“Soğuk Savaş”ın sona ermesi, Avrupa Arktik Bölgesi için önemli bir dönüm noktası olmuştur.
“Soğuk Savaş” boyunca Arktik, Barents Denizi’nin nükleer silahlı denizaltılar ve yoğun askeri konuşlanmalar için bir operasyon sahası olduğu stratejik bir sınır hattıydı. Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve sonrasında meydana gelen jeopolitik yeniden yapılanma, gerilimlerin azaldığı bir dönemi başlattı. Ancak, Arktik’in hidrokarbon kaynaklarının merkezi haline gelmesi ve uluslararası deniz taşımacılığı rotaları için stratejik bir düğüm noktası olarak ortaya çıkışı, bölgeye olan stratejik ilgiyi yeniden canlandırdı
Bu makale, Avrupa Arktik’i daha geniş bir güvenlik bağlamında konumlandırmayı hedeflerken, aynı zamanda bölgenin karmaşıklıklarını ve jeopolitik, ekonomik ve çevresel faktörlerin nasıl kesiştiğini ele almaktadır. Bölgeye uygulanacak dört ana teorik çerçeve -stratejik çalışmalar, güvenlik çalışmaları bağlamında güvenlik teorisi, Bölgesel Güvenlik Kompleksi Teorisi (RSCT) ve insan güvenliği yaklaşımı- kullanılmaktadır. Araştırma, “Soğuk Savaş” dönemi askeri hesaplamalarının hâlâ geçerli olmasına rağmen, iklim değişikliği, hukuki anlaşmazlıklar ve ekonomik rekabet gibi yeni ortaya çıkan zorlukların göz önünde bulundurulması gerektiğini göstermektedir. Aynı zamanda bu çalışma, Arktik bölgesinin hangi alanlarda ele alınabileceği konusunda fikir verme amacı taşımaktadır.
Avrupa Arktik Bölgesi’nin önemi, benzersiz coğrafi, jeopolitik ve ekonomik özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Norveç, İsveç, Finlandiya ve Rusya’nın bazı bölgelerini kapsayan bu alan, petrol, gaz ve deniz kaynakları bakımından zengin geniş açık deniz bölgelerini içermektedir. Bölgenin stratejik değeri, Arktik Okyanusu’na açılan bir kapı olarak askeri ve ekonomik faaliyetler için kritik bir koridor olmasıyla daha da artmaktadır. Ancak bu potansiyel, çözülmemiş yasal anlaşmazlıklar, çevresel kırılganlık ve Arktik devletleri arasındaki güç asimetrisiyle dengelenmektedir.
Kola Yarımadası’na konuşlu kuzey filosu ile Rusya, bölgede en büyük askeri varlığa sahiptir ve bazı stratejik çalışmaların hâlâ geçerli olduğunu göstermektedir Yine de, Barents Denizi’nin deniz sınırları ve Svalbard’ın balıkçılık koruma bölgesinin hukuki statüsü gibi çözülmemiş konular, güvenlik ortamını karmaşık hale getirmiştir. Bu ihtilaflar, Arktik için istikrarlı bir hukuki ve siyasi çerçeve oluşturma konusundaki zorlukları ortaya koymaktadır.
Geleneksel güvenlik kaygılarının ötesinde, ekonomik ve çevresel zorluklar Arktik’i giderek daha fazla şekillendirmektedir. Toprak anlaşmazlıklarının yanı sıra, devletler arasında ekonomik ve çevresel endişeler konusunda büyük bir rekabet bulunmaktadır, bu durum Arktik’i giderek daha fazla şekillendirmektedir. Arktik bölgesinin keşfedilmemiş petrol rezervlerinin yüzde 25’ine kadar sahip olduğu tahmin edilmektedir ve bu durum, Arktik devletleri arasında evrensel bir rekabet oluşturmaktadır. Ancak bu gibi kullanım, sürdürülebilirlik ve yerli halkların hakları konusunda ciddi meseleler doğurmaktadır. Ayrıca, çevresel bozulma ve iklim değişikliği, yeni ekonomik fırsatlar açarken ekolojik kırılganlıkları artırmıştır.
(Ferdi Güçyetmez, tasam.org)
Makalenin devamını okumak için tıklayın
Fotoğraf: Gazprom