Hoşça kal Abe
Japonya hayranları artık yakamızdan düşer umarım. Eski başbakan suikasta kurban gitti. “Demek ki ters giden bir şey var bu ülkede” dedirtmiyorsa bir gariplik var. Yaklaşık 10 yıl önce Japonya’ya gidip eleştirel şiirlerle dönmüştüm. Bir dostum sağ olsun onları Japoncaya çevirip bir Japon şiir dergisinde yayınlatmıştı. Şimdiye özgü değil suikast, ülkenin geçmişinde de siyasetçilere saldırı örnekleri var ki genelde bunlar Japon sağcılarının işiydi. (Hani şu onuruna dokunup da intihar edenlerin olduğu söylenen ülke. Oysa neden intihar? Hayatta kal ve yolsuzluk yaptıysan cezasını çek. Başkalarının yolsuzluğu nedeniyle intihar ediyorsan, yine hayatta kal ve mücadele et. Ölümün hiçbir türlüsü çözüm değil.) Peki Abe’yi nasıl bilirdik? Sağcı olarak bilirdik. Japonya’nın 2. Paylaşım Savaşı’ndaki katliamlarını görmezden gelen, bunun için Güney Kore ve Çin’den sık sık tepki gören bir liderdi. Japon ordusunu yeniden kurmak istiyordu; ancak bunu yaparken yine de koyu bir Amerikancıydı. Daha Japonya, yenilgi psikolojisinden kurtulup ABD’ye Hiroşima ve Nagazaki için hesap soramadı. Bu gidişle de soramaz. Abe, hesap sormayıp celladına tapanların lideriydi. Bu suikast ayrıca, Japon siyasetinde çeşitli dinsel grupların etkili olduğunu da gösteriyor – ki bu, Türkiye ve dünya basınında yeterince işlenmedi. Bu açıdan, önceki saldırılardan farklı olduğunu da kabul etmek gerekir.
Sri Lanka protestoları
Uzaklarda bir ülke var, halkın devlet başkanının sarayını bastığı… Yaklaşık 20 yıldır aynı aile üyelerinin yönettiği… Bu halkı başlarda kandırmanın güzel bir yolu vardı: Tamil etnik sorunu. Sonra 2009’da, kendi devletini, deniz ve hava kuvvetlerini kurabilmiş olan, bu kadar başarılı olan Tamil Kaplanları stratejik bir hata yaparak, gerilla savaşı yerine topyekun cephe savaşına girişti ve kaybetti. İşte tam da etnik sorunun böylelikle kanla bastırılmasından sonra, halk daha zor dizginlenir hale geldi. Çünkü artık “vatan millet Sri Lanka” söylemi kimseyi ikna etmiyordu. Tamil Kaplanları’yla savaş ülkenin ekonomisini çoktan çökertmişti. Savaşın bitimiyle bu çökkünlük, hanedan üyelerinin yolsuzlukları ve beceriksizlikleriyle birlikte iyice batışa geçti. İleri saralım: 2022’ye gelindiğinde, hazine tamtakırdı. Sonrasında yüksek enflasyon, sık elektrik kesintileri, akaryakıt kıtlığı derken, bir de bakmışız halk devlet başkanının sarayını basmış. Yeni haber geldi, devlet başkanı birkaç güne istifa etme sözü vermiş. Arkasında bir enkaz bırakıyor olsa da, halk bu zafere ne kadar sevinse azdır. Bu hikayeden Türkiye bağlamında öğreneceklerimiz var; onları da sevgili okurlarım düşünsün…
Türkiye’nin geleceği
Kurumlardaki aşınmayı görenler soruyor: Türkiye düzelir mi? Seçimden A ittifakı değil de B ittifakı çıksa nasıl olur? Aslında sosyolojik bir gerçek var: Başka bir ittifak bile kazansa, siyasal İslam şimdiye dek büyük güç kazandı. Yeni iktidar, örneğin, tarikatları kapatamayacak. Bir koalisyon olacağı için, her zaman dağılma olasılığı olacak. Kazanan yeni ittifak, bugün Türkiye’yi düzeltmeye başlasa en az 10 yıl çalışması gerekecek. Peki bir daha seçilebilecekler mi? Koalisyonlar daha kolay yıpranır, oysa ittifaka daha fazla zaman lazım olacak. Öte yandan, genç kuşaklara bakınca insan umutlanıyor: Tez-anti-tez-sentez. Ülkenin çelişkileri derinleştiği zaman sorgulayanlar da artıyor. Onlar artık patlama noktasına geliyor. Ancak, bizde siyaset genel olarak emekli mesleği. Böyle olunca, pırıl pırıl gençleri siyasette görmemiz de gecikecek. Bir de şu var: Ekonomik kriz bir iktidarı düşürür mü? Sri Lanka’da düşürdü, fakat orada krizin iyice derinleştiğini gördük. Biz o aşamada değiliz. Ayrıca, ekonomik krizler için yandaşların gerekçesi bol: Dış güçler. Dolayısıyla, yandaşların ciddi bir çekirdek kadrosu, diyelim % 30 değişmeden kalacak. Kısacası, bir düzelme olacaksa, kısa sürede olmayacak. Sabır ya sabır…
Dünya nüfusu
11 yılda dünya nüfusu 1 milyar daha artmış. Bu kadar kısa sürede inanılmaz bir rakam. 2050’de 10 milyar olacağı tahmin edilmiş. Tarih boyunca Çin en kalabalık ülke. 2050’den çok önce ise Hindistan Çin’i geçiyor. Dünya genelinde gelişmiş tıp hayat uzatıyor. Geçmişte tansiyon ve şeker ilaçları yoktu. İnsanlar daha erken ölüyordu. Öte yandan, kimi ülkelerde doğum oranı düşerken, ortalamada artıyor. Dünya ölçeğinde dinlere baktığımızda sırasıyla 4 eğilim görüyoruz: En kalabalık din grubu Hıristiyanlar. Onları Müslümanlar takip ediyor ve 2050’ye daha hızlı bir büyümeyle girecekler. Sonrasında dinsel inancı olmayanlar geliyor. Dördüncü grup ise, Hindular. Hinduların 2050’de dinsel inançları olmayanları sayıca aşmaları bekleniyor. Kadın-erkek nüfusu açısından bakıldığında, erkek/kadın oranının artışını görüyoruz. Bu durum, Hindistan’daki ve Çin’deki ataerkil düzene bağlanıyor. Ultrasonla kız çocuğu olacağı saptananlar bebek aldırıyor. Çin ve Hindistan çıkarıldığında, dünya nüfusunda daha çok kadın olduğu ortaya çıkıyor. Öte yandan, fiziksel nedenlerle, kadınlar, ortalamada erkeklere göre daha uzun yaşıyor. Bu da sayıları etkiliyor.
Yazının orijinalini okumak için: https://ulasbasargezginkulliyati.blogspot.com/2022/07/kusbaks-5-abeden-dunya-nufusuna.html