ABD’de bundan 24 yıl önce, 11 Eylül 2001 sabahı kaçırılan dört yolcu uçağıyla terör saldırıları düzenlendi.
İki uçak New York’ta “İkiz Kuleler” olarak bilinen Dünya Ticaret Merkezi binalarına, bir uçak Washington’daki Savunma Bakanlığı (Pentagon) binasına çarptı, dördüncü uçak olan United Airlines 93 ise, yolcuların direnişiyle muhtemel başka bir hedefe ulaşamadan Pennsylvania’da düştü. El-Kaide’nin düzenlediği saldırılar 2 bin 700’ü aşkın sivilin ölümüne yol açmakla kalmadı, küresel siyasette derin etkiler de bıraktı.
ABD tarihinin en büyük terör saldırı beraberinde iddialar ve komplo teorileri de getirdi. 11 Eylül’le ilgili olarak yıllardır en çok dile getirilen iddialar şöyle:
İddia 1- Derin devlet operasyonu
Bazı kişiler ABD yönetiminin veya derin devlet unsurlarının saldırıları bizzat planlayıp uyguladığı ya da en azından saldırıya izin verdiği, böylece dış politika hedeflerini gerçekleştirdiği yönünde iddialar öne sürüyor.
Bağımsız 9/11 Komisyonu dahil resmi soruşturmalar ve teknik raporlar, geniş çaplı delil toplama, görgü tanıkları, uçuş kayıtları ve El-Kaide bağlantılarına ilişkin istihbarat akışını belgeledi. Bu soruşturmalar, saldırı planlarının El-Kaide tarafından hazırlandığını ve uygulandığını ortaya koydu. İçeriden planlama savının sahiplerinin iddiaları somut, tutarlı ve bağımsız şekilde doğrulanmış delillerle desteklenmiyor.
İddia 2- Kontrollü yıkım teorisi
İkiz Kuleler ve özellikle 3. binanın (WTC 7), uçak çarpması ve yangınlar sonucu değil, önceden yerleştirilmiş patlayıcılarla yani aslında kontrollü bir şekilde yıkıldığı ileri sürülüyor.
Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü (NIST) ve diğer mühendislik incelemeleri, 11 Eylül kule çöküşlerine uçak darbeleriyle yapılan yapısal hasarın ve ardından çıkan yangınların yol açtığı sonucuna vardı. Yapılan ayrıntılı çelik incelemelerinde, kontrollü yıkımların tipik işaretleri olan eş zamanlı patlamalara özgü kalıntılar ve yaygın kesme izleri gibi belirtiler tespit edilmedi. WTC 7 için de NIST, yangınların uzun süre devam etmesi ve kritik yapısal elemanların hasarı sonucu binanın çöktüğünü açıkladı. Kontrollü yıkım iddiaları genellikle görsel algıya ve çöküşlerin “patlamaya benzer” görünmesine dayanıyor; mühendislik analizleri ise bu durumun uçak hasarı ve kapsamlı yangın etkileriyle örtüştüğünü gösteriyor.
İddia 3-Pentagon’a füze ya da bomba atıldı
Pentagon’a çarpanın gerçek bir uçak değil, füze veya insansız bir araç olduğu, uçak parçalarının sahte ya da sonradan yerleştirildiği iddia ediliyor.
Pentagon sahasından çok sayıda görgü tanığı, ulaşılan uçak parçaları, yakındaki otopark ve yol kamera kayıtları, yerde bulunan yolcu ve mürettebat kalıntıları ve sekiz kişiden oluşan uçaktaki kayıpların kimlik çalışmaları, olayın bir Boeing uçak tarafından gerçekleştirildiğini destekliyor. Ayrıca uçuş planı, radyo ve hava trafik kontrolörleri kayıtları ve örgüte ait kanıtlar da bu açıklamayı destekler nitelikte. Füze iddiaları görsel yanlış yorumlara, kamera açılarından kaynaklanan algı farklılıklarına ve uçak parçalarının görülmesinin zorluğuna dayanıyor ancak deliller binaya gerçekten uçak çarptığını gösteriyor.
İddia 4-Uçaklar aslında yoktu
Bazı teoriler uçak görüntülerinin sahte olduğu, uçakların hologramda ibaret olduğu ya da gerçekten uçak olmadığı yönünde.
Dört uçağın güzergâhları, uçuş kayıtları, pilot-kule haberleşmeleri, görgü tanıkları, enkaz parçaları, hava trafik verileri ve saldırı sonrası yapılan kurbanların kimliklendirme çalışmaları somut kanıtlar. Dolayısıyla bu iddialar somut fiziksel kanıtlarla çelişiyor.
İddia 5-El-Kaide yapmadı
Saldırıların arkasında El-Kaide ya da Usame bin Ladin olmadığını, suçluların farklı aktörler olduğunu iddia edenler var.
El-Kaide hem saldırıyı üstlendi hem de saldırganların bağlantıları, eğitimleri ve planlama süreçleri birçok kaynakla doğrulandı. İstihbarat toplama, ele geçirilmiş belgeler ve daha sonra Usame bin Ladin ve örgüt liderliğinin itirafları bu bağı güçlendirdi. Bağımsız soruşturmalar El-Kaide bağlantısını teyit etti.
İddia 6-Enkazda nano-termit bulundu
Bazı araştırmacılar, çelik parçalarında yangınla açıklanamayacak kimyasal artıkları göstererek termit benzeri bir bileşiğin kullanıldığını iddia ediyor.
Bu tür çalışmalar medya ve aktivistlerin çabasıyla kamuoyuna duyuruldu fakat bu bulgular bilim camiasında geniş kabul görmedi, yöntemler ve sonuçlar çeşitli uzmanlarca eleştirildi. Resmi teknik incelemeler ve geniş mühendislik analizleri termit kullanımıyla ilgili yeterli kanıt bulmadı. Bu alandaki iddialar genellikle metodolojik eksiklikler ve sonuçların aşırı yorumlanması nedeniyle tartışmalı.
İddia 7-Yolcuların direnişi senaryoydu
United 93 uçağında yolcuların liderlik ettiği direnişin kurgulanmış olduğunu, olayın farklı şekilde gerçekleştiğini öne sürenler var.
Uçakta yapılan telefon görüşmeleri, kokpit kayıtlarına yakın veriler, enkazın dağılımı ve kaza yeri araştırmaları, yolcuların gerçekten direndiğini gösteriyor. Zaman çizelgeleri ve yolcu-mürettebat iletişimleri de bu yorumu doğruluyor.
İddia 8-Uçaklara göz yumuldu
Popüler bir komplo teorisine göre, North American Aerospace Defense Command (Kuzey Amerika Havacılık ve Uzay Savunma Komutanlığı-NORAD) kaçırılan uçaklara müdahale etme olanağına sahip olmasına karşın bilinçli olarak müdahale etmedi ve hedeflerine ulaşmasına yani saldırılara göz yumdu.
Ancak NORAD korsanların, uçaklardaki en önemli elektronik iletişim sistemi olan transponderleri eylem başlar başlamaz kapattığını, dolayısıyla uçakların kuyruk numarası, hızı ve yüksekliği ile ilgili bilgi veren transponder sinyalleri olmadan söz konusu uçakların yerini belirlemenin imkansıza yakın olduğunu açıkladı. NORAD sözcüsü Binbaşı Douglas Martin, 11 Eylül öncesinde ABD’de 1979 yılından beri uçak kaçırma eylemi yaşanmadığını hatırlatarak, “Böyle bir durumda yolcu uçaklarının kaçırıldığını bize otomatik olarak bildirecek bir sistem yoktu” diyor.
İddia 9-Soruşturma eksik yapıldı
9/11 Komisyonu ve diğer soruşturmaların yeterince derine inmediğini ve bazı kurumların sorumluluğunun gizlendiğini iddia edenler var.
Komisyon’un hazırladığı kapsamlı raporu eleştirenler oldu. Örneğin, istihbarat hizmetleri arasındaki bilgi paylaşım eksikliklerinin tam olarak açıklanamaması ve bazı güvenlik belgelerine erişim sorunları yaşanması eleştiri topladı. Bağımsız eleştirmenler, daha şeffaf veya geniş kapsamlı soruşturma yapılması gerektiğini söyledi. Bu eleştirilerde haklılık payı var görünüyor.
İddia 10-Hiç Yahudi ölmedi
Bir diğer komplo teorisine göre saldırılarda hiç Yahudi ölmedi çünkü Dünya Ticaret Merkezi’nin 4000 Yahudi çalışanı işe gelmemeleri için önceden uyarılmıştı.
Gerçekte ise, 11 Eylül’de ölen 2 bin 71 Dünya Ticaret Merkezi çalışanından 119’unun Yahudi olduğu teyit edildi, buna ek olarak en az 72’sinin daha Yahudi olduğuna inanılıyor. BBC’nin Conspiracy Files adlı belgeselinin araştırmasına göre, bu sayılar bütün can kayıplarının yüzde 9,2’sine denk geliyor. Bu oran da o dönemde New York’un nüfusunun yüzde 9,7’sinin Yahudi olduğu bilgisiyle örtüşen bir veri.
İddia 11-Medya da işin içinde
BBC News muhabiri Jane Standley’in canlı yayında arkasında görünmesine rağmen Dünya Ticaret Merkezi binasının çöktüğünü söylemesi komplo teorileri üretenler tarafından “büyük medya kuruluşlarının da içeriden yürütülen komploların parçası olmasına” kanıt gösterildi.
Gerçekte İngiliz Reuters Haber Ajansı binanın çöktüğü haberini yanlışlıkla geçmişti, canlı yayından önce CNN de haberi paylaşmıştı. Reuters daha sonra düzeltme yaptı ama o haberin görüntüleri özellikle 11 Eylül’ün yıl dönümlerinde internette çok seyrediliyor.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: