Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Konseyi Dönem Başkanı Polonya’nın Başbakanı Donald Tusk ile Külliye’de geçen hafta düzenledikleri basın toplantısında, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusuna değinerek,“Türkiye olarak AB üyeliğinin stratejik hedeflerimizden biri olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz” dedi.
Erdoğan “Avrupa Birliği güç ve irtifa kaybının önüne geçmek, hatta tersine çevirmek istiyorsa bunu ancak Türkiye’nin tam üyeliğiyle başarabilir” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı kimi zaman yaptığı konuşmalarda, “Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyelik hedefi Türkiye’nin stratejik hedefidir ve bu yönde gayretlerimiz kesintisizdir” der. Bu kez de görüşünü tekrarladığı gözleniyor.
AB’ye üyelik her dönemde Türkiye’nin stratejik hedefi olmuştur ve bu hedef doğrultusunda adımlar atmıştır. Öte yandan, giderek uzayan üyelik sürecine karşı kamuoyumuzda haklı bir güvensizlik ve umutsuzluk mevcuttur.
Erdoğan’ın son dönemde verdiği demeçlerden, Türkiye’nin üyelik müzakerelerini canlandırılmasını beklediği görülüyor. Ankara, AB’nin de stratejik ve vizyoner tutum benimsemesi gerektiğini düşünüyor. Avrupa güvenliğinin sadece birliğe üye ülkelerin meselesi olmadığını savunan Ankara, Avrupa güvenliğine dair tüm adımların Türkiye’yle birlikte planlanmasının, Avrupa’nın yeni güvenlik mimarisinde Ankara’nın da söz sahibi olması gerektiği görüşünde.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler, son yıllarda özellikle güvenlik ve savunma politikaları çerçevesinde yeni bir boyut kazanıyor. ABD Başkanı Trump’ın NATO’ya ilişkin belirsizlik yaratan beyanları ve Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarına yönelik eleştirileri, Ankara’nın güvenlik konularındaki duyarlılığını artırdığı görülüyor. Erdoğan’ın, Türkiye’nin NATO içindeki stratejik öneminden söz eden, Avrupa’nın savunma kapasitesinin yetersizliğini dile getiren açıklamaları da bu çerçevede değerlendirilmeli.
Avrupa güvenliği açısından stratejik öneme haiz Türkiye’nin, AB ile çeşitli konulardaki farklı yaklaşımları ilişkilerin daha sağlam zeminde yürümesini güçleştiriyor. Doğu Akdeniz, Suriye’deki gelişmeler ve göçmenler gibi konular Türkiye-AB ilişkilerinin güvenlik boyutunu daha duyarlı konuma getiriyor. Trump’ın Avrupa’ya yönelik tutumunun da Türkiye-AB ilişkilerini önümüzdeki süreçte nasıl etkileyebileceği sorusunu akla getiriyor.
Başta Almanya, AB’nin önde gelen ülkelerinin genel yaklaşımı, AB üyeliğine sıcak bakmadıkları ve bugüne kadar yeterli ölçüde iş birliği yapmadıkları Türkiye ile iş birliğinin daha güçlendirilmesi yönünde. Türkiye’nin bölgesindeki stratejik öneminin daha arttığını kabul eden bu ülkelerin, Ankara ile dış politika, güvenlik ve ekonomi alanlarında iş birliğini daha geliştirmeyi hedefledikleri görülüyor.
Bu çerçevede, 20-21 Mart’ta Brüksel’de düzenlenecek Avrupa Birliği Zirvesi’ne, İngiltere, Norveç gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye’nin de davet edildiği açıklandı. Zirveye Türkiye davet edilmiyordu. Toplantıda Ukrayna’ya destek ve Avrupa’nın savunma kapasitesinin güçlendirilmesi konularının da ele alınacağı anlaşılıyor.
Türkiye, son yıllarda AB’den uzaklaşmış bir ülke. Hatırlanacağı üzere, AB tarafından açıklanan tutum belgelerinde, Türkiye mültecileri barındırmaya devam etmesinden ötürü övülmekte. Türkiye’nin kilit öneme haiz bir ülke olduğu vurgulanmakta. Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir atmosferin ve Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinin AB açısından stratejik öneme haiz olduğu belirtilmekte. AB’nin ortak çıkar alanlarında birlikte çalışmaya hazır olduğu vurgulanmakta.
Avrupa Birliği, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel haklar konularında ise Türkiye’ye sert eleştiriler yöneltmekte, uyarılarda, taleplerde bulunmakta. Giderek dozu artan bu eleştiriler, AB ile ilişkilerin yokuş aşağı indiğinin göstergesi niteliğinde. 21 Kasım 2024 ‘te bu köşede yer alan “AB Türkiye Raporu 2024” başlıklı yazımızda, Avrupa Birliği’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun bu doğrultudaki Türkiye Raporu değerlendirilmişti. O tarihten bu yana ülkemizde özellikle iç politika açısından yaşanan gelişmeler dikkate alındığında, önümüzdeki süreçte Komisyon’un hazırlayacağı raporun da farklı olmayacağını gösteriyor.
Ancak son dönemdeki gelişmeleri göz önüne alan kimi çevreler, AB’nin güvenlik açısından yaşadığı sıkıntılara dikkat çekiyorlar. Ankara’nın arabulucu ve müttefik olarak öne çıkarıldığına ve Türkiye’nin Avrupa’nın içine alındığına işaret ediyorlar. Avrupa’nın, ABD’den bağımsız bir güvenlik yapısı oluşturmayı planladığı,”Avrupa Siyasi Topluluğu” olarak tanımlanan bu yapının “AB dışı ortaklarla birlikte çalışmayı önemli gördüğü”, bunun içinde Türkiye’nin de yer aldığını ifade eden bu çevreler, “İyi değerlendirebilirsek, AB’ye girebilecek kıvam ve kapasiteyi yakalamış bulunuyoruz. Müzakereleri tekrar açıp bu iş bitirelim diyebilecek kadar kendimizi kabul ettirebilmiş konumdayız. Türkiye’ye ihtiyaçları var. Avrupalılığımızı kabul etme noktasında gelebilirler” değerlendirmesinde bulunuyorlar. Ankara’nın da bu tür değerlendirmelere olumlu yaklaştığı görülüyor.
Ancak, Türkiye-AB ilişkilerine ilişkin böyle iyimser değerlendirmelerde bulunanlar olduğu gibi, sürece kuşkulu yaklaşanlar da var. Bu görüşte olanlar, Türkiye’nin AB üyeliğine çeşitli nedenlerle sıcak bakmayan üyelerin etkisindeki Avrupa Konseyi’nin yeşil ışık yakmaması halinde AB ile müzakerelerin başlamayacağını ve salt güvenlik gerekçeleriyle Türkiye’nin üyeliğe kabul edilmeyeceğini ifade ediyorlar. Bu görüşte olanlar,”… Şayet kurulabilirse, bağımsız bir Avrupa Ordusuna Türkiye’nin asker katkısı karşılığında vize, göçmenler vs. konularında bazı iyileştirmeler sağlanabilir. Ayrıca Türkiye’ye ‘Düşünce Ortaklığı’ gibi bir sıfat verilebilir. İktidarını sürdürme kararlılığında görünen Erdoğan belki böyle bir formülü kabul edebilir” değerlendirmesinde bulunuyorlar.
Gelinen aşamada, Avrupa’nın her ne kadar ihtiyacı olsa da, Türkiye’ye tam üyelik için kapıyı açacağına pek ihtimal verilmemekte. AB’nin tercihinin dış politika, ekonomi ve güvenlik konularında Türkiye ile ilişkileri geliştirme yönünde olacağı değerlendirilmekte. Türkiye’yi tam üye yapmadan, Türkiye’nin stratejik önemi ve Avrupa güvenliğine olası katkıları göz önüne alınarak, birliğe bir şekilde entegre edilmesi konusunda bir arayışın mevcut olduğu görülüyor. Bu amaçla çeşitli senaryolar üzerinde tartışıldığı söyleniyor. Arayış ve süreç devam ediyor. Bu arayışın Avrupa’yı hangi noktaya getireceği gelişmelerin seyrine göre belli olacak. Türkiye’nin de bu sürecin içinde aktif olarak yer aldığı gözleniyor..
Bu süreçten de istifade ederek Ankara’nın AB ile müzakerelerin canlandırılması konusuna ağırlık vermesi öngörülüyor. Bu çerçevede “Kopenhag Kriterleri”nde ifadesini bulan Avrupa değerlerini Ankara’nın sahiplendiğinin dillendirilmesi önemli. Bu çerçevede, Komisyon raporlarında belirtilen eleştirileri de dikkate alarak Ankara’nın adımlar atması, henüz yerine getirilmeyen AB normlarına uyulması müzakerelerin canlandırılmasına yardımcı olabilir. Bu tür raporlarda yer alan eleştirilerin benzerlerinin ülkemizde de yapıldığı göz ardı edilmemeli.
Öz eleştirel bir yaklaşımla bu raporlarda yer alan görüşlerin değerlendirilerek gerekli adımların atılması, müzakerelerin canlandırılmasının yanı sıra iç kamuoyunda da olumlu yansımaları olacağı göz ardı edilmemeli. Bu yönde atılacak adımlar, iç cephenin güçlenmesi ve devam eden “çözüm süreci” dahil, çeşitli açılardan iç politikada bir rahatlamaya, istikrara yol açacaktır. Böyle bir gelişme dış yatırımları da özendirecektir. AB üyeliği stratejik hedefine daha yaklaştıracaktır.
Türkiye’nin AB üyeliğini stratejik hedef olarak gören Erdoğan’ın bu hedefi doğrultusunda kaydedilecek olumlu gelişmelerin ve Türkiye’nin Avrupa güvenliğine katkılarının etkilerinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de görülebileceği hatırda tutulmalı.
Fotoğraf: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, eski Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’le.
İlgili yazı: