Rus siyaset bilimciler, Türkiye’deki olası iç ve dış siyasi gelişmelerle Moskova-Ankara ilişkilerinin gelecekte hangi yöne evrilebileceği konusunda “beyin fırtınası” yaptı.
Rusya Dış ve Savunma Politikası Konseyi, siyaset bilimci Ruslan Puhov editörlüğünde Strateji ve Teknolojiler Analiz Merkezi tarafından yayınlanan “Türk Rotası” adlı kitabın tanıtımı kapsamında modern Türkiye ve Türk-Rus ilişkilerini masaya yatırdı.
Medya Günlüğü’nün edindiği bilgilere göre, yuvarlak masa toplantısında siyaset bilimciler, Rusya açısından Türkiye ile ilişkilerin geleceğinin hangi durum ve koşullara bağlı olduğuna ilişkin hususları mercek altına aldı. Toplantıda şu görüşler öne çıktı:
1-Suriye’nin geleceği: Rus varlığına, bölgedeki güç dengelerine ve ülkedeki durum üzerinde en büyük etkiye sahip olan Türkiye’nin, Moskova’nın çıkarlarını görüşmeye hazır olmasına bağlı. Suriye, Türkiye’nin yutamayacağı kadar büyük bir parça, dolayısıyla diğerleriyle etkileşime girmesi gerekecek.
2-Türkiye’de iktidar değişimi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geleceği: Mevcut Cumhurbaşkanı’nın görevi bırakıp iktidarın muhalefete geçmesinden, gelecek dönemde de görevde kalmasına kadar her türlü senaryo mümkün. Genel olarak Türkiye’de önümüzdeki 2-3 yıllık iç siyasal sürecin yoğun geçeceği öngörülüyor.
3-Montrö Sözleşmesi ve Karadeniz Havzası’nın bölgesel dengesi: Bölgedeki askeri çatışmalar, değişik ülkelerin ve blokların artan faaliyetleri, Türk politikası için bir sınav haline geliyor. Ankara sözleşmeye sıkı sıkıya bağlı kalırken, NATO müttefiklerinin kuralları değiştirme isteği artıyor.
4-Türk Devletleri Teşkilatı’nın gelişimi ve geleceği: Bu durum Rusya’nın öncelikli çıkar alanına giren ülkeleri etkiliyor.
Katılımcılar, “Rusya-Türkiye ilişkileri son derece ilginç ve karmaşık bir olgu. Tarafların pek çok konudaki çıkarları örtüşmüyor hatta çelişiyor. Ama yine de bağ yakın, kaçınılmaz olarak her koşulda etkileşimi sürdürme ihtiyacı var. Her ne kadar alan biraz daralsa da, bunu yapmak hâlâ mümkün” dedi.
Türklerin Rusya’ya karşı tutumunun doğrusal olmadığını savunan katılımcılar, “Bir yandan ülkede açıkça Rusya yanlısı olacak bir güç veya toplumsal grup yok. Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde ciddi, mantıklı bir talep de yok” görüşünü savundu.
Moskova’nın Türkiye’deki çeşitli siyasi hareketlerle çalışmadığına da dikkat çeken katılımcılar, “Rusya, temaslarını sadece iktidar partisiyle sınırlıyor. Ancak Batı’dan farklı olarak bu, diğer ülkelerdeki muhalefet temsilcileriyle temas kurma geleneği olmayan Rus siyasetinin genel bir özelliği. Türkiye bu yaklaşımın tek çarpıcı örneği değil” dedi.
Diğer yandan, Türkiye’de siyaseti etkileyecek düzeyde belirgin bir Rus karşıtlığının da bulunmadığına işaret eden katılımcılar, “Aksine, halkın büyük çoğunluğu Rusya ile iyi ilişkilerin sürdürülmesi ve geliştirilmesinden, hem Türkiye devletinin hem de vatandaşlarının çıkarına olduğu için memnuniyet duyuyor. Ancak toplumda Batı karşıtı duygular mevcut. Bu, son dönemde Orta Doğu’da ve özellikle Filistin ile ilgili durumla bağlantılı” dedi.
Türkiye muhalefetinin hâlâ ABD ve Avrupa Birliği ile daha güçlü ilişkiler kurulması çağrısında bulunduğunu vurgulayan katılımcılar, “Her ne kadar uzun zamandır Türk politikasının ana teması olan bu ülkelere katılım fikri artık gerçekçi kabul edilmese de. Ancak birincisi, bu ilişkilerin sınırları oldukça açık. İkincisi, Batı yönünün güçlenmesi otomatik olarak Rusya karşıtı politikalara yol açmaz. Türkiye’de de artık hemen hemen her yerde olduğu gibi, her fırsatı değerlendirip blok kısıtlamalarını aşma yönünde bir yaklaşım var” görüşünü savundu.
Katılımcılar, Türkiye’nin gelecekte de Rusya’nın en önemli ortaklarından biri olduğu ve dengeli ilişkiler kurmanın Rusya’nın dış politika ve ekonomik ilişkilerinde bir öncelik olması gerektiği konusunda mutabık kaldı.
“Tarihi an”
Siyaset bilimciler ayrıca, Türkiye’nin hem kendi dönüşümü açısından hem de uluslararası alanda köklü değişimlerle bağlantılı olarak önemli bir tarihi an yaşadığını belirterek, “Türk siyasi elitleri ülkelerinin rolünü önemli ölçüde artırmayı hedefliyor ve bu, hem iktidardakileri hem de muhalefeti birleştiriyor” dedi.
Türkiye’nin artık bağımsız bir oyuncu olarak uluslararası arenada faaliyetlerini artırmayı hedeflediğini belirten katılımcılar, “Türklerin hırsları sadece dış durumla değil, aynı zamanda içsel gelişimle de bağlantılıdır. Türkler genel olarak son derece siyasallaşmış, ulusal başarılara odaklı, ulusal itibar ve gururun kalkınmada oldukça önemli bir etken olduğu bir toplum. Bu durum, Türk şirketlerinin kurum kültürünü geliştirme, çalışana sahip çıkma, çalışanların şirkete ve yaptıkları işe olan bağlılığını artırma isteğine de yansıyor” dedi.
Türk dış politikasının davranış ve hedef belirleme biçiminin temelinde, Ankara’nın özel ahlaki ve tarihi haklara sahip olduğu, aynı zamanda genişletilmiş imkânlara sahip bulunduğu belirli bir “Osmanlı sonrası” mekan fikrinin yer aldığını vurgulayan katılımcılar şu değerlendirmeyi yaptı:
“Türk ana akımı, ülkenin uluslararası eylemlerinin temelinde “Yeni Osmanlıcılık” olduğu iddiasını reddetmesine rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’nun hafızası yalnızca ülkenin iç politika kimliğinin değil, aynı zamanda dış politika kimliğinin de temelini oluşturuyor. Türkler genelde kendi ‘çekiciliklerini’ abartma eğiliminde. Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Orta Doğu’dan Afrika’ya kendilerine olumlu olduğuna inanıyor.”
Ekonomiye de değinen katılımcılar, “Türkiye’nin durumu kırılgan, ülke uzun zamandır istikrarsızlık içinde. Yönetimin anladığı göreceli ekonomik zayıflık, çeşitli hırsların önündeki temel engel. Görünüşte kaçınılmaz olan bağlılığına, ne pahasına olursa olsun sonuca ulaşma arzusuna rağmen Ankara, arzusunun aşılmaz engellere dayandığını ve tehlikeli hale geldiğini anlayabiliyor. Bu durumda Türkiye durup taktik değiştirmeye çalışabilir. Hırsı sağduyuyla birleştirmek önemli bir güçtür” görüşünde birleşti.
4 faktör
Siyaset bilimcileri, olumsuz ekonomik koşullara rağmen Türkiye’nin hedeflerine ulaşmasına hangi hususların yardımcı olduğunu şöyle sıraladı:
1-Türklerin yaptığı her şey açık, anlaşılır ve basit formüllere indirgenmiştir.
2-Ciddi kaynak kısıtlamaları altında bile yüksek verimliliğe ulaşabilmektedirler.
3-Paradoksal derecede yaratıcı düşünce ile azmin birleşimi, Türkiye’yi maçın son dakikasına kadar, hatta maç bitmiş gibi göründükten sonra bile oynayacak bir oyuncu haline getiriyor; Suriye bunun bir örneği.
4-Her düzeydeki memurlar, devletin çıkarlarını ve vatanseverliğini anlayan bir anlayışa sahip.
Türkiye’nin tarzının, içinde bulunulan duruma duyarlı olmak, ortaya çıkan fırsatları hızla tespit edip değerlendirmeye çalışmak olduğunu belirten katılımcılar, “Türkler kısa vadeli düşünme konusunda güçlüler, bu nedenle taktiksel olarak genelde başarılı oluyorlar, ancak stratejik düzeyde sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar” dedi.
Rus siyaset bilimcilerin Türkiye-ABD ilişkileri konusundaki değerlendirmesi ise şöyle oldu:
“Uzun vadede Türkiye’nin ABD ve genel olarak Batı karşısında daha bağımsız bir konuma geçmesi kaçınılmaz görünüyor. Daha önce Ankara’nın temel etnopolitik sorunlarını çözmesine yardımcı olan Amerikan himayesiydi. Şimdi ise Türkiye’nin çevresindeki Kürtleri destekleyerek ve Türkiye’deki muhalefet temsilcilerine karışmayarak (daha önce darbelerin ve muhalefetin bastırılmasında Amerikan desteği belirleyici olmuştu) bunları yaratıyor.”
Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batı’dan bağımsız politikalar sergilediğini vurgulayan katılımcılar şu sonuca vardı:
“Ancak bu, yakın gelecekte Ankara açısından üyeliği çok önemli olan ABD ve NATO ile ilişkilerde niteliksel değişim yönünde adımlar bekleyebileceğimiz anlamına gelmiyor. Bölgedeki Amerikan varlığı Türkiye açısından da önemli ancak Kürt faktörü nedeniyle dezavantajlı da. Türkiye ile ABD arasında çok sayıda askeri-teknik anlaşma var; dünyanın hiçbir yerinde herhalde Türkiye’den daha büyük bir Amerikan askeri ve istihbarat varlığı yoktur.”
Fotoğraf: experience.tripster.ru