İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Temmuz sonlarında ABD’yi ziyareti ve Kongre’de konuşması uluslararası kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştı.
Netanyahu, 24 Temmuz’da ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada, ülkesinin toplu katliamlarını gizlemeye çalışmış, konuşma Kongre üyeleri tarafından ayakta uzun uzadıya alkışlanmıştı.
Ziyaretin ardından TBMM’de kabul olunan bir tezkerede, konuşma kınanarak, “Bu demokratik ayıbı esefle karşılıyoruz” denilmiş, Netanyahu’nun ABD Kongresi’ne hitabının tarihe bir “utanç tablosu” olarak geçtiği vurgulanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da tepkisini “Netanyahu gibi birine kırmızı halı sermek, yalanlarını elleri şişinceye kadar alkışlamak Amerika için büyük bir akıl tutulmasıdır. Gördüklerimiz karşısında biz utandık” diye dile getirmişti. Erdoğan ayrıca, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı şeref konuğu olarak TBMM’ye davet etmişti. Bu davete sağlık nedenleriyle başlangıçta ayak sürüyen Abbas, Erdoğan’ın ısrarı üzerine kabul etmek zorunda kalmıştı.
Mahmud Abbas’ın 15 Ağustos’ta TBMM’de yaptığı konuşma bu çerçevede gerçekleşti. Hamas lideri İsmail Haniye, Tahran’da bir suikast sonucu hayatını kaybetmeseydi o da TBMM üyelerine hitap edebilecekti. Olağanüstü toplanan TBMM Kurulu’nda Abbas salona girişte ayakta alkışlandı. Abbas’ın konuşmasını Erdoğan ve siyasi partilerin liderleri dinlediler. Çeşitli ülkelerden diplomatik temsilciler de konuşmayı kordiplomatik locasından takip ettiler.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un ardından konuşan Abbas, Hamas lideri Haniye ve Filistinli şehitler için fatiha okunmasını istedi. Abbas, Filistin topraklarını parçalayacak bir çözümü kabul etmeyeceklerini açıklayarak, güvenlik ve askeri yöntemlerin barış getirmeyeceğini söyledi. Çözüm kalmadığını ifade eden Abbas, Gazze’ye gitme kararı aldığını, ardından Kudüs’e gideceğini duyurdu. Filistinliler arasında ulusal uzlaşı için ulusal birliğin önemini vurguladı. Tüm dünyayı sorumluluk almaya davet etti. İsrail’in yürüttüğü soykırımın asıl amacının, Filistinlileri vatan topraklarından söküp atmak olduğunu ifade etti. Gazze’nin Filistin Devleti’nin ayrılmaz asli bir parçası olduğunu, Filistin halkının teslim olmayacağını vurguladı. Filistin’e destek olan Türkiye’ye teşekkür ederek, Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davaya müdahil olması, İsrail ile ticari ilişkilerini durdurması gibi adımları ve insani desteği nedeniye Türkiye’ye minnettar olduklarını belirtti. Abbas’ın konuşması ayakta alkışlandı.
Hamas’ın 7 Ekim saldırıları, ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının sürmesi ve insani durumun giderek ağırlaşması nedeniyle otoritesi giderek sarsılan Abbas, Ankara’ya en son 5 Mart’ta gelmişti. Ankara, Hamas ile El Fetih arasında birliğin sağlanması konusunda çaba harcıyor. Çin’in arabuluculuğu ile Hamas ile El Fetih’in ulusal birlik hükümeti kurulması konusunda uzlaştıkları kısa bir süre önce açıklandı. Haniye’nin ardından bu sürecin nasıl evrileceği bilinmiyor. Haniye’nin ölümü nedeniyle kesilen ateşkes görüşmelerinin yeniden başlaması için de çabalar sürüyor. Hamas, yeniden müzakerelere döndürülmeye çalışılıyor. Otoritesi tartışmalı Abbas’ın, müzakerelerin başlamasına, ateşkesin gerçekleşmesine bir katkısı olur mu şüpheli.
Türkiye’nin izlediği tutuma gelince…
Özellikle Yeniden Refah Partisi’nin baskıları, AKP’yi İsrail’e karşı bir takım adımlar atmaya zorluyor. Bu çerçevede İsrail ile ticareti durduran, Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davaya müdahil olan Türkiye, Netanyahu’nun Kongre’deki konuşmasına ve Kongre üyelerinin tavrına sert tepki göstererek Abbas’ı ısrarla TBMM’de konuşma yapmaya davet etmişti. İç politik saiklerle yapılan bu davet ve milletvekillerinin Abbas’ı ayakta alkışlamaları ne ölçüde isabetli oldu, yerinde oldu? “Tarihi” olarak nitelenen bu davetten, konuşmadan Türkiye’nin kazanımı nedir? Yapılan konuşmanın sorunun çözümüne katkısı olabilir mi? Sürdürülen temaslara etkisi olabilir mi? Uzmanlar tartışsınlar…
“Monşerler” ne diyor?
AKP’nin iç politik saiklerle dış politikayı kullanmasına alışıldı. Bu tutumun dış politika açısından ileride ülkenin başına ağrıtabilecek gelişmelere yol açabileceği hiç hesap edilmiyor. Bazı emekli diplomatlar, Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davaya müdahil olunmasının ileride dış politika alanında olumsuz yansımaları olabileceğine işaret ediyorlar. İsrail ile kesilen ticaretin de ticari alanda olumsuz yansımalarına dikkat çekiyorlar. Uzun süredir ateşkes çağrılarında bulunan ve iki devletli çözümü savunan Türkiye’nin, çözüm sürecinin dışında tutulduğunu, etkin bir rol verilmediğini hatırlatıyorlar…
Türkiye’nin Filistin halkının davasını kendi davası olarak kabul ettiğini, Türkiye’nin bu tutumunda duygusallığa da varan ölçüde samimi olduğuna işaret eden emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik X’deki paylaşımında, Filistin yönetimlerinin Türkiye’ye aynı saf duygularla ve samimiyetle yaklaştıklarının söylenemeyeceğini belirtiyor. Kıbrıs sorununu çok iyi bilen diplomatlarımızdan olan Uluçevik, Filistinli diplomatların uluslararası toplantılarda Türkiye’ye karşı Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın avukatlığını, hatta sözcülüğünü yaptıklarını anımsatarak, bu konuda çeşitli örnekler veriyor. Filistin Devleti’nin GKRY’de (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) ve Atina’da yerleşik büyükelçiliği olduğunu hatırlatan Uluçevik, “Her iki büyükelçiliğin Rum ve Yunan dostlarını memnun edecek söylemlerini ve haberleri sosyal medyadaki platformlardan takip etmek mümkündür” diyor.
Uluçevik, Filistin Devleti Cumhurbaşkanlığı Dairesi’nin yayınladığı İngilizce bültende, Filistin’i tanıyan AB ülkelerine ilişkin listede Güney Kıbrıs Rum Yönetimi adının yer aldığını, bu durumun farkına varan Abbas’ın sinirlenerek hatanın derhal düzeltilmesi talimatını verdiğini ve bültende düzeltme yapılarak “Kıbrıs” ibaresine yer verildiğini, GKRY’deki Filistin Büyükelçisi’nin medyaya verdiği bilgilere atfen anlatmış X’deki sayfasında. Büyükelçi Uluçevik ardından şunu yazmış:
“Abbas, Türk Milleti’nin Kıbrıs Milli davası için değil, dostları Kıbrıslı Rumları ve Yunanistan’ı rahatsız etmemek, gücendirmemek ve kızdırmamak için böyle titizlik, itina ve hassasiyet göstermektedir.”
Uluçevik, Abbas’ın TBMM’deki konuşmasında, 14 milyon nüfuslu Filistin’in BM’de gözlemci üye, Kırgızistan’ın ise tam üye olduğundan söz ettiğine dikkatleri çekerek şunları söylüyor:
“Hayret ettim. Kıyaslamayı neden Türk dünyasından bir devlet olan Kırgızistan ile yaptı. Kırgızistan’ın nüfusu 7 milyon civarında. Oysa BM üyelerinin 38’inin nüfusu yüz binin altında. Katar, Bahreyn, Umman nüfusu Kırgızistan’dan az. Ayrıca, Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı’nın üyesi. Türkiye’nin bir misafirinin TBMM’de yaptığı konuşmada Teşkilat’ın üyelerinden birinin, Kırgızistan’ın BM üyeliğini sanki sorguluyormuş gibi bir dil kullanmış olması da, sanırım diplomatik nezakete pek uygun düşmedi.”
Bir başka “monşer” de, Abbas’ın, “Ermeni soykırımı diyen ve ülkemiz aleyhine pul bastıran kişi olduğunu” yazmış.
90’lı yılların başlarında Dışişleri Bakanlığı’nda takip ettiğim konulardan biri de Filistin sorunuydu. Filistin halkının haklı davasını her daim desteklerdik. Barış süreçlerinde yer almaya çalışırdık. Her iki tarafla dengeli ilişkilerimiz sayesinde yıllardır çözülemeyen sorunu adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasında katkımız olabileceğini söylerdik. Ancak her nedense ilgili ülkeler bizim bu konudaki girişimlerimize pek sıcak bakmazlardı. Israrlı girişimlerimizle bazı tali konularda devreye girerdik. Bugün de durumun pek farklı olmadığı görülüyor. Oysa gerçekten Türkiye sorunun çözümünde önemli katkılarda bulunabilecek konumda. Bu konuda dikkatli davranması gereken en önemli hususlar ise, dış politika konularının iç politikaya malzeme yapılmaktan kaçınılması, daha dengeli bir tutum takınılması, bu konulardaki konuşmaların, açıklamaların daha özenle kaleme alınması ve hamasetten uzak durulması.
Ülkelerle dostlukların da, duygusal bağlardan ziyade rasyonel çıkarlara dayandırılması gerektiği de göz ardı edilmemeli.
Benden söylemesi…
Fotoğraf: tbmm.gov.tr