Sovyetlerin Türk aydınlarını “milliyetçilik” suçu sebebiyle kurşuna dizip yıllar sonra suçsuz olduklarını teyit edip haklarını iade etmeleri misali Reşid Behbudov’un da öldürülmesinde rolü var mıydı?
Tarihsel süreç
Azerbaycan 27 Nisan 1920 tarihinde Bolşevik Rusya’sı tarafından işgal edilmişti. Bu süreç Azerbaycan Türkleri için de diğer SSCB coğrafyasındaki Türklerin yaşadıkları zorluklarla aynı örnekleri içeriyordu. Bolşevik işgali öncesi Azerbaycan, Ceditçilik (yenilikçilik) dönemi, akabinde ise Türkçülüğün ve Türkçü aydınlanma hareketinin dünyadaki ilk merkezlerindendi.
Mehmet Emin Resulzade önderliğinde kurulmuş olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nde, “kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi” neticesinde Azerbaycan, Doğu’da kadınlara bu hakkı veren ilk ülke olmuştur. Yanı sıra 27 Haziran 1918 tarihinde “Türk Dili” resmi dil olarak ilan edilmiştir. 26 Haziran’da “Azerbaycan Ordusu” kurulmuş, 7 Aralık tarihinde ise “120 sandalyeli parlamento” faaliyete başlamıştır. İşte Ulu Önderimiz M. Kemal Atatürk de Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken Türk dünyasındaki bu siyasi ve kültürel birikimi de devralarak kurmuştur.
Aynı zamanda Azerbaycan’ın 27 Nisan 1920 tarihinde işgali sonrası birçok aydın Türkiye’ye gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu bu gelen aydınların da fikri ve politik etkisiyle şekillenmiştir. İfade edilen konuda en önemli örneklerden biri Şuşalı Ahmet Ağaoğlu’dur. Kendisi Ulu Önderimiz Atatürk’ün baş danışmanlığını yapmıştır. Yine Ahmet Ağaoğlu’nun kızı Süreyya Ağaoğlu Türkiye’nin ilk kadın avukatıdır.
Bu ayrıntılarla, Atatürk’ün Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti mirasının da devralıp Türkiye Cumhuriyeti ile bu mirası yaşatıp ilerlettiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan Anıtkabir’de Ulu Önderimiz Atatürk’ün okuduğu kitaplar arasında yer alan Mehmet Emin Resulzade’nin kitabının kenarına düştüğü notu da dikkatinize sunalım:
“Ben dünyaya senden üç sene önce göz açtım. Fakat tüm Türk âlemine Türk’ün İstiklal bayrağını ilk sen kaldırdın ve bu bayrak inmesin diye ben senden alarak Türkiye üzerinde dalgalandırdım. İnmez, demiştin, bu bayrak inmeyecektir.”
İşte Atatürk tarafından da teyit edilen bu aktarımın sübut ettiği Azerbaycan’daki bu devleti, fikir akımlarını hayata getiren Azerbaycan Türkü aydınlarına SSCB’nin kuruluşundan sonra ne oldu? Azerbaycan Türk aydınları ki neredeyse hepsi Türkiye’de ve Türk dünyasında halen çok ama çok iyi tanınırlar.
- Hüseyin Cavid, Mikayıl Müşfik, Ahmed Cevad, Salman Mümtaz, Ali Nazmi, Tağı Şahbazi, Yusuf Vezir Çemenzeminli gibi isimler milliyetçilik suçlamasıyla sürgün edilmişler, öldürülmüşlerdir.
Azerbaycan ulusçu siyasetinin yasak olduğu o günlerde “dünya bir orkestra olsa şefi Azerbaycan olurdu” denen sazın-tarın–petrolün ülkesi diye tanımlanan “şiir ve müziğin” yeryüzündeki en güzel örneklerine sahip ülkesi de halk, milli benliğine sahip çıkmak için yine şiire ve müziğe sığınmıştır.
Bu baktığımızda o dönem içinde çok doğru bir seçimdi zira Stalin sonrası milliyetçi fikir akımları bütün SSCB’de iyiden iyiye baskı altına alınmıştı. Öyle ki, Azerbaycan’ın Türkiye’nin milli mücadelesine yaptığı yardım sonrası yazdığı mektupla “Türkiye–Azerbaycan İlişkilerinin” boyutunu ortaya koyan Sovyet Azerbaycan’ı Başbakanı Neriman Nerimanov bile başta saydığımız aydınların kaderini paylaşmıştı belki de. Zira 1921’de Moskova’ya çağırılan Nerimanov, 1925 yılında aniden ölmüştür. Çünkü o da SSCB’nin suç saydığı “ulusal sol” akımın bir temsilcisi idi. Aniden ve sebebini bilemediğimiz bir şekilde hayatını kaybeden Nerimanov, Lenin Müzesi’nin yanında toprağa verilmiştir. İşte ulusçu–milliyetçi fikirlerin siyaseten yüksek sesle ortaya konulamadığı bu noktada Azerbaycan Türkü “varım” demek için müziğiyle –şiiriyle bunu gerçekleşmiştir. Her ne kadar SSCB’de devlet kendi resmi politikalarında “sosyalist” fikre göre sanat ve kültür üretilmesi için uğraşmış, teşvik etmişse de, SSCB siyasetinin tersine bir şey yapmaksızın, elitlerinin düzenini bozmadığı sürece icra edilen müziğe ve sanata karışılmamıştır. Bu bağlamda işte Reşid Behbudov ve Elmira Rahimova gibi sanatçılar Azerbaycan Türkü’nün demir perdeyi aşan sesi olmuşlardır.
Peki SSCB’nin milliyetçi fikir yasağı ve meşhur aydın kıyımlarıyla Reşid Behbudov’un ne alakası var?
Haydi, gelin beraber bakalım ne alakası varmış… Ama bunun için evvelce Reşid Behbudov’un kim olduğunu incelememiz gerek.
1915 yılında Tiflis’te dünyaya gelen Reşid Behbudov, Şuşa’nın ünlü Behbudalı ailesine mensuptur. Babası da kendisi gibi Şuşalı ses sanatçısı Mecid Behbudov olan Reşid küçük yaşta müzikle tanıştı. 1933 yılında Demiryolu Eğitim Okulu’na katıldı ve okul korosunda yer aldı. Burada Reşid Behbudov önce okul orkestrası daha sonra askerliği sırasında askeri birliğin solisti olmuştur. Behbudov askerlik sonrası Tiflis varyete gruplarından birinde solist oldu. Burada kendini iyiden iyiye fark ettiren Behbudov, A. Eyvaz yönetimindeki Azerbaycan Devlet Caz Orkestrası’nda solist oldu. Yine aynı dönemde Azerbaycan Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu korolarında solo performans sergiledi. 1943 yılında Üzeyir Hacıbeyli’nin aynı adlı operasının filminde oynaması için teklif aldı. Bu teklifi kabul ederek 1945 yılında Bakü’ye yerleşti. Behbudov’un Türk tarihinin ilk müzikal filmi olan “Arşın Mal Alan” filminde oynaması onu çok büyük kitlelere tanıttı. Bu film ile yalnız Azerbaycan’da değil, tüm SSCB’de tanındı. Filmdeki Asker Bey rolü ile 1946 yılında Stalin ödülüne layık görüldü. 1946-1956 yılları arasında Azerbaycan Devlet Filarmoni Orkestrası’nın, 1953 -1960 yılları arasında aralıklı olarak M. F Ahundov’un adını taşıyan Azerbaycan Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu’nun solisti olarak görev yaptı. 1957 -1959 yılları arasında Azerbaycan Devlet Konser Topluluğu’nun organizatörü ve yöneticiliğini yaptı. 1966 yılından günümüze dek gelecek olan ve caz, bale, pantomim gibi çeşitli türleri birleştiren Azerbaycan Devlet Müzik Tiyatrosu’nu organize etti. Bu kurumun ömrünün sonuna kadar solistliğini ve yönetmenliğini yaptı.
Reşid Behbudov ismi ünlendikçe Azerbaycan Türk kültürünün dünyadaki bayraktarı olacaktı…
Sovyetlerde uygulanan Sovyetleştirme, (Sovyet-Rus kültürünün tüm SSCB’ye hakim kılma anlayışına dayanan politikaya rağmen) Behbudov, Azerbaycan Türkü’nün kültür bayrağını tekrar yükselten ismi olmuştur. Reşid Behbudov kendisini SSCB yönetimine kabul ettirmesiyle yeni misyonu da ortaya çıkmıştı. Yani Azerbaycan’ın dünyaya açılan sesi ve yüzü olacaktı. Öyle de oldu…
Büyük ses Behbudov, tüm SSCB ile birlikte Arjantin, Bulgaristan, Belçika, Şili Çin, Etiyopya, Finlandiya, Hindistan, İran, Irak, İtalya, Mısır, Türkiye vb. ülkelerde geniş repertuvarıyla konserler verirken Hindistan ziyaretini anlatan “Hindistan Hatıraları” kitabı da 1952 yılında yayınlandı. Bu kitaplaşan Hindistan ziyareti belki de sonradan onu ölüme götürecek sürecin başlangıcı olmuştu.
Hindistan ve Behbudov’un Vefatı Üzerine.
Geçen yıl uluslararası ilişkiler alanında ilk olup, yayınlanan Azerbaycan-Hindistan İlişkileri bilimsel makalem (*) için araştırma yaparken Reşid Behbudov’un ölümü konusunda bizim Azerbaycan basınında da zaman zaman yayınlanan ve bu ölüme dair şüpheleri ihtiva eden haberleri gördüm. Behbudov’un doğum ve vefat günlerine ilişkin haberler hep yapılırdı ama “şüpheli ölüm” noktasında haberler az olmakla birlikte yine de bu şüphelerin kaynağı büyük sesin Hindistan’a olan ziyareti sonrası yaşadıklarına işaret ediyordu. Bunun üzerine Türkiye’de yaşayan Azerbaycan diasporasının bir üyesi olarak da konuyu araştırmaya başladım.
Bu benim için bir görevdi…
Hayatım boyunca dinlediğim, okuduğum feyz aldığım, keyif aldığım tüm yazarlara sanatçılara “benim ben” olmamda katkıları olduğuna inanarak daima borcum olduğunu düşünürüm. Bugün de kendisini ilk dinlediğim günden beri hayranı olduğum Reşid Behbudov’un vefatının arkasındaki sırrı konuşmak için kalemi elime aldım. Çünkü ortaya atılan ciddi iddialara göre Reşid Behbudov 9 Haziran 1989 tarihinde gizemli bir şekilde vefat etti. Reşid Behbudov’un ölümüne ilişkin birçok spekülasyon halen tartışılmaya devam ediyor. Fakat bu konudaki en önemli şüpheler usta sanatçının 1988 yılındaki Hindistan ziyaretini işaret ediyor. O turnede kendisine eşlik eden Azerbaycan Halk Sanatçısı Bilal Aliyev’in tanıklığına göre (**), o dönem oluşturduğu Song Theatre ekibiyle Hindistan’ı ziyaret eden Reşid Behdbudov, burada ilginç bir gerçekle karşılaştı. Hint bir tercüman, ziyaret edilen şehirlerden birinde Stepan Şaumyan’ın buraya gömüldüğünü, cenazesine kendisinin de katıldığını söylemiştir. Hatta bu cenazenin kendisinde kamera kaydı olduğunu belirtmiştir.
Peki Stepan Şaumyan Kimdi? Bu kamera kaydının ele geçirilmesi ne demek oluyordu?
Bakü’nün Ermeni ve Rus işgaline girmesine sebep olan Bolşevik rejiminin kurduğu Bakü Halk Komiserleri Konseyi’nin Başkanı Stepan Şaumyan, Nuri Paşa’nın Kafkas İslam Ordusuna karşı savaşmıştır. Aynı zamanda Azerbaycan’da yaygın tedhiş hareketleri organize ederek Türkleri soykırıma uğratmıştır. Şaumyan ve bu komitenin 26 komiseri Bakü’nün İngiliz işgalinden sonra tarafından yakalanmış, 20 Eylül 1918 gecesi sözde kurşuna dizilerek öldürülmüştür. İşte Reşid Behbudov’un izledikten sonra kendisine verilmesini istediği bu kaset, onun eline geçmiştir. Bebdubov’un eline geçen bu kaset ile görülüyor ki, Bolşevik Rusya “değerli teröristleri” Stepan Şaumyan’ı İngilizlerden alarak Hindistan’a kaçışını sağlamıştı. Bu da kabul edilmeyen terör eylemlerini onlara bağlıyordu. Ayrıca, bu teröristin hayatını kurtardıklarını Azerbaycan Türkü’nün uğradığı soykırımın hesabını sormasından, savaş suçlarından yargılanmasından kaçırmış oldukları açığa çıkmış oluyordu. O dönem (1988 yılında) SSCB Yüksek Sovyet (parlamento) Milletvekili olan Behbudov da elindeki kaset ve ortaya çıkan gerçek karşısında çok şaşırmıştı. Kaydı alan Behbudov Hindistan’dan Moskova’ya gitti. 1988-1989 yılları arasında Karabağ’da Ermeni ayrılıkçıların terör eylemleri başlayınca dönemin SSCB lideri Gorbaçov ile Yüksek Sovyet üyelerinin bulunduğu bir toplantıda tartıştı. Elindeki kaseti veren Reşid Behbudov’a tepki gösteren Gorbaçov, herkesin içinde Reşid Bey’in onurunu kırdı. Bununla yetinmeyen Mihail Gorbaçov, onu Sovyetlerde kuruluşundan beri sık gördüğümüz şekilde sistemin dışına çıkararak SSCB rejimi içinde itibarsızlaştırılmasını sağlamıştır.
Bu olay Reşid Behbudov için sonun başlangıcı oldu.
Eşi Ceyran Hanım’ın anlattığına göre, Reşid Bey bu kasetin hesabını ona keseceklerini kendisine söylemiştir. Gorbaçov ile yaşadığı tartışmadan sonra itibar suikastına uğrayan Behbudov, adeta toplumda yokmuş gibi davranılmaya başlanmıştır. Hiçbir resmi işi halledilmeyen Reşid Behbudov o dönemde mesanesinde bir rahatsızlıktan şikâyetçiydi. Bu olaydan önce her yıl sağlık kontrolünden geçen Reşid Behbudov’un o yılki hem yıllık sağlık kontrolü hem de mesane tedavisinin yapılması SSCB hükümeti tarafından reddedilmiştir. Daha sonra bu tutuma yönelik yapılan itirazlar sonucu bir gün aranarak hastaneye davet edilmiştir. Yanında eşi Ceyran Hanım ve tiyatro müdür yardımcısı Eduard ile hastaneye giden Reşid Behbudov, tetkikler yapılması için hastanede bir odaya alınmıştır. Hastane çalışanları tarafından Eduard ve Ceyran Hanım’a dışarıda beklemesi söylenirken, yine Ceyran Hanım’ın anlattığına göre, hiç beklemedikleri anda hemşire dışarıya çıkarak “Reşid Behbudov vefat etti” demiştir. İşte büyük ses arkasında birçok soru işareti bırakarak dünyadan böyle göçmüştür.
Bu konuda Azerbaycan medyasında bilgisi sorulan Halk Sanatçısı Bilal Aliyev Reşid Behbudov’un vefatı sırasında Nahçıvan’da bir düğünde sahneye çıktığını ve konulardan habersiz olduğunu söylüyor. Azerbaycan’ın önemli tarihçileri bu ölümün bir suikast olduğunu düşünmeyi sürdürüyor.
ANAS Tarih Enstitüsü Müdürü Yakup Mahmudov’a göre, “Stepan Şaumyan’ın kurşuna dizilmekten kurtarılıp Hindistan’a kaçırılmasını planlayıp gerçekleştiren Stalin ve Kruşçev döneminde yıldızı çok parlayan Eski SSCB İç ve Dış Ticaret Bakanı Anastas Mikonyan’dı. İşte Behbudov yalnız Şaumyan’ın olayını çözmemiş, aynı zamanda arkasındaki yapıyı da ortaya çıkardığı için bu izlerin silinmesi adına öldürülmüş olabilir.”
Böyle büyük isimler ne kadar ünlü olurlarsa olsunlar vefat tarihlerinin üzerinden çokça zaman geçince ölümlerin şekli sorgulanmıyor ya da unutuluyor. Örneğin, Türkiye’de de çok tanınan Reşid Behbudov’un vefatıyla ilgili şüpheler hakkında veya iddialar üzerine internette hiçbir şey bulunmamaktadır. Oysa burada son derece önemli olay vardır. Yine ayrıca, eğer bu iddialar doğru ise Reşid Behbudov SSCB’nin aydınların hayatına son vermesi olaylarının son kurbanı olmuştur.
Tüm bunların yanı sıra büyük sanatçının ölümünde rolü olabilecek Gorbaçov’un da, Nobel Barış Ödülü aldığını düşünürsek, bu ödülün sadece “Soğuk Savaş”ı bitirdiği için kendisine takdim edildiği söylenebilirse de böyle bir ölümde payı varsa aldığı ödülü sizce de tartışmalı hale getirmez mi?
Özer Arslanpay, Gazeteci-Yazar–Uluslararası İlişkiler Uzmanı
Not: Ermenistan 30 yıl boyunca işgal ettiği Azerbaycan topraklarında, kadim Azerbaycan toprağı Hankendi’nin adını Stepakanert diye değiştirmişti. Bu ad Stepan Şaumyan’a atıfla verilmiştir. Ermenistan’da halen bu tedhiş hareketi lideri milli kahraman görülmektedir.
(*) Sayın Doç. Dr. H. H. Şahin ile kaleme aldığımız “Hindistan –Azerbaycan İlişkileri” bilimsel makalemiz
(**) Rəşid Behbudovun sirli ölümü: “Məni aradan götürəcəklər” – TARİX