24 C
İstanbul
27 Temmuz 24, Cumartesi
spot_img

Ah hayaller hayaller (4)

Beyaz adam

Başkişimiz bir gün bir e-posta alır ve dünyası değişir: Yıllardır kayıp olan amcası Nijerya’da ölmüş, kendisine yüklü bir miras kalmıştır. E-posta onu Nijerya’ya davet etmektedir. Başkişimiz, paranın kokusunu alınca hemen harekete geçer, göz açıp kapayıncaya kadar Nijerya’ya varır. Burada kendisini Nijeryalı yengesi ve kuzenleri karşılar. Nijerya’da ilk kez kendini beyaz hisseder. Halbuki Türkiye’de esmer sayılır. Nijeryalılar ona “beyaz adam” diye hitap eder. “Belki de buydu amcamı Nijerya’ya götüren” der içinden. Beyaz olma ayrıcalığını yaşamak ona keyif verir. Vardıktan sonra miras intikal prosedürlerine başlarlar. Fakat bir sorun vardır: Nijerya makamları, 1 milyon dolar değerindeki mirasın başkişimize intikal edebilmesi için, 50 bin dolar isterler. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” biçiminde düşünen başkişimiz gider, bankadan çeker paracıklarını, makamlara verir. Fakat sonra kapılar duvar olur. Kimse onun taleplerini dikkate almaz. Sanki 50 bin dolar vermemiştir. Para buhar olup uçmuş, 1 milyon dolarlık miras da yalan olmuştur. O sırada bir e-posta daha alır: Amcasından gelmektedir. “İstanbul’dayım yeğenim, görüşelim” demektedir; “fakat biraz nakde sıkıştım. Biraz para gönder de durumu toparlayayım.”

Flaş disk

Bir gün başkişimiz evde oyalanırken bir flaş disk bulur. Merak eder, bilgisayardan açar. Kim bilir nereden gelmişti bu flaş disk, eve… Korkulan olmuştur: Flaş diskte başkişimizin cinsel ilişki videoları vardır. Belli ki biri bunları şantaj için kaydetmiştir. Şimdi ne yapacaktır? Bakanlıktan istifa mı etmelidir? Yoksa Televole tarzı magazin programlarına alışmış halk, bunu doğal mı karşılayacaktır? Belki oyları böylece artacaktır, kim bilebilir ki… Ertesi gün bir ileti alır. İstifa etmezse, videolar yayılacaktır. Sonuna kadar istifa etmemeye kararlıdır. “Siz değil ben yayacağım bunları” der ve flaş diskteki videoları porno sitelerine yükler. Çok ünlü olur, “ne güzel yapıyor” diyenler, bakanın sonraki seçimlerdeki oylarını ikiye katlar. Videolarda yabancılarla birlikte olduğu için, adeta bir milli kahramana dönüştürülür. Çok uzağız değil mi böyle bir hayalden… Siyasetçiler hâlâ kasetlerden korkuyor. Oysa ne diyordu bir pankart, “kasetin çıkarsa bozuntuya verme Ekrem abi, hepimiz sevişiyoruz.”

Zombilerle mücadele

Bu ülkenin havasının suyunun insanları zombileştirdiğini biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum, sonradan öğrendim. Bu virüsü kapanlar, “görmedim, duymadım, söylemedim” modunda yaşarlar. Bunlarla yaşamak zor, her an virüsü bulaştırabilirler. Yıllardır bir panzehir arıyorum insanları iyileştirecek. Kendi yakınlarımda bile bu virüs olabiliyor. Virüsü kapınca eleştirellik gidiyor, her şey tozpembe oluyor. Böyle yaşaması daha kolay olduğundan virüs daha da hızlı yayılıyor. Kitap okuma sıfır, tartışma sıfır. Evet efendim sepet efendim. Dünyayı biz mi kurtaracağız? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Sürüden ayrılanı kurt kapar. İşte bunlar virüsün semptomları. Özellikle toplu taşımada eleştirellik maskemizi takmalıyız. Virüs, gözden kulaktan burundan ağızdan ve önemlisi beyinden bulaşabiliyor. “Hükümet?” derseniz bu salgınla mücadele etmiyor. Neden mi? Çünkü onların işine geliyor. Hatta hükümetin bu virüsü bilerek yaydığını söyleyenler var. Söz veriyorum, aşısı ücretsiz olacak; hiçbir kazanç elde etmeyeceğim. Daha güzel bir dünyada, zombisiz virüssüz yaşamak bana yeter de artar bile…

Son 20 dakikam

Bu hayatta son 20 dakikamı nasıl geçireceğimi merak ediyorum. Bir kere bilecek miyim son 20 dakikada olduğumu… Ya bilirsem? 20 dakika çok kısa bir süre, eşi dostu arasam anında biter; sanki telefon kontürü gibi bir hayat… Ne diyeceğim ki, “ben ölüyorum, haydi hoş çakalın”. Belki de bir ileti geçerim herkese, zaman kazanmak için. Ya da sessizlik içinde beklerdim. “Her şeyin bir bitişi var. Bu da öyle bir şey” deyip kabullenirdim sanırım. “Keşke şunu da yapsaydım” dediğim hem çok şey var hem de hiçbir şey yok; her şey seçmeli. Olsa da olur olmasa da olur. Ama bana emeği geçenler var, onlara teşekkür etmeden gitmek istemem. O zaman son 20 dakika teşekkürlerle geçecek demek ki… İlk başta annem, babam. Ama onlar zaten sağ değil. Sonra akrabalarım. Elbette öğretmenlerim. En başta ilkokul öğretmenim. Abiler, ablalar, kardeşler, dostlar, bağışçılar… 20 dakika, bu kadar teşekkür için çok kısa. İstemiyorum. Daha çok vaktim olsun. Ya da 20 dakika ömrüm kalmış gibi, minnettarlığımı bildirmeliyim sevdiklerime… En doğrusu bu olur.

Oksijenim bitiyor

Kimi zamanlar uzayda bir gök gezginiymişim gibi hissediyorum. Yalıtılmış, ama önemli bir iş peşinde. Oksijenim bitiyor hissi geliyor. Oksijenim kültür sanat edebiyat felsefe. Uzar gider bu liste. İşte onlar olmayınca soluksuz kalıyorum. Oksijeni olmayan yerler hep kara iklimi hep çorak. Derin nefes alınamaz oralarda, son nefes olur bu. Kendi yazdıklarım da kimi zaman oksijenim oluyor. Bunun için yazıyorum belki de… Nefes almak için… Başka maddelerle nefes almayı denedim, ama olmuyor. Bir bilimin bir sanatın yerine geçmiyorlar. İnsanlığın dünyaya en büyük katkısı bilim ve sanattır bana göre…

ulasbasar@gmail.com

Ulaş Başar Gezgin

1978 İstanbul doğumlu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 23 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazar. Eğitimini Darüşşafaka (1989-1996), Boğaziçi Üniversitesi (Eğitim Bilimleri (Psikolojik Danışmanlık), lisans, 2000; Sosyal Psikoloji, yüksek lisans 2002), ODTÜ (Bilişsel Bilimler, doktora, 2006) ve yurt dışında (2009, üniversite düzeyinde ders verme yetkisi, Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir Plancılığı, yüksek lisans, 2011) tamamlayan Gezgin’in toplam 116 kitabı bulunmaktadır. 2014’te Türkiye’de doçent, 2017’de yurt dışında profesör olmuştur. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçeye kazandırmaktadır. Çeşitli çalışmaları 13 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve Azerbaycan Türkçesi) çevrilmiştir.

Ulaş Başar Gezgin
1978 İstanbul doğumlu. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 23 yıl ders verme deneyimine ve Yeni Zelanda (doktora), Avustralya (ortak proje) ve Latin Amerika’da (gazetecilik) araştırma deneyimine sahip bir akademisyen-yazar. Eğitimini Darüşşafaka (1989-1996), Boğaziçi Üniversitesi (Eğitim Bilimleri (Psikolojik Danışmanlık), lisans, 2000; Sosyal Psikoloji, yüksek lisans 2002), ODTÜ (Bilişsel Bilimler, doktora, 2006) ve yurt dışında (2009, üniversite düzeyinde ders verme yetkisi, Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir Plancılığı, yüksek lisans, 2011) tamamlayan Gezgin’in toplam 116 kitabı bulunmaktadır. 2014’te Türkiye’de doçent, 2017’de yurt dışında profesör olmuştur. Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçeye kazandırmaktadır. Çeşitli çalışmaları 13 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve Azerbaycan Türkçesi) çevrilmiştir.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
678TakipçilerTakip Et
11,600TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler