Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Kimliğin sınır aşan politik yükü

Metin Duyar
Son güncelleme: 13 Eylül 2025 17:10
Metin Duyar
Paylaş
Paylaş

Uluslararası ilişkilerde devletlerin dış politikaları ile bireylerin gündelik yaşam deneyimleri arasında çoğu zaman doğrudan bir bağ kurulmaz.

Ancak İsrail söz konusu olduğunda bu bağın özellikle keskin ve gözle görülür bir biçimde ortaya çıktığı daha görünür oluyor. İsrail vatandaşları, kendi ülkelerinde olduğu kadar ülke dışında da adeta sürekli bir politik yükün taşıyıcılarıdır. Tel Aviv’den Paris’e, Kudüs’ten New York’a uzanan gündelik yolculuklarda İsrail vatandaşı olmak, yalnızca bir pasaport göstermekten ibaret değildir; aynı zamanda protestoların, sloganların ve hedef haline gelmenin ağırlığını sırtında taşımak anlamına gelir.

Bu durumun en görünür göstergesi, İsrailli turistin veya iş insanının yurt dışında karşılaştığı protestolardır. Birçok ülkede İsrail karşıtı gösterilerin önemli bölümü Gazze meselesi üzerinden şekillenmekte, Filistin’le dayanışma pratikleri çeşitli kamusal alanlarda sergilenmektedir. Ne var ki bu protestolar çoğu zaman İsrail devletinin resmi politikaları ile sıradan yurttaşları birbirinden ayırmamakta, İsrailli olma halini bütünüyle politik bir hedef haline getirmektedir. Böylece turistik bir meydanda yürümek, bir kafede kahve içmek veya yalnızca günlük alışveriş yapmak bile İsrail vatandaşları için protestosuz bir deneyim olmaktan çıkmaktadır.

Aslında bu olgunun kökleri İsrail iç siyasetine de uzanır. Ülke içerisinde demokrasi kültürünün en canlı tezahürlerinden biri olan kitlesel protesto geleneği, yıllardır toplumsal tartışmaların ayrılmaz bir parçasıdır. Son yıllarda yargı reformu ve Netanyahu hükümetine karşı yüz binlerce kişinin sokağa dökülmesi, İsrail’in “protesto toplumu” kimliğini daha da pekiştirmiştir. Burada protesto, İsrail toplumunun iç dinamiklerinin bir parçası olmanın ötesine geçerek, yurt dışında da vatandaşlarını takip eden bir kimlik unsuruna dönüşmüştür.

Dolayısıyla İsrailli olma halinin küresel boyutu iki yönlü baskı üretmektedir: Bir yandan ülke içinde sürekli politik mobilizasyon, diğer yandan ülke dışında küreselleşmiş protesto kültürünün hedefi olma hali. Böylece İsrail vatandaşı olmak, sadece ulusal sınırlar içerisinde değil, uluslararası arenada da “sürekli protestolarla karşılaşmak”la bağlantılıdır. Bu makale, söz konusu fenomeni tarihsel, sosyolojik ve siyasal açılardan irdeleyerek İsrail vatandaşlarının neden ve nasıl küresel protesto kültürünün merkezinde kaldığını ortaya koymayı amaçlamaktadır.

Tarihsel Arka Plan: İsrail ve Küresel Protesto Dalgaları

İsrail’in 1948’deki kuruluşundan bu yana uluslararası politikada yarattığı yankı, yalnızca diplomatik arenayla sınırlı kalmamış, aynı zamanda küresel protesto hareketlerinin de başlıca referans noktalarından biri olmuştur. Devletin doğuşu, Filistinlilerin zorunlu göçüyle (Nakba) birlikte, çok kısa sürede dünya kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açmıştır. Özellikle Arap dünyasında yükselen tepkiler, yalnızca devletlerarası düzeyde değil, toplumsal zeminde de kendini göstermiştir. Bu süreç, İsrailli olma halinin daha kuruluş yıllarından itibaren protesto ve muhalefetle özdeşleşmesinin ilk adımı olmuştur.

1967 Altı Gün Savaşı, İsrail’in uluslararası alandaki imajında belirleyici bir önemli bir dönüm noktası olmuştur. Batı Şeria, Gazze, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri’nin işgali, dünya genelinde geniş kapsamlı protestolara sahne olmuştur. Bu tarihten itibaren İsrail karşıtı gösteriler yalnızca bölgesel değil küresel bir boyut kazanmış; Avrupa’dan Amerika’ya, Asya’dan Afrika’ya kadar pek çok şehirde İsrail politikalarını hedef alan kitlesel yürüyüşler gerçekleşmiştir. Bu dönemde İsrail vatandaşı olmak, turistik ya da akademik amaçlarla seyahat eden bireyler için dahi politik bir etiket taşımaya başlamıştır.

1973 Yom Kippur Savaşı ve ardından gelen Lübnan iç savaşı döneminde İsrail’in bölgesel rolü yeniden sorgulanmış, 1982’deki Lübnan müdahalesiyle birlikte dünya çapında yeni bir protesto dalgası doğmuştur. Özellikle Sabra ve Şatilla katliamı sonrasında Tel Aviv’de yüz binlerce kişinin hükümeti protesto etmesi, içerideki demokratik mobilizasyon ile dışarıdaki uluslararası protesto dalgalarının paralel seyredebileceğini göstermiştir. Bu tarihten itibaren İsrail, kendi sınırları içinde olduğu kadar dışında da kitlesel gösterilerin sürekli hedefi haline gelmiştir.

1990’lı yıllarda Oslo Barış Süreci kısa süreliğine umut yaratmış olsa da, barışın başarısızlığı ve 2000’de başlayan İkinci İntifada, İsrail karşıtı gösterilerin dünya genelinde yeniden yoğunlaşmasına yol açmıştır. Avrupa şehirlerinde, özellikle de Londra, Paris ve Berlin’de yapılan protestolar, İsrail politikalarının küresel sivil toplum tarafından nasıl sürekli takip edildiğini ve tepkiye dönüştürüldüğünü göstermektedir.

2008’den itibaren Gazze’ye yönelik operasyonlar (“Dökme Kurşun” 2008-2009, “Koruyucu Hat” 2014 vb.), İsrail vatandaşlarının yurt dışında doğrudan hedef alınmasına zemin hazırlamıştır. Üniversitelerdeki boykot hareketleri (BDS–Boycott, Divestment, Sanctions) ve sokak gösterileri, İsrailli akademisyenlerin, sanatçıların ve sporcuların uluslararası alanda yoğun protestolarla karşılaşmasına neden olmuştur. Böylece İsrailli olma hali, yalnızca devletin resmi politikalarıyla değil, küresel protesto dalgalarının da merkezinde konumlanmıştır.

Bugün gelinen noktada tarihsel birikim, İsrail vatandaşlarının yurt dışındaki varlıklarının çoğu zaman politik bir simge olarak okunmasına yol açmaktadır. Bir başka deyişle, İsrail devletinin kuruluşundan itibaren süregelen savaşlar, işgaller ve barış girişimlerinin başarısızlığı, küresel protesto kültürünün kalıcı bir zemine oturmasına neden olmuştur. İsrail vatandaşı olmak artık yalnızca bir milliyet değil, aynı zamanda küresel düzeyde tartışma, tepki ve protestonun simgesi haline gelmiş bir kimliktir.

Küresel Algı ve Turist Kimliği: Yurt dışında İsrailli Olmak

Küresel ölçekte ulus-devlet kimliklerinin bireyler üzerinde yarattığı en somut etkilerden biri, yurt dışına çıkıldığında karşılaşılan algı farklılıklarıdır. İsrail vatandaşları için bu durum, başka hiçbir milliyetin deneyimlemediği ölçüde keskin ve çoğu zaman rahatsız edici bir nitelik taşımaktadır. Çünkü İsrail pasaportu yalnızca sınır kontrolünde kimlik belirlemekle kalmaz; aynı zamanda bireyin nereye giderse gitsin politik bir bagaj taşımasına yol açar.

Sokakta yürüyen, bir kafede oturan veya turistik bir alanda fotoğraf çeken İsrail vatandaşları, çoğu zaman kendi kişisel niyetlerinden bağımsız biçimde bir devletin resmi politikalarının temsilcisi gibi algılanmaktadır. Bu algı, özellikle Gazze’deki çatışmaların yoğunlaştığı dönemlerde daha görünür hale gelir. Örneğin Avrupa’daki büyük şehirlerde Filistin yanlısı gösterilerin aniden turistik alanlara yayılması, İsrailli turistin yalnızca varlığıyla bile bir protestonun hedefi olmasına neden olabilir. Bir başka ifadeyle, İsrailli olma hali kamusal alanda “politik özne” statüsüne indirgenmekte, turistik niyet veya bireysel kimlik geri plana atılmaktadır.

Sosyolojik açıdan bu durum, “kimliğin aşırı politikleşmesi” olarak tanımlanabilir. İsrail vatandaşı olmak, yurt dışında kültürel, akademik ya da ticari bir kimlik taşımaktan ziyade politik bir etiket gibi okunur. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, İsrail vatandaşlarının bulundukları konumları paylaşmaları bile protesto çağrılarını tetikleyebilir. Bu nedenle İsrail vatandaşları için yurt dışında görünür olmak, çoğu zaman güvenlik risklerini ve hedef olma ihtimalini beraberinde getirir.

Bir diğer boyut, İsrail vatandaşlarının kendi deneyimlerini nasıl algıladıklarıdır. Birçok İsrailli turist, Avrupa’da ya da Amerika’da günlük yaşamın sessizliğini, polis barikatı veya slogan duymadan yürüyebilmenin “garip bir özgürlük” olduğunu dile getirmektedir. Çünkü ülke içindeki sürekli protesto atmosferinden gelen birey için, protestosuz bir sokak dahi yabancı bir deneyimdir. Ancak bu özgürlük hissi, genellikle kısa ömürlüdür. Zira İsrail vatandaşları çoğunlukla kaldıkları otel önünde, bulundukları konser salonunda ya da bir üniversite kampüsünde protesto afişleriyle karşılaşmaktadır.

Bu noktada, İsrailli olma halinin küresel turizm deneyimi üzerinde yarattığı baskıdan söz etmek mümkündür. Turistlik, normalde kültürel etkileşim, keşif ve dinlenme ile özdeşleşirken, İsrail vatandaşları için çoğu zaman politik kimlikten kaçışın mümkün olmadığı bir bağlama dönüşür. Bu, yalnızca bireysel düzeyde psikolojik bir yük yaratmakla kalmaz, aynı zamanda İsrail vatandaşlarının dünya ile kurdukları ilişkileri de şekillendirir. Seyahat, onlar için yalnızca coğrafi bir hareketlilik değil, aynı zamanda politik kimliklerini sürekli yeniden müzakere ettikleri bir süreç haline gelir.

Sonuç olarak, İsrail vatandaşlarının yurt dışındaki deneyimleri turizm sosyolojisinin klasik anlamının çok ötesine geçmektedir. Küresel algı, onları sıradan turist değil, bir devletin politikalarının somut temsilcisi haline getirmekte; bu da “sürekli protestolarla karşılaşmak” metaforunu yalnızca ülke içinde değil, dünya çapında geçerli kılmaktadır.

Gazze Meselesi 

İsrail vatandaşlarının yurt dışında protestosuz yürüyememelerinin günümüzdeki en güçlü tetikleyicisi, kuşkusuz Gazze meselesidir. İsrail-Filistin çatışmasının merkezinde uzun süredir Gazze bulunmaktadır ve bu bölge, hem askeri operasyonların yoğunluğu hem de insani krizlerin sembolik gücü nedeniyle küresel protesto kültürünün odağı haline gelmiştir. 2008’den itibaren İsrail’in Gazze’ye yönelik düzenlediği büyük çaplı operasyonlar, dünya genelinde kitlesel tepkilere yol açmış; “Free Gaza” ve “Free Palestine” sloganları, yalnızca siyasi meydanlarda değil, günlük yaşamın parçası haline gelmiştir.

Burada, İsrailli turistin yurt dışında karşılaştığı protestolar genellikle Filistin’le dayanışma eylemleriyle kesişir. Londra’da, Paris’te, Berlin’de ya da New York’ta düzenlenen gösterilerde İsrail pasaportu ya da İbranice konuşmak, bireyi anında sembolik bir hedefe dönüştürebilir. Protestocular için İsrail vatandaşı olmak, Gazze’deki askeri operasyonların sorumluluğunu taşımakla eşdeğer görülür. Böylece sıradan bir kafede oturmak, sokakta yürümek veya bir mağazada alışveriş yapmak bile protesto edilme ihtimaliyle gölgelenir.

Güncel dalganın bir diğer önemli boyutu sosyal medyanın rolüdür. Özellikle Gazze’deki sivil kayıpların görüntülerinin hızla küresel dolaşıma girmesi, protesto çağrılarını anında yaygınlaştırmaktadır. Bu, İsrailli bireylerin yurt dışındaki deneyimlerini daha da görünür hale getirir. Örneğin bir konser salonunda sahneye çıkan İsrailli sanatçıya karşı sosyal medya üzerinden organize edilen protestolar, yalnızca sanatçıyı değil, o etkinliğe katılan sıradan İsrail vatandaşları da hedef haline getirebilir. Aynı şekilde, İsrailli turistlerin bulundukları şehirlerdeki sosyal medya paylaşımları, protesto organizatörleri için bir çağrı noktası işlevi görebilir.

İç siyasetteki gelişmeler de bu dalgayı beslemektedir. Netanyahu hükümetinin yargı reformu krizi, İsrail’in uluslararası imajını zayıflatmış; demokrasiye ilişkin endişeler, küresel protesto hareketleri tarafından sıklıkla dile getirilmiştir. Bu nedenle İsrail vatandaşları yalnızca Gazze politikaları nedeniyle değil, aynı zamanda ülke içindeki demokratik değerlerin aşınması algısı yüzünden de yurtdışında protestolara karşılaşıyor. İsrail artık yalnızca Orta Doğu’daki bir çatışmanın tarafı değil, küresel ölçekte demokrasi ve insan hakları tartışmalarının da merkezinde konumlanmaktadır.

Gazze meselesinin güncel dalga üzerindeki etkisi, İsrailli olma halinin sürekli bir politik sembol olarak kodlanmasına yol açmaktadır. Bu kodlama, yalnızca protestoların hedefi olmayı değil, aynı zamanda güvenlik kaygılarının da artmasını beraberinde getirir. Birçok İsrailli turist, yurt dışında pasaportunu saklama, kamusal alanda İbranice konuşmama ya da grup halinde dolaşmama gibi stratejiler geliştirmektedir. Bu stratejiler, protestosuz yürüyememenin yalnızca bir sembolik değil, aynı zamanda pratik bir gerçeklik olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak, Gazze meselesi İsrail vatandaşlarının küresel deneyiminde belirleyici bir yük haline gelmiştir. Bu yük, yalnızca politik bir tartışmanın değil, gündelik yaşamın en basit eylemlerinin bile protesto olasılığıyla gölgelenmesi anlamına gelmektedir. İsrail vatandaşı olmak, günümüzde dünyanın herhangi bir yerinde dahi sürekli protestolarla karşılaşmakla eşanlamlı hale gelmiştir.

Kimlik, Diaspora ve Küreselleşmiş Protesto Kültürü

İsrail vatandaşlarının yurt dışında sürekli protesto edilme deneyimini anlamlandırmak için bu olguyu sosyolojik bir perspektiften değerlendirmek gerekir. Kimlik, diaspora ve küreselleşmiş protesto kültürü kavramları, bu noktada önemli analitik çerçeveler sunmaktadır.

Kimliğin politikleşmesi modern toplumlarda sıkça rastlanan bir durumdur; ancak İsrailli olma halinde bu politikleşme aşırı bir yoğunluk kazanmıştır. Uluslararası alanda İsrail vatandaşları, kişisel özelliklerinden bağımsız biçimde devletin dış politikalarının temsilcisi olarak görülür. Böylece bireysel kimlik silikleşir, ulusal kimlik ön plana çıkar. Bu, klasik sosyoloji literatüründe Georg Simmel’in “yabancı” figürüyle açıklanabilir: İsrail vatandaşları, bulundukları toplulukta var olan ama hiçbir zaman tam anlamıyla kabul görmeyen, sürekli “öteki”leşen bir konuma yerleşir.

Diaspora deneyimi de bu noktada belirleyici bir rol oynar. Yahudi diasporası tarih boyunca antisemitizm, dışlanma ve ötekileştirme ile şekillenmiştir. Modern dönemde İsrail’in kuruluşu diasporaya bir “ulusal merkez” kazandırmış olsa da, bu kez de İsrail vatandaşları yurt dışında kendi devletlerinin politikaları üzerinden hedef haline gelmiştir. Böylece diaspora deneyimi iki katmanlı bir hal alır: Bir yanda Yahudi kimliği tarihsel antisemitizmin gölgesini taşırken, diğer yanda İsrailli kimlik güncel politikaların yükünü yüklenir. Bu, bireyin hem tarihsel hem de güncel noktada sürekli bir dışlanma tecrübesi yaşamasına neden olur.

Küreselleşmiş protesto kültürü ise İsrail vatandaşlarının karşılaştığı deneyimi daha da görünür kılmaktadır. Sosyal hareketler literatüründe küreselleşme, yerel sorunların hızla uluslararası gündeme taşınmasını mümkün kılar. Gazze’de yaşanan bir olayın birkaç saat içinde Londra’da veya New York’ta protesto edilmesi, bu sürecin somut örneklerindendir. Bu küresel dolaşım, İsrail vatandaşlarının yurt dışında protestosuz yürüyememesinin yapısal nedenlerinden biridir. Çünkü protesto artık belirli bir coğrafyaya hapsolmuş değildir; sınırları aşan bir “küresel dayanışma ağı” tarafından sürekli yeniden üretilmektedir.

Burada, İsrail vatandaşlarının deneyimi “kimliğin sınır aşan politik yükü” olarak tanımlanabilir. Ulusal kimlik, yalnızca vatandaşlık hakları ve sorumluluklarını değil, aynı zamanda küresel protesto kültürünün de yükünü bireyin sırtına yükler. Bu durum, İsrail vatandaşlarının yurt dışındaki sosyalleşme pratiklerini doğrudan etkiler. Turistik bir gezi, akademik bir konferans veya ticari bir toplantı, her an politik bir tartışmanın ortasına dönüşebilir.

Sonuç olarak, sosyolojik analiz bize İsrailli olmanın günümüzde yalnızca ulusal bir kimlik değil, aynı zamanda küreselleşmiş protesto kültürünün daimi bir hedefi olduğunu gösterir. Bu durum, bireylerin kendi kimliklerini nasıl algıladıklarını, kamusal alanla nasıl ilişki kurduklarını ve dünyayı nasıl deneyimlediklerini derinden şekillendirmektedir.

Sonuç

İsrailli olmanın günümüzde taşıdığı anlam, yalnızca ulusal sınırlar içerisinde belirlenen bir vatandaşlık kimliğinin çok ötesine geçmiş durumdadır. Tarihsel olarak İsrail’in kuruluşu, Arap-İsrail savaşları, Oslo Barış Süreci’nin başarısızlığı ve Gazze merkezli çatışmalar, İsrailli olma halini sürekli olarak küresel tartışmaların odağına yerleştirmiştir. Bu tarihsel birikim, günümüzde İsrail vatandaşlarının hem kendi ülkelerinde hem de dünyanın herhangi bir noktasında “sürekli protestolarla karşılaşmak” gerçeğiyle yüzleşmesine yol açmaktadır.

Analiz boyunca görüldüğü üzere, İsrailli olma hali üç düzeyde baskı üretmektedir. İlk olarak, ülke içindeki demokratik mobilizasyon kültürü İsrail vatandaşlarının sürekli bir politik gerilim ortamında yaşamasına neden olmaktadır. İkinci olarak, Gazze meselesi başta olmak üzere dış politik gelişmeler, İsrail vatandaşlarının yurt dışında da protestoların hedefi haline gelmesini sağlamaktadır. Üçüncü olarak ise küreselleşmiş protesto kültürü, bu deneyimi sınırların ötesine taşımakta; İsrail vatandaşlarının kimliğini ister istemez politik bir sembole dönüştürmektedir.

Bu tablo, sosyolojik açıdan kimliğin aşırı politikleşmesini ve bireyin sürekli sembolik bir hedef haline gelmesini ifade etmektedir. İsrail vatandaşları için turist olmak, öğrenci olmak veya iş insanı olmak gibi roller, çoğu zaman politik kimliklerinin gölgesinde silikleşmektedir. Böylece günlük yaşamın en basit eylemleri bile –bir kafede oturmak, sokakta yürümek, bir mağazada alışveriş yapmak– politik bir bağlamın içine çekilmektedir.

Sonuçta “sürekli protestolarla karşılaşmak”, İsrail vatandaşları açısından hem sembolik hem de pratik bir gerçekliğe dönüşmüştür. Bu metafor, kimliğin yükünü, uluslararası ilişkilerin bireyler üzerindeki doğrudan etkisini ve küresel protesto kültürünün ulaştığı yaygınlığı göstermektedir. İsrail vatandaşı olmak, yalnızca bir pasaporta sahip olmak değil, aynı zamanda dünyada nereye gidilirse gidilsin sürekli olarak politik bir tartışmanın ve protestonun öznesi haline gelmektir.

Burada, İsrail vatandaşlarının yaşadığı deneyim bize modern çağda kimliğin sınırları aşan doğasını göstermektedir. Devletlerin politikaları, artık yalnızca diplomatik masalarda değil, bireylerin günlük yaşamlarında da yankı bulmaktadır. İsrailli olma hali, bu sürecin en görünür örneklerinden biridir: Dünyada İsrail vatandaşı olmak, protestosuz yürüyememenin küresel yükünü taşımaktır.

Fotoğraf: Geçen ay Yunanistan’ın Rodos Adası’nda İsrailli turistleri taşıyan gemiyi protesto eden halkla güvenlik güçleri arasında arbede yaşandı.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanMetin Duyar
Takip et:
Orta Doğu siyaseti, insan hakları ve ekonomi-politik alanlarında çalışan akademik bir yazar olarak, toplumsal eşitsizliklerin yapısal nedenlerini irdeleyen metinler kaleme almaktadır. Yazılarında yalnızca güncel gelişmeleri değil, bu gelişmelerin tarihsel ve kuramsal arka planını da analiz eder. Devlet, yurttaşlık ve adalet kavramlarını ele alırken; baskı rejimlerinin ideolojik işleyişini ve insan haklarının nasıl ihlal edildiğini sorgulayan eleştirel bir bakış açısı sunar. Medya Günlüğü’ndeki yazılarında, okuyucuyu gündemin ötesine taşıyan bir düşünsel derinlik ve tutarlı bir perspektif hedeflenmektedir.
Önceki Makale Özdemir-Bildirici polemiği
Sonraki Makale 10 soruda St. Petersburg

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Gıda güvenliğimiz tehlikede mi?

Yıldırım Aktuğan
13 Ekim 2025
*Serbest Kürsü

İki sessizlik arasında Orta Doğu

Metin Duyar
13 Ekim 2025
EditörSerbest Kürsü

İnsan adaleti mi doğa adaleti mi?

Tijen Zeybek
12 Ekim 2025
Serbest Kürsü

Erdem, cehalet ve ihtiras

Melek Ay
12 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?