Amerika’nın “Sarmaşık Lig” diye bilinen en ünlü 8 üniversitesinden biri New Jersey’deki Princeton.
Asıl mühendis yetiştiriyor ama hemen hemen bütün dallarda da eğitim veriyor. 1965 mezunlarının 25. yılda bir araya gelmeleri dolayısıyla 1990 senesinde bir kitap basılmış. Tesadüfen elime geçen bu kitapta bütün mezunların vesikalık fotoğraflı kısa birer tanıtımı var ama fazladan bu toplantıya katılanlar yeni fotoğrafları ile aradan geçen sürede neler yaptıklarını da anlatmışlar. Ölenlerin hayat hikayelerini de eklenmiş.
Tam sayıyı bilmiyorum ama kitapta anlatılan (sanırım) 500 kişiden fazla adamın her birinin hayatı benim için ilginçliklerle dolu. Ancak, sadece erkeklerden oluşan bu “mezunların çeyrek asrı” kitabının asıl ilginçliği başka.
Katılımcıların hepsine isimlerini yazmadıkları birer anket doldurtmuşlar. Kitabı ilginç kılan 250 soruluk bu kapsamlı anketin cevapları. “Kim bunlar?” sorusunu çok ayrıntılı yanıtlayan bu anketin 35 sene önce yapıldığına tekrar dikkatinizi çekip, bazı yanıtları oranlarını yuvarlayarak aktarıyorum.
-Mezunların çoğu okudukları üniversitenin civarında büyümüş hâlâ da yakın civarda oturuyor. Yarıya yakını okurken burs almış. Yarısı özel okuldan değil halk okulundan bu üniversiteye gelmiş. Üçte birinin babası onda birinin dedesi de Princeton Üniversitesi mezunu.
-Yarısı Protestan, beşte biri Ateist/Deist, onda biri Yahudi, yirmide biri Katolik. Diğerleri az sayıda. Müslüman hiç yok.
-Kadın yok demiştim zaten. Birçok eşcinsel var. Az da olsa siyah da var.
-Yıllık gelirleri 50 bin ile 500 bin dolar arasında. (1990 yılından bahsettiğimizi hatırlatayım) Aylığa vurursak 4 bin ile 40 bin dolar arası yelpazede para kazanıyorlar. Yarısı gelirinden memnunken diğer yarısı rahat geçinemediğini söylüyor.
-Her beş kişiden dördü borcu da olsa (ipotek) kendi evinde oturuyor. Üçte birinin ikinci evi de var. Her ay 500 ila 3000 dolar arasında evleri için para harcıyorlar. Bu para evin taksiti, bakım gözetim vergi vb. parası. Su elektrik gibi giderler dahil değil.
-Arabası olmayan çok az. Yarısının ailesinde 2 araba var. Daha çok olan da var ama arabaların çoğu kiralık (leasing). Üçte ikisi Amerikan değil yabancı araba kullanıyor.
-Pek içki içmiyorlar. İçenler de en çok birayı tercih ediyor. Yarısı ömründe sigara içmemişse de içenlerin yarısı günde 1-2 paket içiyor. İçip bırakanların çoğu sağlık sorunları yüzünden bırakmış. Yarısından fazlası esrar denemiş. Onda biri kokain ya da LSD de denemiş.
-Üçte ikisi evli. Eşlerin çoğu üniversite mezunu değil. “Kendimden daha entelektüel bir eşimin olmasını kabul edebilirim” diyenlerin oranı yüzde 4. (Bu cümleyi dönüp dönüp okuyorum) Üçte birinin eşi hiç çalışmıyor diğer üçte biri de ara sıra çalışıyor. Ev işlerini paylaşma konusunda büyük çoğunluğu gönüllü değil, çok azı bazen bazı işleri yaptığını söylüyor. “Önemli kararları karı koca birlikte alırız” diyenler üçte bir.
-Çoğunun 2 çocuğu var. Yaklaşık yarısı çocuğunun zekasının kendisininkiyle aynı düzeyde olduğu kanısında. “Çocuğum benden daha zeki” diyenler onda bir. Çocuğunun hayatının kendisininkinden daha iyi olacağı kanısında olmayanlar ise çoğunlukta.
-Yaklaşık yarısı onlar mezun olduktan sonra geçen 25 sene içinde Amerikan ahlakının giderek bozulduğunu düşünüyor. Bu bozulmanın kişisel hayatta, iş hayatında, sosyal hayatta, hukukta ve hükümet düzeyinde olduğu kanısında.
