Sinema tarihinin en etkileyici politik taşlamalarından biri olan Büyük Diktatör (The Great Dictator) filminin ilk gösteriminden bu yana tam 85 yıl geçti.
Charlie Chaplin’in hem yönetmenliğini hem senaryosunu hem de başrolünü üstlendiği, cesaretiyle olduğu kadar insancıl mesajıyla da ölümsüzleşmiş bir başyapıt olan film, II. Dünya Savaşı henüz başlamışken, Adolf Hitler’in Avrupa’yı karanlığa sürüklediği dönemde çekildi. “Şarlo” karakteriyle büyük üne kavuşan Chaplin, o yıllarda Hollywood’un en güçlü isimlerinden biri olsa da Nazileri açıkça hedef alan filmi çekerek büyük bir risk almıştı.
Filmde iki ana karakter var: Tomania adlı hayali bir ülkede yaşayan acemi Yahudi berber ve ona tıpatıp benzeyen Adenoid Hynkel. Bu ikili üzerinden Chaplin, Hitler’in ve kısmen İtalyan diktatör Benito Mussolini’ni despotik yönetimini hicveder; propaganda, zulüm ve savaş çılgınlığını alaya alır, insanlığın vicdanına seslenir.
“Büyük Diktatör” aynı zamanda Chaplin’in ilk tam sesli filmidir. Daha önce sessiz sinemanın ustası olan sanatçı, bu filmle birlikte kelimeleri güçlü bir silaha dönüştürür.
Filmin unutulmaz final sahnelerinden biri, diktatör sanılan berberin halka seslenişi, sinema tarihine geçen en etkileyici barış çağrılarındandır. Chaplin bu sahnede, karakterin maskesini indirip konuşur:
“Üzgünüm ama ben imparator olmak istemiyorum… Ben kimseyi yönetmek ya da fethetmek istemem. Herkesin birbirine yardım etmesini isterim. Yahudi, Hristiyan, siyahi ya da beyaz fark etmez…”
Film, Amerika’da 15 Ekim 1940 tarihinde vizyona girdiğinde büyük yankı uyandırdı. Bir yandan “savaş çığırtkanlığı” yapmakla eleştirildi, diğer yandan totalitarizme karşı cesur duruşuyla alkışlandı. Nazi Almanya’sı ve faşist İtalya’da ise hemen yasaklandı.
Chaplin ise, daha sonra yaptığı açıklamada, “Eğer Hitler’in gerçek yüzünü bilseydim, ‘Büyük Diktatör’ü asla yapamazdım. Çünkü bu kadar büyük bir acının üzerine gülmek kolay değil” demişti.
Filmin finalinde yer alan meşhur konuşma sahnesi, sinema tarihinin en dokunaklı anlarından biridir. Berberin ağzından dökülen şu cümleler, Chaplin’in tüm insanlığa mesajı gibidir:
“Çok düşünür, az hisseder olduk. Teknolojimiz bolluk sağladı ama bizi yoksul bıraktı. Daha fazla makineye sahibiz ama daha az insancıl olduk.”
Chaplin, filmde Hitler’in hem fiziksel görüntüsünü hem de ideolojik söylemiyle dalga geçerek diktatörlüğün saçmalığını gözler önüne sermek istedi. Hynkel karakteri, Nazi Almanya’sına göndermelerle dolu sahnelerde karikatürize edilirken, seyirciye kahkaha attırdı ama aynı zamanda derin bir utanç duygusu yaşattı. Eleştirmenler, Chaplin’in sanatla siyaseti birleştirme cesaretini “sinema tarihinin en asil başkaldırısı” olarak tanımladı.
“Büyük Diktatör” günümüzde hem sanatsal hem de ahlaki cesaretiyle hâlâ güncelliğini koruyor. Film, baskıya karşı mizahın, nefret karşısında insanlığın sesi olabileceğini gösteriyor. Chaplin’in ustalığı, yalnızca güldürmekte değil, güldürürken düşündürmekte yatıyor.
Chaplin’in “Gülmek, tiranların korkulu rüyasıdır” ise sözü ise filmin gösterime girmesinden 85 yıl sonra bile güncelliğini koruyor.
Hitler seyretti mi?
Film çıkar çıkmaz Almanya’da hemen yasaklansa da, Hitler’in merak duygusuna yenik düşerek “Büyük Diktatör”ü, hem de iki kez gizlice seyrettiği yolunda söylentiler bulunuyor.
Bu iddia büyük ölçüde Amerikan ve İngiliz istihbarat kaynaklarına dayanıyor ama biyografi yazarı David Robinson da, 1985 tarihli “Chaplin: His Life and Art” kitabında, “Hitler’in filmi iki kez izlediği söylentisinin kaynağı, Joseph Goebbels’in özel arşivleri. Goebbels’in sekreteri, Führer’in filmi dikkatle seyrettiğini ve sonrasında hiçbir yorum yapmadığını anlatmıştı” diye yazdı.
Fotoğraf: fanwithamovieyammer.wordpress.com
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:
