Bundan altmış, yetmiş yıl önce İngilizlerin “Londra’da İngiliz kalmadı” diye şikayet ettiklerini yazılıp çiziliyordu.
Ben 2000 yılında İtalya’da iken İtalyanların turistlerden nefret ettiklerini, özellikle Venedik vb. çok fazla turist çeken yerlerdeki İtalyanların başka yerlere, kasabalara, yabancıların olmadığı bölgelere taşındığına bizzat şahit olmuştum. Turistlere kötü davranarak onları kentlerine gelmekten yıldırmaya çalışıyorlardı adeta. Bu durum aslında herhalde ABD dahil tüm zengin Batılı ülkelerde yaşanmıştır. Çünkü hem dünyanın seyahat edecek olanağa sahip insanları hem de kendi ülkesinde karnını doyuramayanlar ya da daha iyi hayat şartlarının özlemi içinde olanlar için hep çekim merkezi olmuştur.
Günümüzde bu “çekim merkezi” hinterlandı oldukça genişledi. Buna Japonya, Türkiye hatta Kore, hatta Çin dahil oldu. Bütün Afrika ve Orta Doğu hareket halinde. Elbette Güney Amerika halkları da öyle. Önceleri “paranın ve iş gücünün serbest dolaşımı” ya da sol/muhalif jargonla söylersek “sermayenin ve emeğin serbest dolaşımı” adı altında bu hareketlerin yolunu hem açmışlar hem de dünya halklarını bu yeni “seyyar-mobil” insan olarak varolmaya alıştırmaya çalıştılar.
Bir dünya vatandaşlığı söylemi çıktı ortaya ve bizim “sazan sol” bunu hemencecik yuttu. Oysa ortada insanların serbest dolaşımı diye bir şey yoktu ve hiç olmamıştı. Serbestlik sermaye sahipleri için isteniyordu. Elbette onların ucuz iş gücü ihtiyacı da bu serbestlik içinde karşılanması planlanan önemli bir unsurdu.
Şimdi geldiğimiz noktada artık göçmenlerin gittikleri ülkeye uyum sağlamaları değil, o ülkenin yerli halkının bu yeni garip, uyumsuz, çelişkili, çatışmalı, toplama toplumda yaşamaya entegre olmaları isteniyor. Avrupa ve ABD göçmenlere karşı sınırlarını gittikçe daha da tahkim ediyor. Sadece onunla kalmadılar, Türkiye’yi bir göçmen toplama kampı olmayı kabul etmeye de ikna ettiler. Böylece akışı orada durdurmayı başardılar. Şimdi İran topraklarında bulunan iki milyona yakın Afgan’ı sınır dışı edeceğini açıkladı mesela. Hangi sınırdan sınır dışı edecekler acaba?
Ve biz, TC ile KKTC kendi sınırlarımızı bu anlamda tahkim edecek miyiz, ediyor muyuz yoksa giderek içinde kendi olmaklığımızı kaybedeceğimiz, kaotik, mafyatik, yasadan çok silahların, uyuşturucunun ve kara paranın hüküm sürdüğü karanlık ülkelere mi dönüşeceğiz?
Soru yakıcıdır. Sormak boyun borcumuzdur. Soruyoruz.