-Üçte ikisi Amerika’nın karşı karşıya olduğu en büyük sorunun uyuşturucu kullanımı ve şiddet olduğunu söylüyor. Beşte biri kokain ve LSD’nin, üçte biri esrarın, üçte biri pornografinin, yarısı fahişeliğin, üçte ikisi erişkinler arasındaki homoseksüelliğin yasadışı olmaması gerektiğini düşünüyor.
-Yarısı Halkçı Partiyi, üçte biri Cumhuriyetçi Partiyi destekliyor. Üçte ikisinin en çok takdir ettiği lider Gorboçov. (Bilindiği gibi o dönemin Rus lideri Rusya’daki komünist rejimi sonlandırmıştı. Demek has Amerikalı olarak bunu takdir ediyorlar.) Üçte biri de İngiltere lideri Margaret Thacher’ı takdir ediyor. Kendi başkanları olan Bush’u ya da önceki başkan Reagan’ı takdir edenlerin oranı beşte bir bile etmiyor.
-Çoğu yılda 4 hafta tatil yapıyor. Hemen hepsi ülkesinin değişik yerlerini gezmiş. Amerika dışına gidenler az. Yurt dışına çıkanların çoğu Orta Amerika ya da Avrupa’yı, üçte biri ise Asya’yı tercih etmiş.
-Yarısının askerlikle ve devlet hizmeti ile hiçbir alakası olmamış. Olsaymış eğer, eğitim ya da sağlık bölümünde çalışmak isterlermiş. (Hatırlatmak isterim ki ABD’de askerlik zorunlu değil. Dünyanın jandarması olan bir ülkede askere gitmek hiç kimse için mecburiyet değil. Vatan sevgisinin ölçüsü de değil)
-Yeniden seçme şansları olsa gene aynı mesleği seçeceğini söyleyenler çoğunlukta. Çoğu 10 seneden fazladır aynı işte çalışıyor ve çoğu 50-70 yaş aralığında emekli olmak istiyor.
-Sahip olduklarının tümünü değerlendirdiğinde üçte ikisi “halimiz fena sayılmaz ama daha iyi olabilirdi” diyor. Üçte biri ise “her şeyim tamamdır, ancak bu kadar olur” diyor. En mutlu oldukları yaşların 40 yaşından sonra olduğunu, geleceğe de umutla baktıklarını söylüyorlar.
250 soruluk devasa anketin benim ilgimi çeken bölümleri bunlar. Kitabı daha da ilginç kılan mezunların eşlerine de benzer bir anket yapmış olmaları ama size o kısmını aktarmayacağım. Bu kısmını niye aktardığımı da tam bilmiyorum doğrusu.
Belki de kafamda hâlâ iki toplumu kıyaslama güdüsü durulmadığı içindir bu yazım. Keşke 1965’de ODTÜ veya İTÜ mezunu olanlara da benzer bir sorgulama yapılmış olsaydı da gerçekten iki toplumu kıyaslamak mümkün olsaydı. Hatta bugünlerde her iki toplumun üniversite mezunlarına benzer sorular sorulup toplu değerlendirme yapılabilse…
Bu kitap “Bin dokuz yüz altmışlar Vietnam savasının, borsa çöküşünün, derin enflasyonun yılları ve de altmışlar bizim üniversite yıllarımız” diye başlıyor. Benim yaşıtlarım da benzer bir girizgahı seksenler için yazabilir. “Bin dokuz yüz seksenler ekonomik yıkımın, diktatörlüğün, zulüm iktidarının olduğu, üniversite gençliğinin bozuk para gibi harcandığı yıllardı “diye başlayıp kendi üniversite yıllarımızı dile dökebiliriz. O kıyım yıllarından sağ çıkabilenlerin sonrasında neler yaşadıklarını sorgulayıp kitaplaştırabiliriz. Bunu artık daha da gecikmeden yapmalıyız. Hemen her üniversite kendi mezunları için bunu yapmalı bence.
O yüzden kendimden başlayarak fakülteden sınıf arkadaşlarıma sesleniyorum. Biz de kendimize görkemli bir toplantı düzenleyelim. 1976 girişli olduğumuza göre 2 yıl sonra bizim ellinci yılımız olacak. Mezuniyetin 50 yılı için artı 6 sene daha beklemeden, zaman dilimini üniversiteye girişimizden başlatıp yarım asırlık bir anma düzenleyelim. Sonra da buna benzer ayrıntılı bir anket ve de kitap yapalım. Çok iyi olmaz mı?
Kimiz neyiz, nerden geldik nereye gitmekteyiz sorusuna iyi bir cevap olabilir böyle bir çalışma. Yapalım, lütfen yapalım dostlarım.
Biz de artık sadece konuşan değil kayda geçirenlerden olalım…
Fotoğraf: princeton.edu
İlgili yazı: