Absürdizm, Albert Camus (okunuşu Alber Kâmü) tarafından geliştirilen bir felsefi disiplindir ve insan varoluşunun anlamsızlığı ile bu anlamsızlıkla yüzleşme girişimlerini ele alır.
1957 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Albert Camus, 20. yüzyılın en önemli düşünür ve yazarlarından biri olarak kabul edilir. Camus, absürdizm kavramını antik Yunan mitolojisindeki cezalı kral Sisifos’un öyküsü üzerinden derinlemesine analiz eder.
Absürdizme göre, insan evrene içsel bir anlam kazandırmaya çalışır. Ancak, evrenin doğası kaotik ve anlamsızdır. İnsanın evreni anlamlandırma çabası, onun mantık ve düzen arayışıyla birleşerek absürt bir durum yaratır. Bu felsefe, anlam arayışının boşuna olduğunu ve nihayetinde başarısızlıkla sonuçlanacağını savunur. İnsanların anlam arayışı ile evrenin anlamsızlığı arasındaki bu çatışma, absürdizmin özünü oluşturur.
Absürdizm, nihilizm ve varoluşçuluk gibi diğer felsefi akımlarla hem benzerlikler hem de farklılıklar gösterir. Nihilizm, yaşamın varlıksal (ontolojik) bir değerinin olmadığını ve insan varlığının temelde amaçsız ve önemsiz olduğunu savunur. Latince “hiç” anlamına gelen “nihil” sözcüğünden türeyen nihilizm, “hiççilik” veya “yokçuluk” olarak da bilinir.
Diğer yandan, varoluşçuluk vurguyu bireyin hayatına anlam katma sorumluluğuna yapar ve bu sorumluluğun toplumun ya da dinlerin değil, bireyin omuzlarında olduğunu savunur. Bu felsefeye göre varoluş önceden belirlenmiş bir öz veya amaç tarafından biçimlenmez; tersine birey, kendi yaşantısını özgürce seçerek anlamlandırır.
20. yüzyılın başlarında, dünya büyük salgınlar ve savaşlarla sarsıldığında, insanlık yaşamın ve varoluşun anlamını daha yoğun bir şekilde sorgulamaya yöneldi. Bu dönemde, birçok insan günlük yaşamın belirsizliği ve korkularıyla başa çıkmaya çalışırken, varoluşsal krizler yaygın hale geldi. İnsanlar, geleneksel toplumsal yapıların sunduğu anlam ve güvenliği sorgularken, derin bir boşluk ve anlamsızlık duygusuyla karşı karşıya kaldılar.
Albert Camus, bu dönemde yazdığı “Le Mythe De Sisyphe” (Sisifos Söyleni) adlı eserinde absürdizmin felsefi temellerini ve insanın bu anlamsızlıkla nasıl başa çıkabileceğini araştırır. Eseri Türkçeye kazandıran çevirmen Tahsin Yücel, “absurde” sözcüğüne Türkçe karşılık olarak “uyumsuz” sözcüğünü kullanmıştır. Bu anlamda “uyumsuz” terimi, evrenin mantıksızlığını ve insanın bu mantıksızlıkla yüzleşmesini ifade eder.
Homeros’a göre Sisifos, tanrıları hor gören ve ölüme karşı kin duyan ölümlüler arasında en bilge kişiydi. Bu nedenle tanrılar, onu sonsuz bir cezaya mahkûm ettiler: Büyük bir kayayı sürekli olarak bir dağın tepesine çıkarmak zorundaydı, ancak kaya her seferinde tepeye ulaşmadan geri yuvarlanıyordu. Sisifos bu anlamsız döngüyü sürekli tekrarlamak zorundaydı.
Camus’ye göre tanrılar, bu cezayla insana en çok korku veren şeyin yararsız ve umutsuz bir çaba olduğunu göstermek istiyorlardı. Ancak Sisifos, her seferinde taşı tekrar iterek tanrılara adeta başkaldırıyordu.
Albert Camus, Sisifos’un durumunu analiz ederken, onun bu döngüde ısrar etmeyi bilinçli olarak seçmesini trajik bir başkaldırı olarak tanımlar ve bu eylemi önemser. Bununla birlikte, bu trajedinin ötesinde, Sisifos’un çabasında kahramanca bir nitelik görür.
Camus, Sisifos’un yaşadıklarını insanın yaşamın anlamını arayışıyla ilişkilendirir. Sisifos, evrenin anlamsızlığını kabul eden ancak yine de çabalamaya devam eden bir figürdür. Ona göre Sisifos’un durumu, insanlığın varoluşsal uyumsuzluğunu yansıtır çünkü insan sürekli anlam arar ancak evren bu anlamı veremez. Sisifos’un eyleminin anlamsız olduğunu bilmesine karşın mücadelesini sürdürmesini bir trajedi değil, bir zafer olarak algılar
Camus, eserinde Sisifos çıkmazını betimleyerek insan özgürlüğünün sınırlarını ve varoluşun anlamını sorgular. Bu sorgulama, insanın anlamsız görünen bir dünyada bile direnç ve azimle mücadele edebileceği düşüncesine kapı aralar. Camus’ye göre, her şeye rağmen pes etmeyenlerin cesaretinin ve direncinin takdir edilmesi gerekir.
Camus, modern insanın koşturmacalarını bu anlamda Sisifos döngüsünün bir yansıması olarak görür. Günlük yaşamda karşılaştığımız bu tür döngüsel kalıpların farkına vardığımızda, aynı işleri tekrarlamanın tekdüzeliğini derinlemesine algılarız ama yine de aynı eylemleri sürdürürüz.
Sisifos’un kayayı sürekli olarak dağın tepesine çıkarma çabası, çağımız insanının günlük rutinleri ve zorluklarıyla mücadelesiyle örtüşür. Örneğin, insanların günümüzde her gün aynı görevlere odaklanması ve yineleyen görevleri yerine getirmesi gibi.
Sisifos’un sürekli anlam arayışı içinde olması ve çabalarının her seferinde başarısızlıkla sonuçlanması, insanın kariyerinde, ilişkilerinde veya kişisel hedeflerinde yaşanan iniş çıkışlarla benzerlik gösterir. Aynı görevlerin tekrar tekrar karşımıza çıkmasına karşın, insanın bu mücadeleyi sürdürmesi aslında sürekli bir anlam bulma ve doyuma ulaşma arayışını sembolize eder.
Sisifos’un başarısızlık ve başarı üzerine düşünmesi, bize aynı zamanda yaşamın nihai anlamını aramanın değerli bir çaba olduğunu hatırlatır. Başarısızlık kadar başarı üzerine düşünmek ve sorular sormak, insanın görev ve sorumlulukları konusunda farkındalık geliştirmesine yardımcı olur.
Anlam arayışı bizi daha fazla bilgi edinme, büyük hedefler koyma ve kendimizi geliştirme konusunda yüreklendirir. Umutsuzluğa karşın, potansiyelimizi tanımak, güçlü ve zayıf yönlerimizi öğrenmek, hayatta daha anlamlı adımlar atmamıza yardımcı olur. Her birimiz içimizdeki Sisifos’u keşfedebilir ve cesaretle her gün ilerlemeye devam edebiliriz.
Koray İncediş