Dr. Turgut Tuncel
2 Ocak’ta başlayan ve çok kısa bir sürede büyük çaplı şiddet olaylarının yaşanması ile devam eden Kazakistan’daki olaylar bir hafta sonrasında durulmuşa benziyor. Bunun yanında, bu bir hafta içerisinde Kazakistan’da yaşananların nasıl anlamlandırılabileceği, olayların arkasındaki aktörlerin kimler olduğu, sonuçta kimin kazanıp kim kaybettiği gibi pek çok konu tartışılmaya devam ediyor. Tartışılan konulardan bir tanesi de Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün (KGAÖ), Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in talebiyle Kazakistan’a 4000’e yakın asker göndermesi.
KGAÖ’nün Kazakistan’a barış gücü askerleri göndermesi ile ilgili akla gelen pek çok soru söz konusu. Bunlardan biri, polis teşkilatının yanında, 70.000 civarında asker ve milisten oluşan silahlı kuvvetlere sahip Kazakistan’ın gerçekten de KGAÖ’nün askeri yardımına ihtiyacı olup olmadığı. Bunun yanında, KGAÖ barış gücünün Kazakistan’a girişinin olası sonuçları da tartışmaları alevlendiren bir diğer husus. Barış gücüne komuta eden Rus General Andrey Serdyukov’un, birliklerin Kazakistan’da istikrar sağlanana kadar kalacaklarına dair 9 Ocak’ta yaptığı açıklama [1] bu çerçevedeki tartışmalar için önemli olabilecek bir ifade.
KGAÖ’nün Kazakistan’daki müdahalesiyle ilgili olarak, önemli bir gelişme 10 Ocak’ta KGAÖ üyesi ülkelerin liderleri ve örgütün genel sekreterinin katılımıyla çevrimiçi gerçekleştirilen olağanüstü toplantıydı. [2] Toplantıya katılan liderlerin ağız birliği yapmışçasına, Kazakistan’daki olayların dış güçlerle bağlantılı bir tertip olduğunu iddia etmeleri toplantıya dair en dikkat çekici hususlardan biriydi. Liderler, aralarında halktan masum ve barışçı kişiler olsa da, olaylara karışanların ekseriyetinin uluslararası teröristler, dinci fanatikler ve suçlulardan oluştuğunu ve bunların dış bağlantılı bir merkez tarafından idare edildiklerini, yani Kazakistan’da söz konusu olan şeyin dış kaynaklı bir operasyon olduğunu iddia ettiler. Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko, Kazakistan’daki olayların daha önceki yıllarda Yugoslavya, Irak, Suriye, Ukrayna, Afganistan ve en son Belarus’ta patlak veren olaylar ile aynı silsilenin parçası olduğunu ve önceki bu olayların müsebbiplerinin Kazakistan’daki isyanı da tezgâhladıklarını söyledi. Lukaşenko’nun bu listeye 2018 yılında Ermenistan’da yaşanan ‘Kadife Devrim’i eklememesi ise büyük ihtimalle, KGAÖ’nün dönem başkanı olarak toplantıya başkanlık eden, ‘Kadife Devrim’in lideri Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ı kırmamak içindi. Lukaşenko’nun sözlerine katıldığını ifade eden Rusya Devlet Başkanı Putin de Ukrayna’daki 2014 EuroMaidan olaylarına atıf yapmaktan geri durmadı.
‘Dış güçlerin oyunu’ iddiası çerçevesinde Putin, dış güçlerin ülkelerin iç işlerine müdahale etmekten vazgeçmediğini ve Kazakistan’daki olayların eski Sovyet ülkelerindeki benzeri olayların sonuncusu olmayacağını söyleyerek geleceğe dair bir kehanette bulundu. Bundan sonra, KGAÖ ülkelerinde ‘renkli devrimlere’ geçit verilmeyeceğini sözlerine ekleyerek, ‘dış güçlere’ bir nevi meydan okudu. Bundan daha çarpıcı olanı ise Putin’in, Kazakistan örneğinin, bundan sonra ‘renkli devrim’ girişiminde bulunacakların karşılarında yalnızca devirmek istedikleri hükümetleri değil, KGAÖ’yü de bulacaklarını gösterdiğini eklemesiydi.
Liderler, ‘enformasyon savaşı’ hakkında da önemli olabilecek sözler sarf ettiler. İnternet çağında enformasyon alanında daha sıkı bir iş birliğine ihtiyaç olduğuna, ortak bir enformasyon alanı oluşturulmasının gerekliliğine ve internet güvenliğinin sağlanmasının zorunluluğuna dair görüşler ifade edildi. Liderlerin internet güvenliği derken internet üzerinde daha sıkı bir kontrol gibi bir güvenlik tedbirini mi kastettikleri akla takılan bir soru oldu.
Sonuç olarak toplantıda KGAÖ üyesi ülkelerinin liderlerinin daha önce de kendilerinden çokça duyduğumuz ‘dış mihraklar,’ ‘iç mihraklar,’ ‘renkli devrimler,’ kavramlarıyla bezeli güvenlikçi politikaları ön çıkaran yaklaşımlarına şahit olduk. Bu anlamıyla toplantı bize çok da yeni bir şey göstermedi.
Buna rağmen, Putin’in yukarıda değinilen, bundan sonra ‘renkli devrim’ girişimlerinin karşısında KGAÖ’yü bulacağına dair sözlerinin üzerinde durmak yerinde olabilir. Öyle ki, bu sözler KGAÖ Barış Gücü Kuvveti’nin fiilen bir tür bölgesel ‘çevik kuvvet’e dönüştürülme ihtimaline işaret ediyor. Kazakistan’daki olaylar ve KGAÖ müdahalesi böyle bir olasılığa kapı aralamış olabilir. Eski Sovyet coğrafyasında, ‘renkli devrimler’ bir olgu olsa da, ortaya çıkabilecek her türlü toplumsal muhalefetin ‘renkli devrim’ ile bağlantılandırılması olasılığı düşünüldüğünde, KGAÖ’nün bir ‘polis gücü’ne dönüşmesi, eski Sovyet coğrafyasındaki demokratik siyaset açısından oldukça olumsuz bir sonuç olacaktır.
Son olarak, KGAÖ’nün Kazakistan’daki müdahalesinden bir başarı öyküsü çıkarmak peşinde olduğunun da belirtilmesinde fayda olacak. Toplantıda Putin, KGAÖ’nün çok hızlı bir şekilde hareket ederek, bir gün içerisinde Kazakistan’a asker göndermeye başlamasını ve bundan hemen sonra olayların kontrol altına alınmasını, örgütün operasyonel kapasite ve yeterliliklerinin ispatı olarak sundu. Putin’in KGAÖ’nün Kazakistan’daki müdahalesini, daha önce hiçbir kayda değer operasyon yürütmemiş örgütün kabiliyetini kanıtı olarak öne sürmesi, bir yandan kriz durumlarında çoğu zaman ‘kaygılarını ifade etmenin’ ötesinde somut bir adım atamayan AB, ABD ve NATO gibi batılı aktörlere bir gönderme olabilecekken, aynı zamanda yine bunlara karşı bir gözdağı olarak düşünülebilir.
[1] https://tass.com/russia/1385253
[2] http://kremlin.ru/events/president/news/67568
Fotoğraf: kremlin.ru