Türkiye, Rusya ve Almanya’nın hak iddia ettiği ünlü Truva (Troya) Hazineleri’nin bir bölümü daha Moskova’da sergilendi.
Truva kazılarının 150. yıl dönümü nedeniyle açılan Puşkin Müzesi’nde açılan sergide Truva altınları yer alıyor.
Alman arkeolog Heinrich Schliemann 1873 yılında hazineyi Türkiye’den önce Yunanistan’a, daha sonra da Almanya’ya kaçırmıştı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra eserlerin bazısına Kızıl Ordu el koyarak Moskova’ya getirmişti. Truva Hazineleri, Çanakkale’ye 30 kilometre uzaktaki Truva Antik Kenti’nde 1873 yılında bulunmuştu.
Türkiye gibi Almanya’nın da hak iddia ettiği Truva Hazineleri’ni Rusya “savaş ganimeti” kabul ediyor ve kendi “mülkü” görüyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’nin el koyduğu tarihi eserler zaman zaman tartışma ve polemik konusu oluyor. Rus basınının iddiasına göre, Alman Başbakanı Angela Merkel, 2013 yılındaki St. Petersburg ziyareti sırasında, Truva Hazineleri’nin bir bölümünün de sergilendiği ünlü Ermitaj Müzesi’ni bu nedenle ziyaret etmeme kararı aldı ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ricasıyla son anda fikir değiştirdi.
Putin ziyaret sonrası yaptığı açıklamayla hem Almanya’ya hem de Türkiye’ye şu mesajı verdi:
“Geçmişten bize kalan birçok hassas sorun var. Oysa herhangi bir vatandaş için yeri değiştirilen değerleri Almanya’da, St. Petersburg ya da Moskova’da ya da Türkiye’de görmesi ne fark eder ki? Belki böylece Türkler ya da Almanlar Schliemann’ın bulduklarını talep etmeyecek. Biz de kimseden Rusya’dan çıkarılan iadesini talep etmeyeceğiz. Bu taleplerle ilgili endişeler olmazsa, belki bu durumda bazıları bugün bodrumlarda sakladığı bu eserleri gün ışına çıkarır ve topluma, halka gösterir. İnsanlar sevinir ve bu da hepimizi birleştirir.”
2012 yılında da dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Mehmet Gücük, hazinelerin iadesini istemişti. O tarihlerde St. Petersburg’daki Ermitaj Müzesi Müdürü Mihail Piotorovski, Türkiye’nin dünya müzelerinden kendisine ait tarihi eserleri talep etmesini eleştirerek, “Bugün dünyanın bütün müzelerinden şunu verin, bunu verin diye taleplerde bulunuyorlar. İngiliz müzeleri, Alman müzeleri bu taleplerden bıktı. Üstelik bunlar eski çağlarla ilgili eserler, günümüz Türkiye’si ile hiçbir ilişkisi yok” demişti.
Hazineye ait değişik parçalar şu anda dünyadaki 40 farklı müzede sergileniyor. Truva’nın 24 altınlık bir parçası 2012 yılında ABD’deki Penn Müzesi ile işbirliği kapsamında Türkiye’ye iade edilmişti.
Kimdir?
Heinrich Schliemann, (6 Ocak 1822-26 Aralık 1890), Alman tüccar ve amatör arkeolog.
Schliemann İliada’yı iyice okuyup inceledikten sonra, Homeros’un anlattığı Troia’nın yani İlios kentinin, Çanakkale Boğazı’nın (Hellespont) güneyinde yer alan, 100×250 metre boyutlarındaki Hisarlık Tepesi’nde aranması gerektiğine inanmıştı. Bu ören yeri, Ege kıyılarında yaklaşık 6 km, Çanakkale Boğazı kıyısından ise 4.5 km. uzaklıkta, stratejik açıdan önemli bir noktada, Skamander (Karamenderes) ve Simoeis (Dümrek) vadileri arasında uzanan kireç taşı bir yükseltinin ucundadır. 1863-1865 yılları arasında Troia’da küçük kazılar yapan Frank Calvert, daha önceden Hisarlık Tepesi’nin bir höyük olarak meydana geldiğinin farkına varmıştır.
Büyük çaptaki ilk kazılar (1870 yılındaki sondajlardan sonra) 1871-1874 yılları arasında, dokuz çalışma döneminde tamamlanmıştır. Bu kazılar 1890’a kadar, bu uğurda servetin büyük bir bölümünü harcayan Schliemann başkanlığında yapılmıştır. Troia II dönemini İliada’daki Troia olarak kabul eder ve bu dönem tabakaları arasında ünlü Priamos Hazinesi’ni bulur. Schliemann 1873’te Truva hazineleri bulmuş ve yurt dışına kaçırmıştır. Schliemann’ın ölümünden sonra, çalışma arkadaşı ve mimar Wilhelm Dörpfeld kazı başkanlığını 1893 ve 1894 yıllarında üstlenerek, çalışmaları geçici bir sonuca ulaştırmıştır.1876 yılında eşi Sophie ile birlikte Yunanistan’da Mikonoslulardan kalma Kral Agamemnon’un Maskesini buldular.
Schliemann Troya’dan kaçırdığı hazineleri ölümünden önce Berlin Ulusal Müzesi’ne bağışladı. II. Dünya Savaşı sonrasında Ruslar bu hazineleri de ele geçirdi ve ülkelerine götürdü.
Schliemann’ın dil öğrenme yetisi akıllara durgunluk verecek bir yetiydi. Hiç bilmediği bir dili tam altı haftada konuşacak ve yazacak kadar öğrenir, sonra bir başkasına geçerek, ilk öğrendiği dili de ilerletme fırsatı bulurdu. Böylece Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, İngilizce, Felemenkçe ve Rusçayı öğrendi. Bu dillerden her biri ile mektuplar, giderek eserler yazmıştır. Kırım savaşı sırasında çok para kazanır, bu arada Lehçe ve İsveççe de öğrenir. 1856’dan sonra ölü dillere de merak sarar ve ikisi birden olmak üzere eski ve yeni Yunancayı kısa bir zamanda öğrenir. İki yıl sonra ticareti bırakır, Latince öğrenmeye koyulur. Dil bilgilerini tamamlamıştır böylece. 1858’de bir Akdeniz yolcuğuna çıkar, Mısır’da kalıp orada Arapça da öğrenir, bir dünya turu yapar, Paris’te yerleşir ve Çin ve Japonya üzerine Fransızca bir kitap yazar. (Vikipedi)
Fuad Safarov, Moskova