“Felsefe içine çekiliştir. İnsanın kendi kendisi karşısında ürkütücü bir çıplaklıkla kalarak kendi kendisiyle hesaplaşmasıdır” der Ortega y Gasset. Günümüz dünyasında atılması gereken en büyük adımlardan biri bu belki de: Tek tek her birimizin kendi kendisi karşısında çırılçıplak kalma cesaretini gösterip kendine hesap sorması. Bunun için de en çok ihtiyacımız olan şey “felsefe”. Çünkü felsefe, yine Gasset’nin sözleriyle “gerçektir, korkunç ve ıssız, yapayalnız gerçeğidir şeylerin”. İyi de nedir bu felsefe, ne menem bir şeydir, ne işe yarar, ne yapar insana? İşte “Felsefe Sana Ne Yaptı?” söyleşi dizisinde felsefeye gönül vermiş, onunla yola çıkmış ya da başka yollarda yürürken köşede onunla rastlaşmış ve yolunu bulmuş kişilerle birlikte “felsefe” denen bu kraliçeye yakından bakacağız. İlk konuğumuz Sedef Karakaş…
Elif Şahin Hamidi
***
Sanatkâr bir ailenin ikinci çocuğu olarak İzmir’de dünyaya gelen Sedef Karakaş, lisans ve yüksek lisans eğitimini Galatasaray Üniversitesinde, felsefe alanında tamamladı. Doktora eğitimine Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümünde devam eden Karakaş, bilinç ve doğa arasındaki ilişkinin tanımlanmasına odaklanan nörofenomenoloji üzerine bir tez yazıyor şu sıralar. Bir yandan da dijital pazarlama şirketlerine metin yazarlığı yapıyor ve seramikle uğraşıyor. “Felsefe Sana Ne Yaptı?” başlıklı söyleşi dizimizin ilk konuğu Karakaş, “Felsefe okumak beni bambaşka biri yaptı” diyor.
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-Kendimi bildim bileli dünyanın bilinmezliği karşısında hayrete düşmüşümdür. Bu ezeli hayret zamanla ebedi bir meraka dönüştü. Sanırım yolumu felsefeye düşüren bu bitmek bilmeyen meraktır. Yaşamı, kendimi, dünyayı merak ettim hep. Merakım beni araştırmaya yöneltti. Bu süreçte rastladığım her bir bilgi kırıntısı zihnim için bir ziyafet oldu. Öğrenmekten büyük bir haz duymaya başladım. Ortaokul zamanlarımda o zamanlar lise öğrencisi olan ağabeyimin kitaplarını karıştırırdım. Felsefe ders kitabını elimden bırakamadığımı hatırlıyorum. Felsefi sorular ve filozofların dehası karşısında büyülenmiştim. Felsefenin adında aşk var; philo sözcüğünün bir anlamı da sevmek. Bu adlandırma boşuna değil. Felsefe aşkla yapılan bir iş. Bir kere bu aşka düştüysen de artık kolay kolay dönüşü olmaz. Benimki de sanırım böyle bir sevda. Uzun zaman içimde taşıdığım merak ve hayret, filozoflarla karşılaştıkça işte böyle bir aşka dönüştü.
Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimi aldım. Burada çok değerli hocalarla çalışma fırsatı elde ettim. Erasmus programıyla üçüncü sınıfı Sorbonne’da okudum. Maltepe Üniversitesinin verdiği burs imkânıyla doktoraya başladım, şimdi tez dönemindeyim. Üniversitemizin felsefe eğitimi gerçekten çok nitelikli. Çalıştığı alanda fark yaratan, felsefi düşünce üreten deneyimli hocalarımızdan ders almak çok büyük bir şans. Bir yandan geleneksel felsefenin esaslarını ve inceliklerini diğer yandan çağdaş felsefenin yenilikçi yüzünü tanıma ve tartışma imkânı buluyoruz. Hatta Türkiye’de felsefe eğitiminde çok sık rastlamadığımız, günümüz meselelerine dair felsefi sorunları, başka bir deyişle çağcıl felsefenin açtığı tartışmaları ele alma imkânına sahibiz. Bu nedenle Maltepe Üniversitesinde aldığım eğitim, felsefe alanındaki çalışmalarımı derinleştirmeme büyük katkı sağladı.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Felsefe okumak beni bambaşka biri yaptı. Üniversitenin ilk yıllarında köşeli bir zihnim vardı, bildiğimden kolay kolay şaşmazdım. İnsanlara karşı eleştireldim, eleştiri felsefenin hamurunda var diyeceksin, ama neyi eleştirdiğin fark yaratıyor. Ben fikirleri değil kişileri eleştirirdim. Önce yavaş yavaş, sonra atmosferden çıkmış gibi net olarak bu tavrı terk ettim. İnsanları değil fikirleri eleştirmeyi öğrendim. Adına “ben” dediğimin bir perspektif olduğunu fark ettim. İlk başta acı da verse bunu kabul ettim. Sınırlarımı gördüm diyebiliriz. Sonra bu sınırlılık yoluyla düşüncemi bütüne doğrultmanın, fikirler arasında gezinmenin hazzını keşfettim. Her şeye tarafsız bir yerden bakmayı öğreniyorsun. Bir araziye kuşbakışı baktığını düşün, aynı yeri farklı bir manzarada seyredersin. Bu illa tarafsız kalacağın anlamına gelmez, tarafında köklenmeyeceğin anlamına gelir, zaman zaman pozisyonunu terk edip manzaraya kuşbakışı bakabilirsin. Bu büyük bir özgürlük. Yeniden başlama özgürlüğü. Bu zihinsel beceri insanın yaşamına da yansıyor.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Güçlü olandan korkulur. Felsefe çok güçlüdür. Gücünü insanları ve toplumları dönüştürebilme olanağından alır. Felsefeden korkan da ya toplumun iyiye gitmesini istemiyordur ya da dönüşümden korkuyordur. Hani derler ya bildiğin yol en iyi yoldur. Felsefe sorgulatır, bu yolları bozup yeniden yapman için alan açar. Yargılarımızın mutlak olmadığını görürüz. İnsanın kendi benliğine karşı bir çabadır bu çoğu zaman. Yargı duvarlarımızın bir işlevi vardır: Sınırları içinde güvenli hissettiğimiz bir alan yaratır. Felsefe bu duvarları yıkar. Bu savunmasız hissettirebilir, oysa Orhan Veli’nin dediği gibi, “Ne kadar güzel şey: Yolun üstündeki bina yıkıldığı zaman bilinmeyen bir ufuk görmek.” Korkuyu aşmanın yolu, bu güzelliğin çağrısına kulak vermektir bence.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli?
-Bugün felsefeciler olarak dişe dokunur adımlar atmamızın önündeki en önemli engellerden biri, disiplinler arası çalışmamaktır bence. Sadece felsefe sınırlarında kalarak felsefe yapmanın sınırlayıcı olabileceğini düşünüyorum. Felsefi düşünce, pek çok kılcal damarı olan bir ana damar gibidir. Bilimler, sanatlar, zanaatlar ki ustalık felsefede önemlidir, sophos’un bir anlamı da ustadır çünkü, düşünceyi besler ve üretken hale getirir. Yoksa elindeki tek aleti çekiç olan, her şeyi çivi olarak görür. Hele bazı konular var ki, örneğin bilinç felsefesi gibi, bunlar illaki disiplinler arası çalışılmalıdır. Bu iş birliği ve alanlar arasındaki epistemolojik entegrasyon bana hep eski bir anlatı olan kör adamlar ve fil bahsini hatırlatır. Hani hepsi file dokunmuş ve fili kendi deneyimine göre yargılamış, biri demiş fil duvardır, ötekine göre fil hortumdur. İşte hakikat karşısında biz meraklıların konumu da buna benzer. Hakikati kendi araçlarımıza uydurmayı bırakmalı ve diyaloğa girmeliyiz bence. Böylece felsefi olanla felsefi olmayan arasındaki ilişkiyi de kavramış oluruz.
Tabii ki, alan dışından kişilerin felsefeye yönelmesinin sadece felsefeye değil, aynı zamanda çalıştıkları alanlara da önemli katkılarda bulunabileceğini vurgulayalım. Edebiyattan psikolojiye, hukuktan siyasete kadar pek çok disiplinde felsefe yoluyla kavramları netleştirmek, eleştirel ve yaratıcı bir yaklaşım benimsemek ve sorunlar arasındaki bağlantıları görmek, kapsamlı ve derinlemesine bir anlayışa ulaşmak açısından fark yaratacaktır.
–Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Bence bir miktar felsefe herkese lazım. Bunu temel matematik bilgisinin önemli olması gibi düşünebiliriz. Değer bilgisi, kritik düşünme, mantıksal tutarlılık, zihinsel esneklik hepimize lazım. Felsefe, düşünme temelli bir disiplin olduğu için ve düşünmenin eylemlerimizi dönüştürme gücü olduğu için daha adil, dengeli, hoşgörülü eylemler için felsefi düşünce anahtardır. Düşünceyi iyileştirdikçe, birbirimizi ve doğayı etkileyen eylemlerimizin de iyileşmesi için bir olanak doğacaktır. Bu bakımdan evet, bir miktar felsefe hepimize lazım. Daha fazlası için ise merak gerekli bence. Zaten bir şeyi yeterince merak edip derinlemesine düşünürseniz önünde sonunda felsefi sorularla karşılaşırsınız.
-Peki felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Babamın bana verdiği en önemli nasihatlerden biri, karar verirken parayla ilgili kriterleri bir yana koyup düşünmektir. Ekonomik boyut elbette önemlidir ama en önemlisi değildir. Eğer yaşamınızı memnuniyetle sürdürmek istiyorsak sevdiğimiz işi yapmalıyız bence. Felsefe ve ekonomik kazanç arasında gerilimli bir ilişki söz konusu olabilir. Bilgi satan sofistlerin karşısında bilmediğini bilen Sokrates’i düşün. Felsefeye daldık mı gündelik kaygıları unuturuz. Devlet diyaloğu örneğin, yemek davetiyle başlar ama tüm kitap boyunca hiç yemek yemezler. Bunu sanatçılarda ve bilim insanlarında da görürüz. Çalışmaya daldık mı sıradan dertler önemsizleşir. Bu yüzden bu işler para için yapılmaz. Ama bu para kazanılamayacağı anlamına gelmez. Tabii ki bugün, zamanında şehirde yalınayak gezen Sokrates gibi yaşamak pek mümkün değil. Bugün hem olanaklar arttı hem de onlara ulaşmak zorlaştı. O yüzden ekonomik kaygıları haklı buluyorum. Ancak bugün felsefeden para kazanmanın kolaylaştığını söyleyebilirim.
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Felsefeci için akademi genellikle ilk adres olsa da son zamanlarda başka iş alanları da doğdu. İnsanlar felsefenin hayatımızı nasıl iyileştirdiğini fark ettikçe felsefe atölyeleri ve felsefi danışmanlık gibi hizmetlere talep artıyor. Pandemi dönemiyle birlikte çevrimiçi eğitim artık el altında olduğu için eğitim çok kolaylaştı.
Tabii felsefecinin tek işi felsefe değil. İlk önce öğrenmeyi öğrendiğimiz için mezun olduğumuzda ayrıca özel eğitim ve ehliyet gerektirmeyen pek çok işi yapabilir duruma geliyoruz. Felsefe eğitimi, ekonomik kazanç sağlayabileceğimiz pek çok beceri geliştirir. Kapsamlı ve tutarlı düşünmeyi, analiz etmeyi, yaratıcı yaklaşmayı, değer korumayı öğreniriz. Bu nedenle de felsefecinin yapabileceği pek çok iş vardır. Bu biraz da kişisel yeteneklerimize bağlı. Öğrenmeyi öğrendiğimiz için yeteneklerimize uygun bir işi kısa sürede kotarırız. Felsefecinin ustalaştığı önemli bir alan diyalogdur. Dostane bir atmosferde sürdürülen diyalektik, düşüncenin gelişimi için çok önemlidir. Bu nedenle felsefeciler konuşur ve dinler; yeni fikirlere açıktır. Bu özelliği ile felsefe, insanları dinlemeyi ve sorun çözmeyi gerektiren pek çok alan için de sağlam bir temel oluşturur. Diğer yandan felsefe, bilimler ve sanatlara yönelik bakış açımızı geliştirip derinleştiren bir disiplin. Bu alanlarda uzmanlaşmak isteyen kişiler açısından felsefe eğitimi ciddi bir fark yaratacaktır. Elbette bir de yazı işleri var. Örneğin yayıncılık, editörlük, metin yazarlığı, içerik üreticiliği gibi yazı barındıran işler bizim için uygundur. Çünkü işimizin büyük çoğunluğu metinlerle geçiyor. Evet, felsefeci zamanın büyük çoğunluğunda okur, yazar, düşünür. Bu da sonunda metin üzerinde biçimsel bir beceri geliştirmemizi sağlar. Ancak diğer yandan felsefi içeriği yaşamla bütünleştiren bir felsefecinin ilgi duyduğu her işte başarılı olmak için gerekli zihinsel araçlara sahip olabileceğine inanıyorum.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Kesinlikle. Felsefe tutunduğunuz yargıların ötesine geçip çeşitli perspektiflerden bakabilme yetisi kazandırıyor. Kendimizi, bütünün bir parçası olarak görmeye, ben ve öteki arasındaki ayrımın keskin olmadığını fark etmeye yönlendiriyor. Her şeyden önce bu bir hoşgörü getiriyor. Ancak esas önemli nokta, benim fikrime göre, felsefenin nihai amacının “etik” olmasıdır. Aristoteles’in dediği gibi, “insan, doğası gereği bilmek ister”. Peki bu bilgi ile ne yapacağız? Ben bir Antik Yunan ideali olan bilginin iyi yaşama hizmet etmesi gerektiği fikrine inanıyorum. İoanna Kuçuradi’nin vurguladığı gibi, sırf iyiyi istemek yetmez, istemenin değer bilgisiyle aydınlanmış olması gerekir. İyiyi istiyorum ama neyin iyi olduğunu nasıl bileceğim? İyinin ne olduğunu biliyor muyum? İşte felsefe bu karanlık noktaları aydınlatıyor. Bu yüzden, felsefenin nihai amacının ilişkileri iyileştirmek, adaleti ve barışı sağlamaya hizmet etmek olduğunu ve bunu başarabileceğini düşünüyorum. Felsefi bilgi, doğrudan ya da dolaylı olarak insanın kendiyle, birbiriyle ve doğayla olan ilişkisini iyileştirmiyorsa esas noktayı kaçırıyor olabiliriz.
–Felsefeyle ilgilenenlere, okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Eğer isteğiniz varsa, felsefenin size çok iyi geleceğinden ve kendi yolunuzu bulacağınızdan hiç şüphem yok. Bu, yaşam boyu süren benzersiz bir yolculuk. Felsefe dönüştürücü gücü olan bir yaşam biçimi aslında, ancak bunun için felsefe ve yaşam arasındaki kökensel bağı koparmamaya dikkat edelim derim. Bu, her anımızı düşünce konusu edelim anlamına gelmiyor. Ulus Baker’in bir sözü vardı: “Anlamak tek varolma biçimi değildir” diyor. Bu çok önemli. Bazen bir çiçek dikeriz ve mutlu oluruz. Bu da yeterlidir bazen. Hayatta böyle anları da kaçırmamak gerektiğine inanıyorum. Felsefeci, düşünce insanı olduğu kadar eylem insanı da olmalı aynı zamanda. Bu da kimse saf teoriyle uğraşmasın anlamına gelmiyor elbette. Bazen sadece bilmek için bilmek isteriz ama birilerinin bir noktada bu bağı kurması gerekli. Felsefe yaşamsız, yaşam felsefesiz kalırsa düşünce ve eylem arasında uçurum meydana gelir. Yaşamdan kopmuş, yeryüzünden uzaklaşmış bir felsefenin hem yaşama hem de felsefenin kendisine karşı haksızlık olduğunu düşünüyorum. Platon’un meşhur “mağara alegorisi”nde gün ışığını gören filozofun mağaraya döndüğünü unutmayalım. Nietzsche’nin yeryüzüne sadakat çağrısını hatırlayalım. Felsefenin düşünsel araçlarını, sanatlarla ve bilimlerle diyalog içinde yaşamla bütünleştirmeye özen gösterelim. İşte o zaman felsefe hepimiz için bir umut olabilir.
Gelecek hafta: Alper Hasanoğlu ile söyleşi
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.