Buket Başer
– Anasız ev ıssız geceye benzer,
– Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz,
– Anasının bastığı yavru incinmez,
– Kul hakkı Tanrı hakkından, ana hakkı tüm kul haklarından üstündür.
Özlü sözler çoook analar hakkında… Biz neymişiz ya? Beyler kusura bakmayın ama belli ki hepimiz cennetliğiz, siz başınızın çaresine bakacaksınız artık!
Bence bize biraz torpil geçiliyor. Yanlış anlamayın durumdan şikâyetçi değilim, hatta hoşuma gidiyor, hatta her türlü iltifata bayılırım ama elimde olmadan işkilleniyorum.
Acaba diyorum; kadın olarak görüp görülebilecek tek saygı anne olunca mı oluyor? O da anca yılda bir gün mü oluyor? Ya da ne bileyim, “Yıl boyunca çileyi çektirip dur, sonra da yılda bir gün sırtını sıvazla” taktiği mi bu?
Oyuna mı geliyoruz acaba? Düşünsenize evleniyorsunuz, üç beş ay geçmiş eş dost konuşmaya başlıyor “Eee? Var mı müjdeli haber? Daha ne bekliyorsunuz?”… Bir tane yapıyorsunuz, hadi ikinci diyorlar. Eğer ikisi de kız ya da ikisi de erkek ise yine ayvayı yediniz. Bıdı bıdı konuşmalar devam ediyor. “Bir de erkek yapsaydınız iyiydi, soyun devamı olurdu… Bir de kız yapsaydınız iyiydi, ev işlerine yardım ederdi.”
Çocuk sayısı iki, üç, beş, yedi… derken, kadın havası kaçmış balona dönünce de “cennet anaların ayakları altındadır” diye bir gaz, bir motivasyon…
Yersen tabii, yedik mi? Evet yedik, hem de bayıla bayıla yedik!
Çünkü analık şahane bir meslek! Emekliliği yok, zaten emekli olmak isteyen de yok. Hem mesleğini icra ederken para da kazanıyorsun. “Bu da nereden çıktı demeyin. Devlet bile veriyor para çocuk doğurunca, yalan mı? Vermiyor mu? Veriyor işte! Eee daha ne istiyorsunuz? Sonra eşin sermaye durumuna göre gelsin cumhuriyet altınları, beşi bir yerdeler, bilezikler, yatlar, katlar… Nasıl iş ama şahane değil mi?
Şimdi özellikle kız anaları sıkı dursun! Diyorum ki erkek anası olarak kız analarından daha fazla cennetliğiz çünkü gerek ruhsal gerekse fiziksel olarak daha çok efor sarf etmemiz gerekiyor. Ne alakası mı var? Çok alakası var! Yazıyorum, okuyun lütfen.
Şimdi efendim, erkek anası olmak demek:
– Öncelikle klozet kapağının mütemadiyen pis olacağını kabul etmek ve asla söylenmemek demek,
– Odanın ortasında istiflenen, salona, mutfağa hatta koridora atılan çorapları sabırla toplamak demek,
– Oğullarından sırayla gelecek evlenme tekliflerinin hepsini kabul etmek demek ki, bu en zor işlerden biri. Bunu yaparken birbirlerine ve babaya rakip olmamaları için hepsini idare etmek gerek. Ciddi uzmanlık gerektiren bir iş bu. Bu idare şekli için özel danışmanlık alanlar bile var.
– Uyku öncesi düzenlenen güreş seanslarının bitmesini sakince beklemek, ağzını açıp tek kelime söylememek demek.
– Çocuk da olsa erkeğin kalbine giden yol midesinden geçtiği için mutfakta profesyonel şef gibi çalışmak demek,
– Çocuklar koltukta zıplayıp, iki takla attığında onları havada yakalayıp yere indirebilmek demek.
– El göz koordinasyonun çok iyi olması demek,
– Çok iyi bir kaleci olmak demek ki, böylece toplar salon kapısına geldiğinde engel olabilesiniz. Hele ki kırılacak aksesuarların parçalarını temizleyecek olan sizseniz!
Bu liste uzar gider… Gördünüz işte erkek çocuk büyütmek ne kadar meşakkatli.
Şaka bir yana, Anneler Günü gerçekten yılın en sevdiğim günlerinden biridir.
Hediye vermekten en keyif aldığım günlerden biri…
Anne olduğum için değil, annem olduğu için mutluluktan göz pınarlarıma yaşlar dolan bir gün…
Bir söz var; her okuduğumda boğazıma bir şeyler düğümlenir, gözlerim sulanır, koşa koşa annemin boynuna sarılasım gelir.
Şöyle bir şeydi o söz:
“Bana mutluluğu anlat deseler; “Annem Yaşıyor” der susarım!..
***
En başta canım annem olmak üzere tüm anaların “Analar Günü” nü kutluyorum.
Başımızdan eksik olmayın, e mi?
Sevgiyle kalın,
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.