. “İngilizce bilmen yetiyormuş bir dene istersen.” Nasıl bir teklif bu? Ne kadar uçuk! Otobüs durağında bekleyen kişiye masallarda bir boynuzlu at varmış, bekle belki geçer buradan demek gibi. Ama ne kadar çaresiz imişim ki başladım İngilizce çalışmaya. Güya İngilizce imtihanını geçip Kanada’ya yerleşeceğiz. Yeni evli olduğumuzdan eşim de ne anlatsam benim hatırıma inanıyor ya da inanmış görünüyor
İşte o günlerde televizyonda bir dizi yayımlanıyor. “Havada Bulut” isimli dizi merhum Sait Faik’in eserlerinden ilhamla yazılmış. Yanılış hatırlamıyorsam yazar Ayfer Tunç yazmış. Benim o kadar hoşuma gidiyor ki anlatamam. Sait Faik avareliğin kitabını yazıyor sanki. Eli cebinde bazen tek başına bazen köpeği ile geziyor. Telaşı yok, geçim derdi yok, gözünün içine bakan bir eşi yok. Bu arada şunu söylemem lazım. Bazen eşlerin sessizliği konuşmasından daha tesirli oluyor. Bizim hanım da susuyor ama konuşsa belki daha az divane olacağım. “Havada Bulut” dizisinde Sait Faik her işi yarım bırakıyor, maymun iştahlı desek yeridir ama bir tek yazmayı bırakmıyor. İşte o zaman ben de heyecanlanıyorum. Ben de böyle ev, iş, askerlik düşünmesem hep yazsam diyorum. Benim telaşımı görünce eşim “Seni tutan mı var yaz tabii!” diyor.
O hevesle bir ajanda uyduruyorum, yanımda kalem taşımaya başlıyorum. Parça parça şeyler karalıyorum. İnsanların görünüşlerini yazıyorum. Sokakların kokusunu alsam onu bile yazacağım. Ben de avareyim ben de yazar gezerim. Bu laf pek hoşuma gidiyor “yazar-gezer” olmak dileğindeyim. Anneme de anlatıyorum. Sait Faik’i ayakta tutan annesidir, diyorum. Annem de saçlarımı okşuyor “Sen de ayakta dur kuzum. Bu duman hep kalmaz ya efkârında bir gün açılır dağılır gider.” diyor. Ha bir de “gülom” diye seviyor annem beni. Sevilirken ayrı bir isim verilerek sevilmek pek güzel bir şey. Anamdan başkası bana böyle sevmelik isimler bulmadı hiç. Defterime ne yazdığımı merak ederler, sorarlar diyorum ama kimse sormuyor. Onlara göre ben babası hukuk okusun diye yetiştirmiş ama gidip iletişim okumuş bir çeşit yanlış yatırım, batık proje çocuğum. Boş adamım. Daha üç kuruş kazanmadan evlenmiş, deli dembelek bir şeyim.

İşte o günlerde benim elimden iki şey tutuyor. Biri televizyonda eli cebinde dolaşan Sait Faik diğeri de ajandama yazdıklarım. Ben şöyle bir soru soruyorum. Ben iş bulamadım ama Sait Faik istese bulurdu. İstese evlenirdi. Yuva kurardı. Neden bunları yapmadı da böyle gezmeyi tercih etti? Dizide bir cevap bulamadım. Ama yıllar sonra Sait Faik ile alakalı yazılarda gördüm. Onu hiç terk etmeyen ölüm kederi, hayatın boşluğunu bilmek gibi hissiyatlar onu hayatta bir dikili ağaç bırakmamacasına avare etmiştir. Kendisi de bir söyleşiye şöyle cevap vermiş: Bana ne olacağımı sordular. Gençken ve çocukken ben de düşündüm, hiçbir şey olmamaya karar verdim. Cesur cevap! Herkes bunu göze alamaz.
Derler ki babasının parası olmasaydı Sait Faik bu kadar bohem yaşayamazdı. Bence öyle değil. Sait Faik yokluk içinde olsaydı da bir avarelik hakkı, fırsatı bulurdu. Benim Kanada’ya gitme işi yalan oldu. Zaten boş bir laftı. Ben şimdi bile kardeşime Kanada işinin boş olduğunu söyleyemedim. Yalan da olsa bir umut ışığı idi. Yansın, sönmesin istedim. Sonra yavaş yavaş iş buldum. İşlerimden pek az kazanıyordum. Zaten ayrı bir evde değil anamgilde kalıyorduk. Babam yüzüme bir şey demiyordu ama benim hukuk okuyan akranlarım bürolarını açmış avukat olmuşlardı ya da hâkimlik imtihanına hazırlanıyorlardı.
Ben ise asgari ücretin üçte birine İngilizce dersi veriyordum. Üstelik televizyondaki dizi bitmişti. Benim dermanım o diziden geliyordu. Dizi bitip de Sait Faik’le bağım zayıflayınca ben ajandamı bırakmaya başladım. Artık yazmıyordum. Kimse “Niçin yazmıyorsun?” demedi. Buna da çok kahırlandım. “Yazsam da yazmasam da fark etmiyormuş.” dedim. Sait Faik’in kitabını alıp okumayı akıl edemedim değil almak istedim ama dizinin oluşturduğu hava dağılmasın istedim.
Yıllar geçti. İş, ev, askerlik hepsi teker meker yerini buldu. Bu arada ben yeniden yazmaya başladım. Ama aklımda Havada Bulut dizisi duruyor. O ajandamı kaybettim. Mayıs ayı içinde kimler göçüp gitmiş diye bakınca Sait Faik merhumu da gördüm. Sait Faik deyince çok şey söylerler ama hiç kimse bilmez. Avarelik ederek bir gencin yani benim hayatına ışık tutmuş bir kıymetli isimdir Sait Faik. Okumak, bilmek, saklamak, anlatmak lazım… Mevla rahmet eylesin…
Fotoğraf: Kültür İstanbul
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: