ABD Başkanı Donald Trump’la Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında Çarşamba akşamı yapılan telefon görüşmesiyle Ukrayna’da üç yıla yakın süredir devam eden savaşın son bulmasını sağlayabilecek müzakere süreci resmen başlamış oldu.
Bu görüşme, savaşın başladığı 24 Şubat 2022 tarihinden bu yana Amerikan ve Rus liderleri arasında kurulan ilk temas niteliğinde. Aslında, Trump ve ekibinin Putin ve Rusya tarafıyla daha önce hatta ABD’de 5 Kasım’da yapılan başkanlık seçimlerinden hemen sonra görüşmeye başladığı yolunda söylentiler vardı. Her ne kadar Moskova bu haberleri yalanlasa da, temasların belirli bir aşamaya geldikten sonra iki liderin kamuoyuna açıklanan ilk görüşmeyi yaptığını varsaymak mümkün.
Trump Putin’le konuşmasıyla ilgili yaptığı paylaşımda, Ukrayna’daki savaşın son bulması için müzakerelerin hemen başlayacağını, Rusya liderinin de barış istediği izlenimi edindiğini söyledi. Putin’le yüz yüze görüşmesinin Suudi Arabistan’da yapılabileceğini belirten Trump, dün akşamki telefon görüşmesiyle ilgili olarak Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye bilgi verdi.
Böylece, Rusya ile Ukrayna arasında üç yıla yakın süredir devam eden savaşın son bulması yolunda ilk kez umut ışığı doğdu.
Ancak bu umut ışığı aynı zamanda Kiev için “kötü haber” anlamına geliyor.
Trump’ın ekibi zaten bir süredir Ukrayna’yı istemediği bir barışa zorlayacağının sinyallerini veriyor. Amerikan Başkanı’nın kurmayları Ukrayna’nın kaybettiği toprakları geri almasının ve 2014 sınırlarına dönülmesinin “gerçekçi olmadığını” söylüyor. “2014 sınırları” ile kastedilen Kırım’ın Rusya tarafından ilhakıyla başlayan süreç. Amerikalılar, daha eski Başkan Joe Biden döneminde Kiev’e NATO kapısı kapatmıştı ki Trump da dün bunu tekrar vurguladı.
Öyle görünüyor ki şimdi Ukrayna “kırk katır mı kırk satır mı” seçeneğiyle karşı karşıya kalacak ve her her hâlükârda kaybeden taraf olacak.
Şu anda sahada üstün durumda bulunan Rusya’nın “tuzu kuru” gibi gözükse de, yaptırımların giderek ekonomiye yük olması, savaşın masraflarının ağırlaşması ve uluslararası sistemden dışlanmış olması Moskova’yı da barışa zorluyor.
Ukrayna ise, ABD baskısıyla ya şu anda sahada olan durumu kabullenecek ya da zayıf bir olasılıkla savaşı kendi olanaklarıyla sürdürmeye çalışacak ki bu da daha fazla toprak kaybetmesi anlamına gelecek. Sahadaki duruma uygun ateşkes yapılması demek Kiev’in topraklarının yüzde 20’sinin Rusya’nın işgali altında kalacağını kabullenmek demek.
Ukrayna için ironik olan, ülkenin doğusunda ayrılıkçıların elinde bulunan topraklarında yeniden hakimiyet sağlamak isterken daha fazla toprak kaybetmesi. Oysa, savaşa kadar olan süreci daha akılcı yönetebilir, Rusları kelimenin tam anlamıyla çıldıran NATO’ya üye olma arzusunu en azından bir süre yüksek sesle dile getirmekten vazgeçebilirdi. Doğru, bağımsız bir ülke olarak NATO üyeliği Ukrayna’nın elbette hakkı. Ama gerçek dünyada haklı olan değil, güçlü olan kazanıyor ve “taşıma suyla” savaş bir yere kadar gidebiliyor.
Şimdi Ukrayna Batı’nın ipiyle kuyuya inilemeyeceği gerçeğini yaşayarak öğrenecek.
İlgili yazılar: