Rusya’nın Ukrayna’daki “özel operasyon”unun başlamasının üzerinden üç ay geçti, bu süre içinde Moskova, Batılı ana akım medyanın da katkısıyla ciddi bir prestij kaybına uğramasına karşın sahada önemli kazanımlar elde etti. Bu kazanımların Rusya’nın askeri harekatı başlattığı ilk aşamada elde etmeyi beklediklerinin çok gerisinde kaldığı yadsınamaz. Ama Rusya bu sınırlı kazanımlarla yetinmek zorunda kalırken, büyük ölçüde ABD kışkırtmasıyla başlayan savaşın Batı dünyasında yol açtığı değişiklikler büyük ölçüde gözden kaçtı ya da kaçırıldı (teşekkürler ana akım Batı medyası!).
Öncelikle, varılan aşamada ABD/Biden’ın başarı hanesine yazılanlara bir bakalım ve bunların geri planını inceleyelim:
– ABD/Biden, Ukrayna’yı sarsılmaz bir destekleme politikasıyla arkalamakla NATO’yu yeniden ayağa kaldırdı, bununla da kalmadı NATO’nun genişlemesini yeni bir boyuta taşıdı (İsveç ve Finlandiya- Türkiye’nin bu konudaki itirazının fiili bir sonuç yaratmayacağını, Ankara’daki Dışişleri kadroları da dahil herhalde herkes biliyor). Böylece Rusya’nın NATO’ya karşı savunmak zorunda olduğu mesafe yüzlerce kilometre uzadı.
– ABD/Biden, Batılı ülkeleri Rusya’ya katı ekonomik yaptırımlar uygulama konusunda da birleştirerek büyük bir liderlik örneği verdi.
– ABD/Biden, Ukrayna’ya ekonomik ve askeri yardımda da liderlik rolünü üstlenerek Rusya’ya karşı kullanılmak üzere en gelişmiş silah ve mühimmatla en büyük para desteğini sağladı.
Bu noktada bir adım geri atıp, resme daha geniş bir açıdan bakalım. ABD/Biden’ın Rusya’yı Ukrayna’ya saldırması için kışkırtmakla Avrupa’ya ne yaptığını biraz kurcalayınca altından ilginç bir manzara çıktığını görmek olanaklı.
Önce şunu genel hatlarıyla göz önüne sermekte yarar var: Joe Biden yönetimi, Donald Trump’ın başkanlık döneminde amansızca reklamını yaptığı “America First” (önce Amerika) ilkesini Trump’tan çok daha etkili bir biçimde hayata geçirdi.
Söz gelimi, NATO’nun askeri stratejisi (ki kayıtsız şartsız ABD tarafından belirlenir) AB’nin işleyen ekonomik düzenini sekteye uğratmakla kalmadı, NATO fiilen Avrupa Birliği’ni rehin aldı. Bütün AB ekonomileri Biden yönetiminin zorlamasıyla, istemeye istemeye Rusya’dan enerji ham madesi alımını kısıtlama kararı aldılar; AB ekonomileri açısından yarattığı büyük enflasyonist baskıya karşın uygulamaya koyulan bu yaptırım kararından Rusya’nın zarar gördüğü bir gerçek. Ama AB ekonomilerinin uzun vadede bu yaptırım kararı dolayısıyla görecekleri zararın daha büyük olacağı da bir başka gerçek.
Enerji ham maddesi odaklı yaptırımlar yüzünden AB’nin ekonomik koordinasyonu önemli bir darbe aldı. Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nin, Varşova Paktı döneminde kurulmuş altyapı nedeniyle sülfür içeriği ağır Rus petrolünden başkasını işleyecek rafinerileri yok. Öteki AB ülkeleri için doğal gaz ve petrol ithalatlarını uzun vadeli yeni sistemlere dayalı hale getirmek de ağır bedellere mal olacak.
Kısacası, Biden yönetimi ve NATO’nun beyni bir hamleyle Ukrayna’da binlerce sivilin ölümüne yol açarken, AB’nin etkin bir biçimde işleyen ekonomi çarkına çomak sokmakla kalmadı, ayrıca özellikle Fransa’nın sürekli olarak savunduğu NATO şemsiyesinden bağımsız bir Avrupa savunma mekanizması kurulması yolundaki düşünceler de birden sümen altı edildi.
Öte yandan, Mart ayı boyunca sürekli olarak karşı yönde yaptıkları açıklamalara rağmen Washington’ın zorlamasıyla NATO’ya üyelik başvurusu yapan İsveç ve Finlandiya hükümetleri de, attıkları bu adımla Avrupa’nın güvenlik topoğrafyasını nasıl altüst ettiklerinin bilincine vardıklarında, yol açılan hasarın onarılması mümkün olacak mı bilinmez.
Bütün bu gelişmelere bir de ABD açısından bakan New York Times (NYT) gazetesi yayın kurulu, geçen hafta çok ilginç bir başyazıyla Biden yönetiminin ne yapmakta olduğunun farkında olup olmadığını sorguladı.
(NYT’nin başyazısına dalmadan önce Reuters ajansının daha dün yayınladığı haberde, Biden’ın halk arasındaki desteğinin, görevine başladığı günden bu yana en düşük düzey olan yüzde 36’ya gerilediğini duyurduğunu not edelim. Trump bile bu derece destek yitirmemişti.)
NYT başyazısındaki önemli sorular şöyle sıralanabilir:
“Biden yönetiminin amacı Ukrayna’nın egemenliğini koruyacak ve ABD-Rusya ilişkilerini belirli bir ölçüde yeniden oluşturabilecek bir sonuç mu, yoksa Rusya’yı zayıf düşürüp Putin’i iktidardan uzaklaştırmak mı?”
“Biden yönetimi Rusya’yla topyekûn savaştan kaçınmak istiyorsa niye Ukrayna’ya Rus gemilerinin batırılmasını sağlayan istihbarat desteği veriyor?”
“Biden’in kendi kişisel prestijini de ortaya koyarak Ukrayna’nın Rusya karşısında zafer kazanması beklentisini desteklemesi ne kadar gerçekçi?”
Başyazının belki de en önemli vurgusu (mealen) şu cümledeydi: “Eninde sonunda zor kararları vermek Ukraynalılara düşüyor, çarpışan, ölen ve evlerini kaybeden onlar. Bu savaşın nasıl sona ermesi gerektiğine onlar karar vermeli… Biden yönetimi de Ukraynalıları bu kararlarında gerçekçilikten uzak beklentilere yönlendirmemeli.”
Biden yönetimi NYT’nin bu uyarılarına kulak asar mı bilinmez ama hızla yükselen enflasyon ve değer yitiren Wall Street endeksleriyle yaşamak zorunda olan Amerikan seçmeninin Kongre ara seçimlerinde cezalandırabileceği ABD Başkanı, belki de birkaç ay sonra bu konularda karar bile veremeyecek “topal ördek” konumuna düşmüş olabilir.
AB liderleri acaba gece yatağa girdiklerinde Biden’in kuyruğuna takılmakla kendi ülkelerine ve halklarına ne kadar zarar verdiklerini düşünüyorlar mıdır?..