Tanıştığımda sıcak kanlılığı, sevecenliği ve yumuşak başlılığına bayılmıştım. Yardımseverlik sanki kanında vardı, herkesin her işine koşuyor, bundan zevk alıyordu. Hep güler yüzlü ve hoş sohbetti, yani çıtır çıtır yiyesi geliyor insanın derler ya, işte onlardan.
Sohbetlerimiz sırasında onun bir başka yönünü öğrendim. Tarikat ehli bir ailenin çocuğuydu. İyi bir Müslüman olarak yetiştirilmişti. Ancak sonra birden bir şeyler olmuş ve onun için her şey tepe taklak olmuştu. Hiç olmaz diye düşündüğü olayların gerçekleştiğini görünce bunalıma girmiş ve ailesiyle fikren çatışmaya başlamıştı. Biraz sonra okuyacağınız söyleşide göreceksiniz sonra neler olduğunu.
Benim en çok ilgimi çeken şey onun bu serüvenini bir mantık silsilesine oturtabilmesiydi. Reddettiği şeyin ne olduğunu çok iyi ortaya koyuyordu, kendine göre mantıklı bir biçimde dile getiriyordu reddiyesini. Kendimden epey bir şey buldum ben onu dinlerken, okuyun bakalım siz de kendinize yakın gelecek bir şeyler bulabilecek misiniz. Bu arada bir şeyi açıklamama izin verin. Gencin adını doğal olarak saklı tuttum, onu korumak için ve bunu kendisine de söyledim ve uzunluğu dolayısıyla iki bölüm halinde yayınlanacak.
-Nerede doğdun?
-Mardin’de doğdum. Beş yaşında yani 1993’te Mardin’de terör iyice almış başını gitmiş. Bebek kaçırmalar, köy basmalar oluyormuş, bizimkiler daha çok devlete yakın. Bizde de var mesela halamlardan, PKK sempatizanı mı diyeyim bunlar da var bizim sülalede.
-Ama siz Kürt değilsiniz?
-Yok biz Kürt değiliz, babam ailece Kürtlerin arasında yetişmiş ama aslen Arap. Anne tarafım da Arap. Buna rağmen bizim sülalede PKK sempatizanı olan insanlar da var. Tam tersine devleti sevenler de var. Bizimkiler devleti sevenlerden. Mesela anlatırlar, halamın küçükken çocuğunu kaçırmış PKK’lılar, dağa götürmüş. Halam ne zaman televizyonda asker görse başlarmış bedduaya, askerlere beddua edermiş. Halbuki mantıken tam tersini yapması lazım değil mi? Sever yani onları niyeyse.
-Çocuk dönmüş mü geri?
-Yok dönmemiş. Bir haber yok.
-Çocuk derken 15-16 yaşında mı yani?
-Tam yaşını bilmiyorum. Belki on, belki on beş, bilmiyorum kaç yaşında götürüldüğünü.
-Sonra ne yapmış sizinkiler?
-Batıya göçmüşler, baba tarafıyla pek ilgim yok benim. Abimler devam ettiriyor ilişkilerini ama benim ilişkim yok. Bir de ben küçükken batıya göçtüğümüz için çok bir bağım kalmadı.
-Nasıl bir hayat sürdün? İlkokul, ortaokul, lise…
-Ben ailenin üniversite okuyan tek çocuğuyum. Abilerim en fazla liseye kadar, ablamlar sadece ilkokul okudu. Ablalarımı günah diye ilkokuldan sonra okutmadılar. Ergenlik çağına girecek ya, ergenlik çağına girdiğinde başörtüsü falan takmalı, erkeklerle aynı sınıfa gitmemeli düşüncesi var onlarda, haram yani, kızları okutmak haram.
-Kız okullarına da mı göndermediler?
-Mardin’de karma eğitim vardı, kız erkek bir arada.
– Senden epey büyükler o zaman?
-Yok yok, en küçük ablamla beş, büyüğüyle de altı yaş fark var aramızda.
-Sen nasıl üniversite bitirebildin peki?
-Ben ailenin en küçük çocuğuyum, annem çok istiyordu okumamı, onun sayesinde okuyabildim diyebilirim. Bayağı tembel bir çocuktum ilkokulda, ortaokulda hatta lisede. Sözeli tercih edince sözelcilerin içinden sıyrıldım yoksa sayısalcılar veya eşit ağırlıkçılar olsa, onların içinde üniversite okuyamazdım. Tarih bölümünü kazandım, biraz çalışmayla çok kolay geçebiliyorsun. Sözelciler çok ders çalışmaz. Niyetim öğretmen olmaktı ama aile bilinçli olmayınca, iyi yönlendiremeyince bilemiyorsun, tarih bölümü mezunlarının çok zor atamasının olduğunu, çok yüksek puanlar alman gerektiğini bilemiyorsun. Her yıl binlerce mezun veriyordur herhalde tarih bölümleri. Ben ilk KPSS sınavına girdiğimde seksen mi yüz kişi mi ne almışlardı. Eski mezunları da hesaba katarsan tarih mezunlarının sayısı binlercedir ama alınan yüz kişi.
-Ailen Mardin’deyken tarikat üyesi miydi? Orada tarikatı olmayan aile var mıdır?
-Yüzde seksen doksanının vardır bir tarikatı.
-Bu atadan dededen gelme bir gelenek midir yoksa kendin mi seçersin?
-Atadan dededen. Bu da şöyle oluyor, mesela bir tane şeyh var, o ölüyor, onun kardeşi ile şeyhin oğulları arasında bir mücadele başlar, bu her zaman böyledir. Erkek kardeşi yoksa şeyhin çocukları arasında başlar mücadele. Müritler de bölünür bu arada.
-O bölünmede ne rol oynar, çıkarlar mı yoksa bu Kuran’ı daha iyi biliyor ben bunun müridi olayım mı derler?
-Hiçbir şey bildiklerini zannetmiyorum. Fıkıh eğitimi mi aldılar ya da ne yaptılar da biri diğer kardeşlerinin önüne geçti, hadisi mi daha iyi biliyor diğerlerinden, yoksa kelâmda mı daha iyi bilmiyorum.
-Başka bir ad mı alıyor bölünen tarikatın o kolu?
-Tabii. Bu arada bizimkiler Nakşi galiba, çok da ayrıntılı bilmiyorum, ben zamanında cemaatlere gittim ama hiçbir tarikata girmedim. Ailem de beni hiç zorlamadı bu yönde.
-Diğer kardeşlerinden hâlâ giden gelen var mı tarikata?
-Bir tane abim gider.
-Hangi tarikata gider?
-Bir ara Adalet Bakanı vardı Abdülhamit Gül, onun hani elini öptüğü bir şeyh vardı ya. İşte o şeyh anne tarafımın şeyhi. Babamın şeyhi başka anneminki başka.
-Bu durum aile içinde sıkıntı yaratmaz mı?
-Hayır. Bizim ailede önemli olan şey tarikat ehli olmaktan çok dindar olmaktır, namaz kılmak, oruç tutmaktır. Yoksa hangi tarikata gittiğin önemli değildir.
-Sen ilk kez ne zaman başladın gitmeye?
-İlk kez ortaokulda Fetullahçıların evlerine gittim. Çalışkan olanları seçerlerdi ama ben çok da umut vaat eden bir öğrenci değildim. Hafta sonları iki üç saat gidiyorsun, sohbet muhabbet ediyorsun, ders yapıyorsun sonra dönüyorsun öyle çok ayrıntılı bir şey değildi. Lisedeyken Okuyucular vardır, bilir misin? Nurcular aslında birkaç kola ayrılır, mesela Fetullahçılar, gerçi Nurcular onları Nurcu saymaz ama onlar kendilerini Nurcu sayar. Fethullahçılar bir yanda diğer yanda Okuyucular ve Yazıcılar. Yazıcılara da gittim.
-Merak mı ettin tarikatları, cemaatleri, ailen mi gönderdi nasıl oldu?
-Yok aile değil. Ama dindar bir ailede büyüyünce sen kendin gidiyorsun, kimsenin seni zorlamasına gerek kalmıyor.
-Fethullahçıların evlerine gitmekten niye vazgeçtin?
-Vazgeçmedim. Dedim ya çok çalışkan bir çocuk değildim. Onlar sonra çağırmadılar beni.
-Seni gözden çıkarmışlardı yani?
-Tabii tabii, çalışkan çocuklarla devam eder onlar. Tabii bunlar benim düşüncelerim, onların hangi kıstasları uyguladıklarını bilemiyorum. Onlar çağırmadı ortaokuldan sonra yani. Zaten orta sonda gittim altı yedi ay falan. Lisedeyken Okuyuculara gittim. Yazıcılara da gittim ama az, onları pek bilmiyorum. Ama Okuyucuları iyi biliyorum. Bir Zehracılar var bunların arasında, ki bunlar biraz Kürt milliyetçisidir, sonra Meşveretçiler var, Kurdoğlu cemaati var. Tam emin değilim ama ben ya Meşveretçilere gittim ya da Kurdoğluna gittim.
-Ne kadar süreyle gittin?
-Sanırım bir, bir buçuk sene. Üniversiteyi kazanınca zaten koptum. Ama Fethullahçılar da vardı Okuyucular da o zamanlar. Ama hepsi itaat ister. En hafifi zaten Fethullahçılar, ama onlar bile çok şey ister, istekleri hiç bitmez.
-Sonra üniversiteye gittin…
-Üniversiteye gittim.
-O sırada da devam ettin mi cemaatlere gitmeye?
-Yok, ara sıra gitmişliğim vardır ama çok bağlandığım bir şey yoktu. Mezun olunca formasyon almam gerekiyordu. Bir de KPSS’ye hazırlanmam gerekiyordu, iki üç sene ders çalışmakla geçecekti. Abimin de o arada işleri iyi gidiyordu. Ben KPSS ile falan uğraşmadım gittim adalet okudum, sonra turizm okudum açık öğretimde. Bir ara ilahiyat okudum. Ama o aralar fikirlerim değişmeye başladı.
-Fikirlerin niye değişmeye başladı?
-Abimin işlerinin kötüye gittiği bir süreç başladı. Abimle beraber benim de bir şeyleri kaybettiğim bir dönem başladı. Babadan kalma evimin de büyük kısmı gitti mesela. Ben bu nedenle bir çöküntü yaşadım, yaş otuza yaklaşıyordu, tam her şeyi garanti ettim derken her şey terse dönüyor. O dönemde abimle olan çatışmalardan dolayı babamla da çatışmalar başladı. Dünyaya bakış açılarımızın birbiriyle ilgisi yoktu. Tamam ben de dindardım o zamanlar ama artık farklı bir yöne evrilmiştim.
-Biraz maddi koşulların bozulmasıyla bir evrilme olmuş sanki…
-Tabii maddiyatın çok etkisi var. O dönemde ben yeniden Kuran okumaya başladım. Hep okurdum ama…
-Zaten Arapça biliyorsun…
-Ama anlamıyorum, Kuran Arapçasının yüzde otuzunu ya anlarım ya anlamam. Kelimeleri çıkarıyorum ama ne dediğini anlamıyorum. Anlayabilmem için meal okumam lazım. Saidi Nursî’nin kitapları vardır, önceleri Nurculara gittiğimden okumuştum. Ben ilk önce Said’in kitaplarına tavır aldım. Said’in Kastamonu Lahikası diye bir kitabı var. İslamiyet ile ilgili bende ilk soru işaretleri yaratan bu kitap oldu. Güya Said’e ilham geliyor bir gün, nasıl geliyorsa, diyor ki “benim talebelerim ne zamana kadar varlıklarını sürdürecek?” “Birden bu hatırıma geldi” ya da “soruldu bana” diyor, “ben de cevap verdim” diyor, önce bir hadis veriyor, sonra bir āyeti söylüyor, sonra bunun ebced cifir hesabını çıkarıp bir yıl söylüyor ve diyor ki bu yılda kıyamet kopacak ve işte şu yıla kadar da şakirtler (talebeler) varlığını devam ettirecek. Ebced hesabını tam bilmemekle beraber, her harf bir sayıya tekabül eder, o sayıları toplayarak bir tarihe ulaşılır, oradan der ki şu olabilir, bu olabilir. Çıkardığı rakamlar istediği tarihi versin diye bazı harfleri manipüle ediyor, şu (harf, M.G.) sayılır bu sayılmaz diye. “Bu kesin değildir, Allah bilir doğrusunu ama” diyor, “görüntü onu gösteriyor” diyor.
-Bunları Saidi Nursi söylüyor.
-Evet Kastamonu Lahikası’nda.
-Hatırlıyor musun çıkardığı kıyamet tarihini?
– 2100 küsur yılı. Bu bana çok saçma geldi. Sonra bir baktım ki Fethullah’ın bir kitabı tamamen ebced cifir hesabıyla dolu. Daha önce de o kitabı okumuştum ama çok üstünde durmamıştım.
-Orada da mı böyle tahminler var?
-Tabii tabii, bir sürü tahmin var. Güya Ali bu ebced cifir hesabını çıkarmış. Ben bunu Kuran ile karşılaştırdım sonra. Bir ayette “Sana gelip kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar” diyor, Muhammed’e yani, ve yanıtını veriyor “de ki onun ilmi yalnızca Allah’ın yanındadır, onu ne bir nebze erken ne de bir dakika geç kopartabilirler”. Başka bir ayette aynı soru sorulduğunda “sen kim, onu bilmek kim?” diyor Allah. Kuran bırak böyle hesaplar yapıp tahmin yürütmeyi, onun hakkında konuşmayı, fikir yürütmeyi bile men etmiş. Baksana peygamberine bile diyor ki “sen kim onu bilmek kim”. Allah peygamberini bile terslemiş bu konuda ama Said efendi biliyor. İşte ilk film burada koptu bende. Dedim ki tarikatlar, cemaatler, ilim milim hepsi hikaye.
-Kaç yılına rastlıyor bu iş?
-2017 gibi. Sonra dedim ki hadislere bir bakayım. Oraya bakınca da çok uç noktalar gördüm. Dedim ki kendime, “Allah Kuran’a kefil olmuş, bu sözler değiştirilmeyecek, değiştirilirse kıyamet kopacak” diyor. Ben de Kuran hariç diğerlerini reddettim. Yalnız Kuran var, ben buna göre yaşarım gerisi beni ilgilendirmez dedim. Ama hepi topu iki ay sürdü bu da. Açtım Kuran’ı okuyorum… daha önce Kuran’da inanırken bile bana saçma gelen yerler olurdu, ama tüm bu olaylar olduktan sonra, dedim ki Kuran’a tarafsız bakayım, taraflı bakarak olmaz zaten, benim artık Kuran’a da tarafsız bakmam lazım. Bir Müslüman gözüyle değil de nötr birinin gözüyle bakayım, Kuran’ı öyle okuyayım dedim. Aldım keçeli kalemi elime, bana ne saçma geliyorsa, nerede soru işareti yaratıyorsa başladım altını çizmeye. Başta pek çıkmamıştı ama sonrasında çok fazla çıkmaya başladı.
-Neler takıldı kafana?
-En önemli nokta şuydu, Kuran diyor ki “hiç akıl etmez misin”, “hiç düşünmez misin”. Bu laflar sürekli geçiyor. Güya “düşün, akıl et, tahkiki imana var” der gibi. Tam sen bu niyetle okumaya başladığın an pat diye seni tehdit eden bir şey çıkıyor karşına, diyor ki “onların kalplerini mühürledik”, “art niyetliler ayetlerimizde açık bulmaya çalışırlar” falan. Yani seni tehdit ediyor ve diyor ki “sen imansızsın ve sonun korkunç olacak”. E hani başlarda “hiç akıl etmez misin”, “hiç düşünmez misin” diyordun? Beni niye tehdit ediyorsun, bırak da düşüneyim değil mi? Sana tarafsız gözle bakayım. Ama ona da izin vermiyor aslında. Bir yerde başlıyor seni korkutmaya, sonsuza kadar ateşte yakmakla korkutuyor.
-Daha önce fark etmediğin bir şeydi bu değil mi?
-Yok çünkü bu gözle bakmamıştım hiç. Zaten başta anneden babadan ön yargıyla yetiştirilmişsin, Kuran’a sempatiyle bakıyorsun. Mutlak doğru kabul ediyorsun, e mutlak doğru kabul ettikten sonra sorgulayacak bir şey de yok ki.
Agnostik: Bilinemezci
Fotoğraf: haberalternatif.com
***
Söyleşinin 2. bölümü Cumartesi akşamı yayınlanacak