Her yazlıkçının kabusudur ilk gün. Kapı ilk açıldığında görülen manzara insana “Olmaz olsun bu tatil; derhal geri dönelim!” dedirtir.
Anahtar deliğe girer; “klik” sesi ile kapı açılır, herkes nefesini tutar ve genelde oradadırlar. Ellerinde afişler, pankartlar sizi karşılarlar; “Hoş geldiniz” derler adeta ya da “Ne işiniz var burada!” Eee, dile kolay genelde 9 ay evin sahibi onlardır, siz ise topu topu üç aylığına gelmişsinizdir. Tabii ki size uygun bir karşılama töreni hazırlayacaklardır. Onları gördüğünüze hiç sevinmeseniz de çocuklar korkmasın diye çaktırmamaya çalışırsınız.
-Oooo Ahmet Efendi, nasılsın iyi misin? Çoluk çocuk nasıl? Maşallah, maşallah!
– Hah Fatma Hanım, namıdiğer “Black Fatma” sen de mi buradasın? Ooo, sizin hanedan daha da mı genişledi ne? Torunlarının torunları da mı oldu? Siz bölünerek mi çoğalıyordunuz? Iyyy pek de büyümüş ufaklıklar. Bizim odada mı kalıyordunuz? Hmm, Ayşe Kuru’yla birlikte yatağın ahşap ayaklarına mı yerleştiniz? Rahat mıydı bari?
Çocuklar mekandan uzaklaştırılır uzaklaştırılmaz hummalı bir temizlik çalışması başlar. Ahmet Efendi ve Fatma Hanım’ın yuvaları, pek çok özürler dileyerek yok edilir, ev ilaçlanana kadar uyunmaz. Koltuklar sandalyeler havalarda uçuşur hatta evden dışarı atılır, hatta evde uyumak reddedilir…
Bu sene tecrübelendik artık. Eve gitmeden bir süre önce Ahmet Efendi ve Fatma Hanım’a uzaklaştırma emri çıkartarak, ilaçlama yaptırdık. Gitmeden önce de derin temizlik yapıldı. O ilk gün kabus değil rüya gibi bir gün oldu. Mis gibi eve girdik, Ahmet Efendi ve Fatma Hanım’ın ruhlarına fatiha okuyarak…
Aylarca kapalı kalan evin başka dertleri de olur elbet. Ya kapının kulbu paslanmış, dönmüyordur ya çamaşır makinası bozulmuştur ya da pencerenin pervazı delinmiştir illa ki de bir şeyler olmuştur. Neyse ki evi tertemiz ve hasarsız bulduk bu sene ve tatil başladı, yazlık tatiline tatil derseniz tabii.
Bavullar açıldı, yerleşildi. Evin mutfak alışverişi yapıldı, alınanlar da ayrıca yerleştirildi. Sonra acıkıldı tabii ve diğer bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçların ardı arkası kesilmedi….
-Anne yemek, anne su, anne süt!
– Ev yemeği gibisi yok, niye dışarıda yiyelim ki?
– Bu saatte de çay iyi giderdi…
– Bir sigara böreği olsa da yesek…
– Sensiz niye gidelim ki denize?
– Bu saatte evde temizlik mi olurmuş? -Yine mi fasülye yiyeceğiz?
– Kulağım ağrıdı, burnum aktı, yemeğimi yedirsene anne…
Çocukken yazlık tatiline bayılırdım. Sabahtan akşama kadar denize girer, akşam hazır yemeği şapır şupur yer, çoğu zaman bulaşıklara bile yardım etmeden yan gelip yatardım. Annem isyanlardaydı, hiç sevmezdi yazlık işini. Anlayamazdım sebebini, nankörlük ettiğini falan düşünürdüm. Eh, etme bulma dünyası, sen misin annene bulaşıkları yıkamada yardım etmeyen?
Al sana işte! Sabah kalk, kahvaltı hazırla, yatakları topla, çamaşırları yıka, öğle yemeği hazırla, denize git. Hadi acıdım sana, deniz kenarında biraz keyif yap, ayaklarını uzat. Akşam çocuklar yıkanırken başlarında dur. Sonra bir daha yemek pişir ve bu liste uzar gider..
-Eee, noluyo ya? Bir dakika durun beyler! Bir yanlış anlama olmasın, bu benim de tatilim! İster işte, ister evde çalışsın, kadınların da bir ara dinlenmesi gerekiyor. Onların da pili bir yere kadar, arada durup şarj edilmeleri gerekiyor. Robot falan değiliz biz, öyle sananlara duyurulur…
Tatilin dördüncü günü falandı henüz denize girememiştim; büyük oğlum uzandığı koltuktan seslendi:
– Anne suuuu
O anda hızlıca seçenekleri gözden geçirdim
A) Tabii yavrum diyerek suyu vermek
B) Sürahiyi alıp kafasına boşaltmak
C) Senin bir de baban var yavrum diye hatırlatma yapmak
D) Annen tatilde yavrum, görürsem söylerim demek.
D’yi seçtim. Ve devam ettim:Ç
Anneniz tatilde, başınızın çaresine bakın. Dolap burada, yiyecekler burada hadi bakalım self servis. Yemek mi yok? E, sipariş edin ya da dışarıda yiyin. Evde mi yediniz? O zaman herkes kendi bulaşığını makinaya koysun!
Oh be, ben de tatil yapacağım! Hah, bu da postayı koyduğunu zanneden, kendini kandıran ananın geçici mutluluk narasıdır. İşe yaradı mı? Tabii ki hayır!
Gerçekten de benim tüm aile fertlerine posta koyma eylemim sadece 1 gün sürdü. O gün kimse denize gitmedi, aç kaldı, duş almadı, dişlerini bile fırçalamadı. “Gidin” diye yalvardığım halde yalnız da kalamadım, üstüne üstlük bir de dindiremediğim vicdan azabım yatana kadar vızır vızır öttü.
Ben de bu tatili hak etmek için yıl boyu çalışmadım mı? Ee, o zaman nedir bu çifte standart durumu?
Bir de sadece hizmeti değil plan ve programı da evin hanımından bekleme durumu var. Program yap, saatleri ayarla, herkesi derle toparla. Yapmıyorum ya! Program da yapmıyorum! Tatilde biri de benim için plan yapsın ne olur ki? Bir Allah’ın kulu da ben her şeyi ayarladım, bugün şurayı gezelim, burada yiyelim demez mi?
Demiyor herhalde… Emin olduğum tek bir şey var o da şu: “Eğer bir kişiden fazlaysanız yazlık evde tatil matil yapamazsınız, hiç kendinizi kandırmayın.” Ha, evde bir tam zamanlı bir yardımcınız varsa ayrı tabii. Ya da tüm yazınız evde geçecekse yazlıkta olmak kışlıkta olmaktan iyidir elbet.
Ama bunun haricinde kimse kendini kandırmasın. Yazlık tatili, tatil matil değildir ve her kadının da erkeğin olduğu gibi dinlenme hakkı vardır. En az bir hafta otel tatili her insan evladı için zaruri ihtiyaçtır.
Hakkınızı koruyun, kendinizi savunun hanımlar, sizin de dinlenme hakkınız var!
Sevgiyle kalın,
Görsel: kizlarsoruyor.com