Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) kuranlar Mustafa Kemal Atatürk gibi bir asker değil, zengin iş adamlarıydı.
1773’te Boston Limanı’nda başlayan isyanın (Çay Partisi) nedeni, Fransa ve Hint savaşları nedeniyle kasası boşalan İngiltere’nin kolonilerde çay vergisini artırmasıydı. İsyanın başına komutan olarak geçen George Washington, ABD tarihinin en zengin başkanlarından biri olma unvanını hâlâ sürdürüyor. John Adams, Benjamin Franklin, Alexander Hamilton, John Jay, Thomas Jefferson, James Madison gibi diğer öne çıkan kurucular da farklı değil ve dış politikaları daha çok Amerikan tüccarlarının haklarını korumak üzerineydi. 1787’deki ABD Anayasa Konferansı’nda James Madison’ın vurguladığı şekilde; ABD, zengin azınlığı çoğunluktan korumak ilkesi üzerine kuruldu.
ABD resmi söylemine göre; Amerikan rejiminin dünyanın en gelişmiş demokrasisine sahip, bir anayasal cumhuriyettir. Ancak, gerçekte Amerikan rejimi bir demokrasi değil hegemonyayı elinde tutan zenginler tarafından yönetilen, onlara hizmet eden ve nesilden nesile geçen bir tür ‘plütokrasi’dir. (*) Diğer yandan, bir Amerikalıya ülkelerinde “derin devlet‟ diye var mı diye soracak olsanız, derin devletin üçüncü dünya ülkelerine ait olduğunu, kendi ülkelerinde kesinlikle olmadığını söyleyecektir. Hâlbuki ABD’deki derin devleti açıklamak için kullanılacak doğru terim “derin devlet“ ve onun da arkasındaki “daha derin devlet“ olmalıdır. “Daha derin devlet“, Sanayi Devrimi ile belirginleşmeye başlarken; “derin devleti“, Roosevelt komünistlere karşı iç işleri için, Truman ise uluslararası amaçlar için kurmuştu.
Bugün de, Washington’daki görünen hükümetin dışında, görünmeyen ve tanımlanması zor bir derin devlet var. Derin devlet seçimlerle gitmez. Bu devlet içinde devlettir ve temel unsurları; CFR, gölge hükümet, elit tabaka ve Wall Street dünyasıdır. Operatörleri ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ve istihbarat teşkilleri (CIA, NSA, FBI vd.) içinde köşe başlarını tutmuşlar ve küresel bir gündem uygulayan uluslararası bir ağ kurmuşlardır. Bu ağın parçası olmayan bir kişinin yükselmesi ve seçimlerde başarılı olması mümkün değildir. Bu aslında Amerika’nın ülke dışındaki müdahaleleri için gerekçe olarak kullandığı tiranlık düzenidir. Bu tiranlık da tüm imparatorluklar gibi yayılmacı amaçlar için vardır. Amerikan Anayasası ise bu imparatorluğun vicdanı değil, vasıtasıdır.
Amerika’da çoğunluğun fikri ne olursa olsun elit tabaka bildiğini okur, gerekirse medyayı kendi görüşlerini yayacak propaganda için kullanır. Seçimler, resmi daireler ve hükümetin icraatları diğer eşyalar gibi bu elit tabaka tarafından satın alınmaktadır. İki büyük parti özellikle ikincil konularda farklı görüşlere sahip gibi gözüküyor olsa da ikisinin de mevcut plütokrasiyi değiştirmeye niyeti yoktur. Seçim sonuçları her zaman adaletsiz bir toplum düzeni, ekonomik olarak iyi kesimin yükün çoğunu taşıyan alttaki kesim tarafından sürekli olarak sübvanse edildiği kısır değişmez bir yazgı yaratmaktadır.
Bu makalede, hem ABD devlet yönetim sisteminin perde arkasını, hem 2024 seçimlerinin neler getirebileceğini değerlendirirken, ülkenin iç dinamikleri ile ilgili bir çerçeve sunacağız.
(Prof. Dr. Sait Yılmaz, tasam.org)
(*) Plütokrasi veya varsıl erki, yönetme erkinin maddi açıdan üstün kişilerce paylaşılmasını öngören oligarşik yönetim biçimi.
Makalenin devamını okumak için tıklayın
Fotoğraf: science.edu