Hasan Erçakıca
KKTC ve Türkiye, Halil Falyalı cinayeti ile sallandı ve sallanmaya devam ediyor. Kimilerine göre Halil Falyalı’nın öldürülmesi Gine açıklarında kokainle yakalanan Türk gemisi ile ilgilidir. Kimisine göre bu cinayetin nedeni, KKTC’de değil, daha geniş bir alanda pazarlanan uyuşturucu için verilen “pazar kavgası”dır.
Popülarite peşindeki yeni zaman gazetecileri de bu işin peşine düştü. Herkes duyduğunu, bire bin katarak yazıyor veya anlatıyor. Nasılsa doğru, hiçbir zaman öğrenilemeyecek ve kimse mahcup olmayacak.
Elbette Kıbrıs’ta yaşayanlar olarak bizim daha çok duyduklarımız ve hatta gördüklerimiz var…
Ama endişelerimiz de var: Güçlü kamu otoritesi, bu olayı aydınlatmak için samimi olarak çalışacak mı? Yoksa birkaç göstermelik hareketten sonra bu cinayet de daha öncekiler cinayet gibi “faili meçhuller” dosyasına mı atılacak?
Çok daha önemli bir soru ise şu olmalıdır: Falyalı’nın yerine gelecek olan, gideni aratacak mı; aratmayacak mı?
Kıbrıslı gazetecilerden bazıları yazıyorlar zaten: Burada her şey “bizden” olmalıdır, diyorlar. Mafya bile Kıbrıslı Türklerden olmalı. Kıbrıslı Türkler, yumuşak insanlardır. Kızdıklarına sövüp sayıp tatmin olurlar. Daha ileri gitmeleri gerekirse kızdıklarının kendisini değil, arabasını kurşunlatırlar. Mafya babası sizden olursa ona ulaşacak bir akrabasını, arkadaşını bulmanız ve “torpil talep etmeniz” de mümkündür tabii… Af diler, işi savuşturursunuz!
Peki ama, olayları perde gerisinden yöneten, köyüne gidip çocukluk arkadaşlarına hava atmak ihtiyacı olmayan, yoksullara az-çok yardım yapıp halkı tarafından sevildiği duygusunu yaşamak gibi bir keyif peşinde koşmayan biri başımıza “mafya babası” olarak atanırsa ne yapacağız?
Sorumlu “biz” değiliz
Kıbrıslı Türkler tarafından bakılınca olayın önemi yukarıda anlatmaya çalıştıklarımda gizlidir. Yoksa KKTC’yi uyuşturucu trafiğinin merkezi haline getiren biz değiliz. Belki itiraz etmemekle suçlanabiliriz ama etsek de etkili olacak değildik. Girne’nin orta yerinde izinsiz olarak inşa edilen marinaya itiraz eden Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri subayları bile dikkate alınmazken bizi dinleyen mi olacaktı? Kolombiya veya Venezuela ile de herhangi bir ilişkimiz yoktur. Limanlarımıza gemiler dolusu muz gelmiyor.
Ne bu cinayeti tam anlamı ile sorgulayabiliriz; ne de uyuşturucu trafiğini durdurabiliriz. Bu işler bizi de “bizimkileri” de aşıyor… Zaten KKTC polisi, ulaşabileceği bulgulara başarı ile ulaşmış görünüyor. Saldırıda kullanılan araç saptanmış ve aracın adına kayıtlı olduğu kişi tutuklanmıştır. Gerekli bilgiler Türkiye emniyet güçleri ile paylaşılmıştır. KKTC Polis Genel Müdürlüğünün, bu cinayetin aydınlatılması için Türkiye Emniyet Genel Müdürlüğü ile bile “daha ileri iş birliği” yapabileceğini sanmıyorum. Gine açıklarında kokain dolu yakalanan Türk teknesine ilişkin bilgiler bize MOSSAD tarafından mı; yoksa CIA tarafından mı aktarılacak? Kalaşnikofların izini sürebilmek amacıyla KGB ile iş birliği yapma kapasitemiz de yok!
Biz kendi topraklarımızda izinsiz olarak inşa edilen marinanın hesabını sormaktan bile acizken Kalaşnikoflar ile etrafa kurşun saçan katilleri mi bulacağız?
Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar, “Bizim de halkımızın da beklentisi sorumluların bulunmasıdır” demiş. Biz talep eden taraftayız ne “bekliyoruz!”
Ne olur Türkiye halkı da anlasın artık: Burada olup bitenden “biz” sorumlu değiliz! Bize sadece, “egemenlik isteğini dillendirme” görevi verilmiştir; onu da her fırsatta ifa ediyoruz işte.
Korkumuzu da anlayın lütfen. Yalvarmak işe yarayacaksa da yalvarıyoruz işte: Ne olur; gidenin yerine, onu aratacak birini atamayın!
Fotoğraf: Halil Falyalı’nın sahibi olduğu Marina Kayrenia.