ABD Başkanı Donald Trump’la Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Cuma günü Alaska’da yapılacak zirveden ne sonuç çıkarsa çıksın Ukrayna’nın hoşnut kalması zor görünüyor.
Zirve öncesinde Washington ve diğer Batılı başkentlerde “her kafadan bir ses çıkıyor”, medyada türlü türlü senaryo yayınlanıyor. “İdamı bekleyen mahkûm” misali Ukrayna zirveden ne kadar tedirginse, Rusya da o kadar rahat. Üç buçuk yıldır “taşıma suyla” Rusya gibi bir deve karşı koymaya çalışan, aslında beklentilerin de ötesinde bir askeri performans gösteren Ukrayna gücünün sonuna yaklaşmış durumda.
Siyasi, askeri ve diplomatik olarak üstün durumunda bulunan Rusya’nın ise “tuzu kuru”, ne ateşkes için acele etmesi ne de önemli bir taviz vermesi gerekiyor. Hatta süreci uzatarak yeni askeri kazanımlar elde etmek Moskova açısından daha pragmatik bir yaklaşım. Yine de bu sonuçta bir pazarlık olduğu ve pazarlığı sürdürmek Putin’in işine geldiği için Alaska’da ya da bundan sonraki süreçte bir şey vermesi, Trump’ı tamamen el boş göndermemesi gerekiyor. Putin geçici bir ateşkesi kabul edebilir ya da mesela Rusya’nın elinde bulunan ama resmen hak iddia etmediği Ukrayna topraklarının küçük bir kısmından sembolik olarak vazgeçebilir. Moskova sürecin devamının kendi çıkarına olduğunu ve zaman kazandığını düşünüyor ama Batı’nın yeni yaptırımlarını da göze alıyor. Kırım’ın 2014 yılında ilhakından beri süren yaptırımlarının hiç can yakmadığını söylemek mümkün değil ama Rusya zaten ambargo altında yaşamaya alışkın Sovyetler Birliği’nin mirasçısı bir ülke. Kaldı ki yaptırımlar Rusya’yı yönetenlere ülkedeki bütün sorunlar için Batı’yı suçlama fırsatı veriyor.
ABD’nin Alaska zirvesinden ne beklediği tam anlaşılmıyor: Bir söylediği diğerini tutmayan Trump kimi zaman Rusya’dan toprak tavizleri koparmaya çalışacağını söylüyor, kimi zaman kendisini yalanlayarak Putin’i sadece ateşkese ikna etmek için uğraşacağını belirtiyor. Ama ister toprak, isterse ateşkes pazarlığı olsun bütün sürecin Ukrayna dışlanarak yürütüldüğü gerçeği değişmiyor.
Trump başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana Rusya’ya karşı son derece hoşgörülü, Ukrayna’ya karşı ise bir hayli hoyrat davranıyor. Bu taktiğinin nedeni konusunda rivayet muhtelif ama belli ki hesaplarını savaşın bitmesi üzerine yapıyor. Belki de elinde Rusya’ya karşı fazla koz olmadığı için “zincirin zayıf halkası” Ukrayna’ya yükleniyor.
Trump’ın “ağzına bakan” Ukrayna ise kendisinin olmadığı masada kaderinin belirlenmesini bekliyor. Avrupa Birliği ve İngiltere belki hâlâ Kiev’in yanında ama Ukrayna’nın ABD’nin askeri ve diplomatik desteği olmadan savaşı sürdürmesi olanaksıza yakın. Zaten, 2024’ün Ağustos ayında Kursk’a düzenlediği sürpriz saldırı dışında son bir yılda kayda değer hiçbir askeri başarı elde edemeyen Ukrayna, tersine sürekli toprak kaybediyor.
Alaska’dan herhangi bir somut sonuç çıkar mı söylemesi zor ama Ukrayna’nın er ya da geç topraklarının yüzde 20’sini, hatta belki yakın gelecekte daha fazlasını kaybettiği gerçeğiyle yüzleşmesi kaçınılmaz görünüyor. Eğer Trump son dakikada 180 derecelik sürpriz bir dönüş yapmazsa, Ukrayna “resmen” değilse de Kırım’ın ve ülkesinin doğusunun fiiliyatta artık Rusya ait olduğunu kabullenmek zorunda kalacak.
“Acı reçete”
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda Rusya’nın işgalini kesinlikle kabul etmeyeceklerini söylüyor ama sonun yaklaştığını o da görüyor. İster Alaska’da olsun, isterse daha sonraki süreçte Zelenski’nin tutanabileceği ve yenilgiyi Ukrayna halkına kabul ettirebilmesini sağlayabileceği tek dal Batı’dan güvenlik garantileri almayı başarması. ABD Kiev’e NATO kapısını zaten daha eski Başkan Joe Biden döneminde kapatmıştı. Bazı Avrupalı üyelerin de aynı pozisyonda olduğu biliniyor. Bu nedenle olası bir ateşkes durumunda Ukrayna topraklarında NATO askerlerini görmek zayıf bir ihtimal. Bunun yerine daha gerçekçi seçenek 30’dan fazla ülkenin oluşturduğu “Gönüllüler Koalisyonu”nun barış gücü askerlerinin görev yapması. Tabii bir de “acı reçete”yi tatlandırmak için Kiev’e Avrupa Birliği kapısı açılabilir.
Ukrayna açısından ironik olan, ülkenin doğusunda Rusya tarafından desteklenen ayrılıkçıların elinde bulunan bölgelerde yeniden hakimiyet sağlamak isterken işgale uğraması ve daha fazla toprak kaybetmesi. Oysa, Batı’ya bel bağlamak yerine savaşa kadar olan süreci daha akılcı yönetebilir, Rusları kelimenin tam anlamıyla çıldıran NATO’ya üye olma arzusunu en azından bir süre yüksek sesle dile getirmekten vazgeçebilirdi.
Doğru, bağımsız bir ülke olarak NATO üyeliği Ukrayna’nın elbette hakkı. Ama gerçek dünyada haklı olan değil, güçlü olan kazanıyor, “taşıma suyla” savaş bir yere kadar sürdürülebiliyor. O nedenle Zelenski ülkesini kurtarabilmek için başkasının ağzına bakmak zorunda kalıyor.
Alaska fotoğrafı: ru.pinterest.com
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: