Rusya ile ABD arasında geçen hafta tam 5 saatten fazla süren ve önümüzdeki süreçte de devam edecek gözüken müzakereler İstanbul’da şimdilik sona erdi.
Temel gündem jeopolitik merkezler arasındaki diplomatik ilişkilerin seyri ve düzeltilip iyileştirilmesi. Ancak küresel diplomasideki kriz uzun süredir bu iki ülkenin münasebetlerinin çok ötesine yayılmış durumda. Amerikalı ve Avrupalı pek çok uzman, eski uluslararası kurumlara ve önceki anlaşmalara artık güvenilemeyeceği; dünyanın yeni bir uluslararası denetim kuruluşuna ihtiyacının olduğu, aksi takdirde ise üçüncü dünya savaşının başlayacağı düşüncesinde…
Uluslararası belirsizliğin arttığı bu ortamda Türkiye, bölgesel ve küresel meselelerde aktif rol üstleniyor. Ankara; Irak, Suriye ve diğer sıcak noktalardaki krizlerin çözümünde rol oynuyor. Orta Asya’da “Türk Devletleri Teşkilatı”nın (TDT) kurulması için girişimlerde bulunuyor, ancak orada bile diplomatik krizle karşı karşıya kalabiliyor. Nisan ayının başlarında Özbekistan’ın Semerkant şehrinde düzenlenen “Orta Asya – Avrupa Birliği (AB) Zirvesi”nde Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan liderleri Ankara’ya beklenmedik bir darbe vurdular. TDT’deki “kardeş devletler”in temsilcileri Avrupalılarla birlikte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) bağımsızlık hakkını reddeden bir karara imza attılar.
Norveç–Rusya ihtilafı
Dünyada son dönemde yeni toprak ihtilafları yaşanıyor. Bir yandan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Grönland ve Kanada üzerinde hak iddia ederken, bir diğer yandan Norveç, 1920 Paris Barış Antlaşması’nı ihlal etmek suretiyle Svalbard Takımadaları’ndaki bir yarımadayı Rusya’dan çekip almaya uğraşıyor. Avrupa Parlamentosu’nun eski siyasi danışmanlarından Sakari Linden’e göre bu türden adımlar pekâlâ Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyebilir. Norveç’in Svalbard’daki “Boheman Tundra Koruma Alanı”na el koyma girişimleri, takımadaların yerli halklarının haklarını bir yerde ihlal ediyor ve dahası ilkesel anlamda yasadışı olarak değerlendiriliyor. Ne var ki uluslararası hukukun içinde bulunduğu kriz tam anlamıyla doruk noktasına ulaşmış durumda son yıllarda. Sakari Linden, NATO ülkelerinin Finlandiya konusunda da aynı şekilde davrandığını vurgulayarak şunları ifade ediyor:
“Norveç Yüksek Mahkemesi’nin bir Rus devlet şirketinin mülkiyetine el koyma kararı, Baltık Denizi’ndeki Åland Adaları’ndaki durumu çağrıştırıyor. Fin politikacılar, orada bulunan Rus konsolosluğunun faaliyetlerini gerekçe göstererek, Rusya’nın Åland Adaları’na yönelik potansiyel tehdidi hususunda endişelerini dile getirdiler. Rusya da, Norveç’in Spitsbergen yakınlarında artan askeri faaliyeti konusundaki kaygılarını belirtti. NATO, belirli bölgelerde askeri varlığını güçlendirme ihtiyacını haklı çıkarmaya çalışırken, ‘artan gerginlik argümanı’nı kullandığı anlaşılıyor.”
Norveç tam üç yıldır Rus kargo gemilerinin, iki ülke arasındaki “ortak” takımadalara geçişine izin vermiyor ve böylece gerginlik tırmanmaya devam ediyor. ABD’nin Avrupa Özel Temsilcisi Kimberly Lowe bu durumu şu şekilde yorumluyor:
“Norveç’in Rusya karşıtı bir tutum sergilediği açık. Ukrayna’da ateşkesin ilan edilmesinden hemen sonra Norveç, Ukrayna’ya yaptığı mali yardım miktarını iki katına çıkarma niyetini açıkladı. Dahası, Ukrayna’ya milyonlarca dolar değerinde silah göndermek istiyorlar ki bu da esasen Rusya ile savaşmak için daha fazla silah sağlamak anlamına geliyor. Bu bağlamda, daha etkili bir diplomasiye acil ihtiyaç var.”
“BM kendisini itibarsızlaştırdı”
Geleneksel olarak Batı’nın Orta Doğu’daki jeopolitik partneri konumundaki Türkiye, bir NATO üyesi olarak son 15 yılda uluslararası arenadaki pozisyonunu kökten revize etti. Ankara; Rusya Federasyonu, Çin, İran, Orta Asya ve Afrika ülkeleriyle iş birliğini aktif biçimde geliştirmeyi sürdürüyor. Türkiye, Ukrayna ihtilafında taraf tutmazken, savaşan taraflar arasında diyalog kurulmasını sağlamaya çalışıyor. Ne var ki bu maalesef yeterli olmuyor. Tek başına bir veya birkaç ülkenin pasifist tutumları genel durumu ne yazık ki iyileştiremiyor. ‘Muhtemel askeri ihtilafların önüne geçebilmek için dünyanın temelden yeni bir kontrol organı oluşturması gerektiğine’ inanan ABD’nin Avrupa Özel Temsilcisi Kimberly Lowe konuya dair şu çarpıcı ifadelerde bulunuyor:
“Uygulamada görüldüğü gibi, Uluslararası Mahkeme etkisiz olduğunu kanıtladı. Birleşmiş Milletler (BM) var, ancak bence o da kendini itibarsızlaştırdı ve ne insan haklarına ne de uluslararası anlaşmalara uyulup oyulmadığını takip ediyor. Uluslararası anlaşmalara uyulmayı izleyen uluslararası bir kuruluş olsaydı, kendimizi Ukrayna ve Rusya’nın şu an içinde bulunduğu durumda bulmazdık. Bu yüzden Dünya Barış Zirvesi’ni düzenlemek istiyoruz, çünkü diyalog kurmak ve insanları bir araya getirmek istiyoruz.”
Adı geçen uzman, ABD’nin NATO’ya eskisi gibi büyük fonlar temin etmeye devam etmek isteyip istemeyeceğinden kuşku duyuyor ve Norveç’in yeni bir çatışma başlatması halinde blokun, kaynakları ve savunma araçları olmadan Rusya ile tek başına yüzleşmek zorunda kalacağının altını çiziyor.
Tüm bunların ışığında uluslararası ve bölgesel ihtilaf ve çatışmalar keskinleşip antagonistik bir hal aldıkça NATO üyeliği Türkiye’yi bir kez daha belirli belirsiz bir konuma itiyor ve Ankara giderek bir kez daha kimin tarafında olacağını daha net ve açıktan seçmek durumunda kalacağı bir dilemmaya (ikilem) doğru ister istemez yol alıyor…
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: