Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Irak, Ürün ve Suriye’deki askeri üsleri 18 Ekim’den bu yana saldırılara uğruyor. İnsansız hava aracı, havan topu, roket gibi silahlarla düzenlenen bu saldırıların sayısı Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün araştırmasına göre 180’i geçiyor.
Hemen hepsi, çeşitli Şii paramiliter grupların oluşturduğu “Irak’ta İslami Direniş” tarafından üstlenilen bu saldırılar ABD’nin Gazze’de İsrail’e verdiği desteğe bir tepki niteliği taşıyor.
Saldırıların en kritik olanı, 28 Ocak 2024 tarihinde ABD’nin Ürdün’deki “Tower 22″ (Kule 22) adlı lojistik destek üssüne düzenlenen İHA saldırısı. Diğerlerinden farklı olarak bu saldırıda 3 ABD askeri hayatını kaybetti ve 47’si de yaralandı.
En yenisi ise pazartesi gecesi ABD öncülüğünde 2014’te IŞİD’le mücadele için kurulan koalisyonun Suriye’deki en büyük askeri üssüne düzenlendi.”Green Village” (Yeşil Köy) adlı üsteki eğitim akademisinin vurulduğu İHA saldırısında ABD’nin müttefiki Suriye Demokratik Güçleri’nin en az 6 mensubu hayatını kaybetti.
ABD, 28 Ocak tarihli saldırıya hafta sonunda Suriye ve Irak’ta 85’ten fazla hedefe hava operasyonu düzenleyerek misillemede bulundu. İran Devrim Muhafızları Ordusu ve müttefiklerince kullanılan komuta merkezleri, istihbarat mevkileri ve silah depoları hedef alındı. Ancak asıl merak konusu söz konusu çatışmaların ABD ile İran arasında bir savaşa dönüşüp dönüşmeyeceği.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, Cumartesi günü yaptığı açıklamada ABD’nin doğrudan İran’daki hedeflere saldırıda bulunmasının da ihtimaller dahilinde olduğunu söyledi.
ABD üslerine yönelik saldırılardan İran’ı sorumlu tutsa da Tahran resmi açıklamalarda dahli olduğunu kesin bir dille reddediyor. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani 28 Ocak tarihli saldırı sonrası yaptığı açıklamada “İslam Cumhuriyeti bölgede çatışmanın yayılmasını istemiyor. Direniş gruplarının Filistin halkını desteklemek ya da kendi halklarını savunmak için aldıkları kararlarla da bir ilgisi bulunmuyor” dedi.
Kenani son açıklamasında da ABD’nin İran’ı hedef alması ihtimaline değinerek “İslam Cumhuriyeti saldırganları pişmanlığa uğratacak bir yanıt vermek için becerilerini kullanmakta tereddüt etmeyecektir” ifadelerini kullandı. İran’ın “becerilerinin ve gücünün” başkalarınca da görüldüğünü söyleyen Kenani “kötü bir eylemde bulunmadan önce 100 kez düşüneceklerini” söyledi.
Kenani, konuşmasında ABD’nin Irak, Suriye ve Yemen’deki üslerine düzenlenen saldırıları da “maceracı” ve “yasa dışı” olarak niteledi.
Peki Tahran’dan yapılan yalanlama açıklamaları gerçeği ne ölçüde yansıtıyor?
Alman düşünce kuruluşu Bilim ve Politika Vakfı uzmanlarından Hamidrıza Azizi, İran destekli milislerin attığı her adımı Tahran’ın kararlarıyla ilişkilendirmenin çok basit bir yaklaşım olacağını ifade ediyor.
İran’ın Irak’ta Kataib Hizbullah, Yemen’de Husiler, Lübnan’da Hizbullah gibi çok sayıda silahlı grubu desteklediğini belirten Hamidrıza Azizi “Tüm bunlar İsrail ve ABD’ye karşı direniş eksenini oluşturuyor” diyor.
Tahran’ın bu gruplara verdiği desteğin silah tedariğinden lojistik ve ekonomik yardımlara çok kapsamlı olduğunu belirten Azizi “Bu temelde ABD ve İsrail’e karşı saldırıları tırmandırma kararının İran’ın desteğiyle tüm bu gruplarca kolektif ve koordineli bir şekilde alındığı tespit edilebilir” diyor.
Azizi, münferit grupların taktik ve operatif düzlemde, bilhassa saldırı hedeflerini seçmek bakımından büyük bir özerkliğe sahip olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Bu bakımdan İran’ın ne ölçüde dahli olduğunu kestirmek çok güç.”
Berlin merkezli Ortadoğu ve Küresel Düzen Merkezi (CMEG) kurucusu ve İran uzmanı Ali Fethullah Nejad, Tahran’ın 28 Ocak tarihli saldırıyla ilgili enformasyona sahip olmamasının çok düşük bir ihtimal olduğunu ifade ediyor. Nejad İsviçre televizyonu SRF’e yaptığı açıklamada Ortadoğu’daki durumun İran açısından da oldukça tehlikeli olduğuna dikkat çekiyor.
İran’ın ABD ve İsrail ile doğrudan çatışmaya girmemeye dikkat ettiğini söyleyen Nejad buradan doğacak bir savaş Tahran’daki rejimin güvenliğini de tehlikeye sokar diyor ve ekliyor:
“Tahran’daki iktidar sahipleri bunun gayet farkında.”
Uluslararası Kriz Grubu (ICG) adlı düşünce kuruluşunun yeni bir araştırmasına göre bu bölgede İran da güçlü bir temsiliyete sahip ancak İran güçlerinin boyutlarını tahmin etmek bir hayli güç.
Araştırmaya göre Washington İran’ın Irak ve Suriye üzerinden bir doğu-batı koridoru açma çabası gütmesinden endişeli. İran’ın zaten bir hava koridoruna sahip olduğu, ancak bunu bir kara koridoruyla da desteklemek istediği tahmin ediliyor. Bu gerçekleşirse İran Lübnan Hizbullahı’na da silah temininde bulunabilecek.
ICG’nin analizine göre İran da ABD’nin kuzey-güney doğrultusunda, Türkiye’den Ürdün sınırına kadar olan bölgeyi kontrol etmesine engel olma niyetinde. Zira söz konusu koridor İran’ın bölgedeki müttefikleri ve vekilleriyle olan bağlantısını kesmiş olacak.
İran’ın ruhani ve siyasi lideri Ali Hamaney, arzularının ABD’nin bölgeden tamamen “sürülmesi” olduğunu ifade ediyor. Bilim ve Politika Vakfı’ndan Azizi, Gazze’deki savaşın bu bakımdan Tahran’a ABD üzerinde baskıyı artırmak için iyi bir fırsat sunduğunu söylüyor. Bölgedeki ABD hedeflerine saldırıların Washington’un İsrail üzerinde Hamas ile savaşı bir an evvel sonlandırma baskısı kurmasına neden olabileceğini ifade ediyor.
“Bunun bir sonucu olan İran ile müttefik olan gruplar arasında bir iş bölümü var” diyen Azizi sözlerine şöyle devam ediyor:
“Husi milisleri Kızıldeniz’de stres yaratma görevini üstlenirken Iraklı milisler Irak ve Doğu Suriye’de ABD’ye baskı uyguluyor.””
Ancak düzenlenen saldırılarda ABD’nin askeri kayıplar almamasına da dikkat edildiğini söyleyen Azizi “İran ve müttefikleri ABD’nin can kayıplarının Washington’un daha kararlı bir tepki vermesine neden olacağını biliyorlar. Tahran da Washington ile bir savaş istemiyor” diyor.