Cumhur Deliceırmak, Girne
Sus ve otur yerine, benim dediğim olacak derdi yüz yıl önce anneler evlatlarına.
Evlat susar ve otururdu.
Bu iyi bir şey değildi kuşkusuz ama neylersin ki öyleydi.
Anadolu’da böyleydi de Amerika’da başka türlü müydü, Avrupa’da, Asya’da, her yerde böyleydi.
Zaman geçti, çağ değişti, insanların birlikte, yan yana yaşama kuralları değişti, gelişti.
Gün öyle gerektirdi ki, artık aile içinde de her bir kişinin kendi dünyası ve sözü var, terbiyesizleşmeden söylenmesi gereken her sözü söyler evlatlar da anne babalarına ve bu durum aile bütünlüğünü bozmadığı gibi güçlendirir de.
Aile içinde konuşma dili–diyalog olduğu gibi, konu komşu ile, arkadaşlar ile hemşehriler ile meslektaş ile ve daha pek çok konuşma–diyalog dili var.
Doktor meslektaşı ile konuşur gibi konuşmaz hastası ile hiçbir şoför yolcusuna karşı maç seyrederken takındığı tavrı takınmaz.
Milletin vekili olmuş zatlar kendi aralarında konuştukları gibi konuşmazlar seçmenler ile ne de parti başkanı ile.
Hukuk dili diye bir şey var ve tababet dili diye başka bir dil var.
Bir birinden farklı bu diller– söylemler–diyaloglar arasında diplomasi dili ayrı ve çok özel bir öneme sahiptir.
Diplomasi dili ile kahvehane ya da tribün dili arasında farklar, çok büyük farklar olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum.
Ama diplomasi dili asla ve katiyen hoyratlık kaldırmaz. Diplomatların ve diplomasinin dili hakkında en çarpıcı ve belirleyici kavramlardan birisi de “talihsiz” kavramının sıkça kullanılıyor olmasıdır.
ABD Dışişleri Bakanı’nın muhatapları tarafından kabul edilmeyen, dahası hoş karşılanmayan, şık olmayan yakışıksız söylem ve davranışları karşısında, “ABD Dışişleri Bakanı ‘’dangalaklık alçaklık’ etmiştir” denmediğine, denmeyeceğine göre. ANA VATAN–YAVRU VATAN olarak görülen ve öyle davranıldığı iddia edilen Türkiye–KKTC ilişkilerinde de, birbirlerine bağımlı, gönülden bağımlı ve fakat bağımsız iki devlet arasında olması gereken diplomatik dil hakim olmalıdır.
İki devlet arasında hoyrat bir dilin ve davranışların hem de fütursuzca kullanılması, hem her iki devleti zor duruma düşürmekte ve hem de milli dava-milli mesele olduğu iddia edilen ve öyle de olan Kıbrıs davasını uluslararası kuruluşlarda ve onlara karşı savunmakta zorluklar yaratmaktadır.
Eskilerden kalma ŞÜUYU VUKUUNDAN BETERDİR sözünü yeniden hatırlamalı ve algı denen şeyin çoğu zaman gerçeklerin önüne geçtiğini anlamalıyız.
Algı şöyledir ve hoyratça söylemler ve davranışlarla giderek de pekişmektedir, KKTC’de kimin cumhurbaşkanı, başbakan, bakan hatta muhtar olacağına AKP karar vermektedir.
Aman dikkat.
Ana yavruya sus, otur yerine dememeli. Yavru ergenlik çağını aştı, izin verin de kendini kanıtlasın.