Asya’dan sonra dünyanın en kalabalık insan nüfusunu barındıran Afrika, nice kadim kültüre ev sahipliği yapmış, insanlığın ve medeniyetin beşiği olmuş bir kıtadır.
Dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır piramitlerinin inşa sisteminin henüz çözülmemiş olması gibi tarihin çeşitli zaman aralıklarında kullandıkları teknoloji ve sistemler hala gizemini korumaktadır. Şimdiye kadarki yapılan arkeolojik kazılar neticesinde modern insan iskeletine benzer ilk yapının (Lucy) Etiyopya’da keşfedilmiş olması, insanlığa dair pek çok izin kökeninin de bu topraklarda aranması gerektiğine işaret etmektedir.
Afrika denildiğinde akla ilk gelen bir diğer özellik zenginliğidir. Tarihte yaşamış en zengin insan olarak kayıtlara geçen Mali’nin 14. yüzyıl hükümdarı Mansa Musa’nın zenginliği hala konuşulmakta, bu zenginliğe erişen henüz bulunmamaktadır. Bunun gibi pek çok ilkin öncülüğünü üstlenen Afrika için söylenebilecek en olumsuz durum günümüzde her ne kadar değişse de, uzun yıllar okuma-yazma oranının düşüklüğü yani eğitim sistemi olmuştur.
Zira maddi varlık her ne kadar mevcut olsa da kendi kendine yetebilen insan profili ancak eğitimle oluşmaktadır.
En eski yazı sistemlerinden olan papirüse yazma tekniğini geliştiren, dünyanın ilk üniversitelerini açan (ör. Fas, Karaviyyîn Üniversitesi; Mısır, El-Ezher Üniversitesi) Afrika medeniyetlerinde okuma-yazma oranının düşüklüğü şüphesiz kölecilik ve sömürgecilik geçmişleriyle ilgilidir. Batı tarafından uzun yıllar maruz bırakılan sömürge ve köle yaşamı (kolonyal dönem) Afrika halkını pek çok şeyde geride bırakmıştır. Sonraki süreçte her ne kadar bağımsızlıklarını elde etseler de ana dillerinin İngilizce, Fransızca olmaya devam etmesi gibi sömürge etkisinden tam olarak kopamamışlardır.
I. Dünya Savaşı sonrası bölgede pek varlık gösteremeyen Türkiye’nin son yıllarda değişen ve hızla gelişen Afrika politikası mevcuttur. Bunda en önemli etken şüphesiz 1990’lı yıllarda Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte güç dengelerinin değişmesidir. 1998’de Türkiye’nin dış politikaya dahil ettiği Afrika Eylem Planı ile yeniden canlanan ilişkiler sonrası siyasi, ekonomik, kültürel anlaşmalar hız kesmeden devam etmiştir. 2005 yılı Afrika Yılı ilan edilmiş ve ardından aynı yıl Türkiye Afrika Birliği’ne gözlemci üye olmuştur. 2008’de ise Afrika Birliği Türkiye’yi stratejik ortak ilan etmiştir.
2010 yılına gelindiğinde ise Türkiye’nin Afrika’ya yönelik politikasının esaslarını içeren Afrika Strateji Belgesi oluşturulmuştur. Buna göre kıta ülkeleri ile ikili siyasal, ekonomik ve askeri ilişkilerin “müşterek bir gelecek için ortaklık” yaklaşımı çerçevesinde ele alınmasının yanı sıra Türk iş adamlarının Sahraaltı Afrika’ya da yönelmesinin teşviki, Afrika ülkelerinde Türkiye’nin tanıtımı gibi amaçlar saptanmış ve sekretaryası Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülen “Afrika Stratejisi Eşgüdüm Komitesi” kurulmuştur.
Bu olumlu gelişmelere Afrika ülkeleriyle yapılan ikili/çoklu görüşmeler eşlik etmiştir. Örneğin 2021 yılında Etiyopya Başbakanı, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Türkiye’yi ziyaret etmiş, aynı yıl Başkan Erdoğan Batı Afrika turu kapsamında Angola, Nijerya, Togo’ya ziyaret gerçekleştirmiş, Burkina Faso ve Liberya liderleriyle görüşmüştür. Görüşmelerde Türkiye’nin Afrika’yı çıkar pazarı olarak değil ortak olarak gördüğünün, kazan-kazan ilkesinin altı çizilmiştir.
Buradan anlaşılacağı üzere Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerinin yönü ve içeriği Başkan Erdoğan’ın 2. Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’nde dile getirdiği üzere sömürgeci olmayan, Afrikalıların kendi istikametlerini tayin etme hakkına saygı duyulan bir niteliktedir.”
(Dr. Neslihan Kuran, tasam.org)
Yukarıda özeti yayınlanan makalenin tamamını okumak için tıklayın