Gazeteci Varol Ersoy‘un Medyaradar sitesinde yayınlanan “Akif Beki’nin, Akif Deki’yle imtihanı!” başlıklı yazısı:
Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın uçağında, ABD’den dönerken yaşandığı söylenen “hazır soru skandalı”nı biliyorsunuz…
Medya Ombudsmanı deneyimli gazeteci Faruk Bildirici uçakta düzenlenecek basın toplantısında sorulacak soruların, toplantıdan önce kendisine ulaştığını iddia etti.
Ondan sonra da çarşı pazar karıştı!
Bu olaya sanki ilk kez tanıklık ediyormuşuz gibi kıyamet koptu…
Her kafadan bir ses çıkmaya başladı.
Oysa biz bu ülkede eline tutuşturulan soruyu basın toplantısında okuyamayan yandaş muhabirleri de gördük, kendi yorumlarını soruya dönüştürüp Erdoğan’a “muz orta” yapanları da…
Hatta bunların bir çoğu, bugün “muteber gazeteci” olarak aramızda dolaşıyor.
Gelelim son olaya:
Uçakta bulunan Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni ve CNN Türk Programcısı Ahmet Hakan, bu soruların “benzer konularda olmasın” diye önceden kendilerinden alındığını söyledi. Soruları kendilerinin hazırladığını, sadece İletişim Başkanlığı yetkililerine önceden verdiklerini iddia etti.
Bildirici ise bu açıklamadan sonra Ahmet Hakan’ı yalancılıkla suçladı.
Bu polemikte benim ilgimi çeken “katılımcı” ise günümüzde “muhalif Halk TV yorumcusu” olarak boy gösteren Akif Beki oldu.
Beki, bu sabah İsmail Saymaz’la birlikte Gözde Şeker’in sunduğu programa katıldı ve utanıp sıkılmadan şunları söyledi:
* Benim dönemimde böyle bir uygulama kesinlikle olmadı.
* O dönemde önden soru almak, onları eleyip sonra sırayla sordurmak akıldan hayalden geçecek bir şey değildi.”
* Yaptığımız hazırlık yalnızca gündem başlıkları düzeyinde kalırdı. Ama önden soru almak başka bir şey. Bu dört dörtlük rezalet. Attila İlhan’ın deyimiyle kemal-i rezalet.
Defalarca yazdım, tekrar edeyim:
Ben bir zamanlar “Başbakanlık Sözcüsü” olan, hatta adı “Akif De Ki”ye bile çıkan bu adamı tırnağımın ucu kadar ciddiye almıyorum.
O yıllarda yemediği halt kalmadı…
* Yandaş gazetelerin genel yayın yönetmenleri tek tek arayarak manşet dikte ettirdi.
* O gazeteler baskıya girmeden önce birinci sayfalarının ekran görüntüsünü isteyip denetimden geçirdi. Onun onay vermediği gazeteler, haber ya da manşet değiştirmek zorunda kaldı.
* Önem verdikleri konular hakkında yedi-sekiz farklı gazetenin aynı manşetle çıkmasını sağladı. Bizzat başlık önerisinde bulundu.
* Sadece yandaş gazeteleri değil, yandaş olmayı reddeden gazeteleri de ettiği telefonlarla bunalttı…
* O dönem “ortada kalmaya çalışan” Hürriyet, Milliyet, Vatan gibi gazetelerin genel yayın müdürlerini günde en az iki-üç kez arayarak “teessüflerini”, “takdirlerini” ya da “önerilerini” aktardı.
* Bu gazetelerdeki bazı yazarları isim vererek durmadan şikayet etti ve “kontrol altına alınmalarını” rica etti. Bunu kabul etmeyenlerin işten atılmalarını istedi.
* Başbakan’ın basın toplantılarına “akreditasyon” zorunluluğu getirdi. Sarı basın kartı taşısa bile her gazeteciyi bu toplantılara aldırmadı.
* Uçak gazeteciliği dönemi onun Başbakanlık Sözcülüğü döneminde başladı. Başbakan’ı rahatsız edebilecek tek bir gazeteci bile bu gezilere davet edilmedi.
Lütfen dikkat edin:
Siyasi görüşlerindeki değişiklikten söz etmiyorum:
Başbakan’ın en yakınındayken yaptığı işleri anlatıyorum.
İşte; böyle bir adamdı Akif De Ki!
Şimdi “Halk TV” isimli çamaşır makinesine girmiş olmanın rahatlığıyla sallayıp duruyor:
“Ben yapmadım, ben etmedim! Benim dönemim şöyle beyazdı, ben böyle kahramandım.”
Hadi oradan…
Senin bugünkülerden hiçbir farkın yoktu; hatta medyanın çökertilmesi operasyonu senin döneminde başlatıldı.
Bırak Başbakan’ın sözcülüğünü ya da danışmanlığını yaptığın günleri, daha sonra iktidar itelemesiyle sızdığın Ayşenur Aslan’ın Medya Mahallesi’nde yaptıkların, savundukların arşivlerde…
O melek gibi kadını, kendi programda çıldırttın!
Onu bunu hedef göstererek, AKP karşıtlarına hakaretler ederek kanaldan ayrılmasına neden oldun…
Şimdi çıkmış “ak kaşığı” oynayıp medya etiği konusunda ahkam kesiyorsun.
Bu ülkede o etiği sen bozdun Beki…
Adın bile “De Ki”ye çıkmışken…
Sen bu ahkamlarınla bir tek Cafer Mahiroğlu’nu kandırabilirsin…
Bak iyi oku:
İşsiz bıraktığın gazetecilerin, aç bıraktığın çocukları var ya…
Herkes unutsa seni, onlar unutmayacak…
Bu dünyada da öbür dünyada da iki elleri yakanda olacak…
O yüzden bırak ombudsman ayaklarına yatmayı da…
En azından susarak, biriktirdiğin günahlarınla ölmeyi bekle!
İlgili haber:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: