İstanbul Kürt’ü ne istiyor?-Mehmet Ali Güller (Cumhuriyet)
“Yeni açılım başladığında, DEM’in kıdemli İmralı heyeti üyesi Ahmet Türk şöyle demişti: “Irak ve Suriye Kürtleriyle görüştüm. Irak Kürtleri de Suriye Kürtleri de tıpkı Osmanlı’daki gibi, Türklerle birlikte yaşamak istiyor.”
O zaman TV yayınında sormuştum: Peki İstanbul Kürtleri ne istiyor? Acaba İstanbul Kürtleri, aşiret ilişkilerinin belirleyici olduğu Barzani ve Talabani Kürtleriyle, daha önemlisi Osmanlı’daki gibi, birlikte yaşamak istiyor mu?
Mesele Kürt sayısı ise İstanbul dünyanın en büyük Kürt şehridir ve biz İstanbul Kürtlerinin görüşü Irak ve Suriye Kürtlerinin görüşünden daha önemsiz değildir!
Irak Kürtleri, ağırlıkla Erbil merkezli KDP ve Süleymaniye merkezli KYB partilerinin etrafında örgütleniyor. Bu iki örgüt, uzun yıllar çatıştı. ABD iki örgütü zorla barıştırıp Irak’ın kuzeyinde bu iki örgütün birlikte yöneteceği bir özerk devlet kurdu. Örgüt ya da parti diyoruz ama aslında KDP ve KYB bir siyasi partiden çok bir aile partisi ve aşiret örgütlenmesidir. KDP Barzanilerin, KYB de Talabanilerin örgütüdür.
KYB’nin lideri Bafel Talabani, partinin eski eşbaşkanı olan kuzeni Lahur Talabani ve kardeşlerini bir çatışmanın ardından tutukladı. Olay KYB içinde bir kuzen kavgası, aile içi güç mücadelesi, hatta darbe içinde darbe olarak nitelenebilir. Çünkü: KYB lideri Celal Talabani ölünce, karısı Hero Talabani partinin geleceği için bir düzenleme yapmıştı. Hero Talabani, KYB’nin kurucu lideri İbrahim Ahmed’in kızıydı ve bu nedenle etkili bir isimdi. Partiyi babası kurmuştu, kocası da uzun yıllar yönetmişti. Hatta en sonunda Celal Talabani, Irak cumhurbaşkanı da olmuştu. Çünkü ABD’nin Lübnanlaştırdığı Irak’ta cumhurbaşkanı Kürt, başbakan Şii, meclis başkanı da Sünni olacaktı. (Bahçeli’nin önerisini anımsayınız.)
Celal Talabani ölünce, Hero Talabani, şartları gözeterek KYB’ye eşbaşkanlık sistemi getirdi. Celal ve Hero Talabani’nin oğlu olarak Bafel Talabani ile kuzeni Lahur Talabani KYB’nin eşbaşkanları oldular. Ancak Bafel Talabani eşbaşkanlar içinde daha güçlü durumdaydı. Çünkü Bafel’in karısı hem teyzesinin kızı hem de Irak Cumhurbaşkanı Abdüllatif Reşid’in kızıydı.”
Nereye geçiyoruz?-Deniz Zeyrek (Nefes)
“Cumhurbaşkanlığı Hukuk Kurulu Başkanvekili ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, pazar yazısında çok çarpıcı bir öneri ortaya attı.
“Terörsüz Türkiye” kampanyasına MHP lideri Devlet Bahçeli’den sonra en çok destek veren ve kampanya için en çok içerik üreten isim olan Uçum, TBMM’deki komisyonun çalışmalarına atfen şöyle bir değerlendirme yaptı:
“Genel kanunlar içinde özel düzenlemeler yapmak eşitlik yönü dahil hukuki tartışma çıkarır. Bu yüzden mevcut duruma uygun ayrı ve özel bir ‘geçiş süreci kanunu’ çıkarılması en isabetli çözüm olur.”
Gelin önce Uçum’un yasayla ilgili sıraladığı temel unsurların anlaşılır bir özetini okuyalım:
Tek olacak: Genel kanunlardan ayrı tek bir özel kanun yapmak.
Geçici olacak: Yasa geçiş sürecinde uygulanacak ve süreç bitince sona erecek.
PKK’ya özel olacak: Kanun özel kanun olacak sadece kendini fesheden terör örgütünün (PKK’nın) aktif ve destek unsurları olan kişileri kapsayacak.
Özgün olacak: Kanunun içeriği ve temeli Terörsüz Türkiye hedefinin özgünlüğüne dayanacak.
Kapsayıcı olacak: Kanun geçişte ihtiyaç duyulan (entegrasyon hukuku, ceza hukuku, infaz hukuku gibi) tüm hususları içerecek.
Mutabık kalınacak: Olabildiğince geniş veya yeterli toplumsal ve siyasal mutabakat sağlanacak.”
Ev zencilerinin İsrail hayranlığı-Turgay Yerlikaya (Yeni Şafak)
“Avrupalı ülkelerin, her ne kadar sonuca etki etmese de son dönemdeki baskıları, İsrail’in izolasyonu ve uluslararası meşruiyeti açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Fransa’nın Filistin’i tanıma yönündeki kararı ve hemen akabinde İngiltere’nin bu kararı şartlı da olsa destekleme yönündeki tutumu, bir dalga olarak devam etmektedir. İspanya’nın başından bu yana devam edegelen ısrarlı pozisyonuna ek olarak Avrupa’da oluşan bu dalgaya son olarak Hollanda’dan önemli bir destek geldi. Temmuz ayının sonunda Ben-Gvir ve Smotrich gibi soykırımla özdeşleşen isimlerin ülkeye girişini yasaklayan Hollanda, devamında İsrail’e yönelik sert tedbirlerin alınması yönünde bir hazırlık içerisine girdi.
İsrail’e yönelik ek tedbirler için ciddi bir performans gösteren Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp’ın uzunca bir süredir İsrail’in hedefinde olduğu bilinen bir gerçek. İsrail ile Hollanda arasında diplomatik krize neden olan bu adımların son evresi, koalisyondaki diğer partilerin İsrail lehine tavır alması ile sonuçsuz kaldı. Yoğun bir İsrail desteği ile hareket eden iki koalisyon üyesi, Özgürlük ve Demokrasi İçin Halk Partisi ile aşırı sağcı Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisi, İsrail’e yönelik herhangi bir yaptırımın karşısında yer almakla birlikte Filistin’in devlet olarak tanınmasına da karşı çıkmaktadırlar.
İsrail’in yoğun baskısı sonucu ortaya çıkan bu tabloda, Veldkamp ve partisine mensup sekiz bakan, İsrail’in engellenememesi nedeniyle istifa ettiler. İki ülke arasında krize evrilen bu sürecin tartışmalı isimlerinden birisi de Türk asıllı Hollandalı siyasetçi Dilan Yeşilgöz. Babasının 1980’lerin ortasında iltica ettiği Hollanda’da, özgürlük ve demokrasi kavramlarını ilke edinen bir siyasi partide görev yapan Yeşilgöz, neden ve hangi motivasyonla Gazze’deki soykırımın devam etmesinden yana bir tavır takınır? Bu tavır sadece Gazze ile sınırlandırılabilir mi? Bir soru ile bağlamı genişletirsek, Avrupa’daki Türk asıllı siyasetçileri söz konusu Türkiye olduğunda nasıl bir tutum takınır?
Avrupa’da siyaset yapan Yeşilgöz gibi isimlerin hem Gazze meselesi hem de konu Türkiye olduğunda katı bir karşıtlık içerisinde olmaları kanaatimce iki hususla izah edilebilir. Birincisi, Frantz Fanon’un ev zencisi olarak adlandırdığı psikolojik hal. Fanon’a göre ev zencisi, beyaz efendisinin dikkatini çekip ona yaranmaya çalışan ve hatta kendi ten renginden utanarak imkanı olsa rengini değiştirmeye çalışan kimsedir. Beyaz’a yani efendisine her daim öykünen ev zencisi, aşağılık duygusuyla her zaman efendisinin emrindedir. Fanon’un betimlediği bu tipoloji, Yeşilgöz gibi siyasetçileri tavsif etmek ve anlamak için pekâlâ kullanılabilir.”
Bir zabıta Niğde’yi sentetik hapa boğdu-İsmail Saymaz (halktv.com.tr)
“Niğde’de geçen hafta kritik bir uyuşturucu operasyonu yapıldı.
Operasyonda 268 sentetik hap, 11.75 gram sentetik kannabinoid, 6.65 gram esrar ve 4.47 gram metamfetamin yakalandı.
Dört kişi uyuşturucu madde satmaktan tutuklandı.
Valilik operasyona özel video hazırladı.
Ancak basına servis edilen bilgi notunda ve valilik videosunda, tutuklananların kimlik bilgilerine yer verilmedi, yüzleri billurlandı.
Bu hassasiyetin gerekçesi, sentetik hap satıcısı M.R.Ö.’nün AK Partili Niğde Belediyesi’nde zabıta olması.
M.R.Ö., zabıtalığın yanı sıra oto alıp sattığını söylüyor.
Aylık geliri 200 bin TL’yi buluyormuş.
Yeşil reçeteyle verilen ‘G.’ adlı sentetik hapı kullandığını iddia ediyor.
Söylemesine göre…
Beş-altı ay önce Adana’da galericiler sitesindeyken eşi aramış; telefonda bağrışmışlar. Galerideki bir adam, rahatlasın diye M.R.Ö.’ye kırmızı-beyaz renkli ilacı vermiş.
M.R.Ö., ifadesinde, “Kendimi farklı hissettim. Bu kişiye ilacın ne olduğunu sordum. ‘Korkma, eczanede satılıyor’ dedi. Rahatladım” diyor.
Galeriye gelen Mahmut adlı kişinin iki kutu ‘G.’ verip “Sende kalsın, kullanırsın” dediğini savunuyor. Evinde bulunan 192 sentetik hapın bunlar olduğunu iddia ediyor.
M.R.Ö., şunları söylüyor:
“Hapları parasız aldım. Arada sırada kullandım. Kalanlar evde duruyordu. Kullanmak için bulunduruyordum. Ticaretini yapmıyordum.”
Pahalılık turisti de vurdu-İbrahim Kahveci (Karar)
“Önce TÜİK verileri açıkladı. Yılın ilk yarısında ülkemize gelen ziyaretçi sayısı yüzde 2,0 artışla 16 milyon 412 bin kişiye ulaşmış. Turizm gelirleri ise yüzde 8,4 artışla 16 milyar 284 milyon dolara çıkmış.
Dikkat ederseniz turist artışından (%2,0) daha yüksek oranda turist harcaması (%8,4) artıyor.
Nitekim turist başına harcama 924 dolardan 981 dolara (%6,1) artarken en önemli veri olan turistin gecelik harcaması da 101 dolardan 110 dolara çıkıyor (%8,9).
Burada soru şu: Peki turist bu harcamayı yaparken refahı-hizmeti mi arttı?
Hayır…
Geçen yılın ilk yarısında 1 aylık açlık için gereken gıda harcaması 545,2 dolar ederken şimdi aynı gıda ürünlerini 640,5 dolara satın alıyoruz. Dolar bazında gıda fiyat artışı 1 yılda %17,5 artış göstermiş.
Bunun anlamı şu: Turist gecelik harcamasını yüzde 8,9 artırdı ama bu daha fazla ürün-hizmet alımından kaynaklanmadı. Türkiye’de fiyatların dolar bazında çok daha yüksek artışından kaynaklandı.
Daha çok harcama-daha az hizmet…
Ve geldi temmuz ayı. Yani turistin en fazla geldiği ay…
Almanya’dan gelen turist sayısı yüzde 5,26 azalırken İngiltere’den gelen turist sayısı yüzde 9,65 azaldı. Rus turistte yüzde 3,41 artış olmasına rağmen ülkemize gelen toplam turist sayısı yüzde 4,97 azaldı.
2023 yılı temmuz ayında 7.148 bin olan turist sayısı 2024 yılında 7.334 bine çıktı ve bu yıl 6.970 bine düştü. Görüldüğü gibi turist sayısında 2023 yılının bile altına düştük.
Yılın ilk yedi ayı itibari ile turist sayısı da yüzde 2,10 azalmış oldu.
Bunun tek ana nedeni olduğunu düşünüyorum: Pahalılık…
Bakın enflasyon değil bu. Pahalılık, fiyatlar genel seviyesinin reel değerlenmesidir.”
Afganistan dizilerinde sokaktaki insan yoktu-Faruk Bildirici (BirGün)
“Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinin dördüncü yıldönümünde önce Yeni Şafak’ta Yasin Aktay’ın, sonra da Akşam’da Murat Özer’in Afganistan izlenimleri yayımlandı.
Ancak nasıl bir organizasyonla gittikleri anlaşılmıyordu. Ben de Yasin Aktay’a, kendilerini Taliban yönetiminin davet edip etmediğini sordum. Aktay, “Çoğu İstanbul’da oturan İslam ülkelerinden iş adamları ve aydınlar grubu ile bir organizasyon yaptık. Oradan gelen bir davet yoktu” yanıtını verdi. Aktay ve Özer, aynı grupla gitmişlerdi ama Aktay’ın yazısı 6-7 Ağustos’ta, Özer’in ise gecikmeli olarak 15-17 Ağustos’ta yayımlanmıştı.
Birlikte görüşmelerinin de etkisiyle olsa gerek, her iki yazı dizisi benzerlikler taşıyordu. Benzerliklerin başında da Taliban yönetiminden övgüyle bahsetmeleri geliyordu. Özer, 24 TV’de izlenimlerini aktarırken, dizideki gibi “Kâbil son derece modern bir şehre dönüşmüş durumda. Yıkımın etkisini de neredeyse hiç görmüyoruz. Sükûnet ve huzur var” diyordu.
Aktay da “Taliban’dan imkânsızın politikası” başlıklı bölümde Taliban’ın “toplumsal barış” ve “kriz yönetimi” konusunda “gerçek bir başarı öyküsü” oluşturduğunu savunuyordu.
Elbette gözlemleri böyle olabilir ama her iki yazı dizisinde de Taliban yönetiminin bakanlarıyla yapılan söyleşiler dışında birileriyle konuşma olmaması dikkat çekiciydi. Aktay, gözlemleri dışında sadece Milli Eğitim Bakanı Habibullah Aga ile söyleşiyi aktarıyordu; Özer’de ise ilaveten İçişleri Bakanı Hakkani, Dışişleri Bakanı Muttaki ile söyleşiler yer alıyordu.
Özer’in, Kâbil’de çektiği fotoğraflar, günlük yaşam hakkında bilgi vermesi bakımından değerli ama özellikle “Afganistan’da kadın olmak / Kadınların eğitimine engel olmayız” bölümünde bile bir kadının görüşünün olmaması büyük eksiklikti.
Bu eksikliğin nedenini de sordum Yasin Aktay’a. “Sokaklarda, başka resmi olmayan insanlarla da epey görüşmemiz oldu aslında ama onları belki yeterince yansıtamadık, doğrusu anlattıklarımızla çelişen bir durum da görmedik pek” yanıtını verdi.”
Not: Başlıkları tıklayarak yazıların tamamına ulaşabilirsiniz.
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: