Kimi düşünürlere göre bir dâhi, kimilerine göre ise “deli” olan Friedrich Nietzsche’nin sıra dışı hatta çarpıcı fikirleriyle oluşturduğu “güç istenci” kavramı, modern zamanların bireyinin ruhuna ayna tutması bakımından oldukça değerli bir bakış açısı sunar bizlere.
Filozof güç istencini şöyle tanımlar:
“Tek başına kişinin ve bütün bir evrenin devinimini sağlayan temel güdüdür, bireyin tüm yaşamı bir güç edinme mücadelesidir aslında; kişi sadece kendini koruyabilmek için değil hep daha fazlası için güç ister; aynı şekilde evrensel yaşamın özünde de güç mücadelesi vardır; mikrokozmos olarak kişinin ve makrokozmos olarak evrenin tüm işleyişi güç istencine tekabül eder.”
Bireyin hayat çizgisine yakından bakarsak ta çocukluktan itibaren tüm yaşantısının Nietzsche’yi doğrularcasına bir güç edinme ve güçlü kalma mücadelesinden ibaret olduğunu görebiliriz.
Çocukluğumun kültleşmiş çizgi filmlerinden olan “He-Man”de, kılıcını çeken kahramanın, “…Güç bende artık” deyişi hepimizi sarsar, çocuk ruhumuzu büyük bir güç arzusu ile doldururdu.
Okulda, sokakta ve her yerde güçlü olan çocuğa özenilir, onun tarafında olmak istenilir ve ona çocukça bir saygı duyulurdu.
Toplumun gerek maddi, gerek sosyal statü ve gerekse de fiziksel açılardan gücü kutsayan bakışı ve bu durumun bireyde yarattığı güçlü olma ya da en azından güçlü görünme kaygısı, kişi yetişkin oldukça sönmeyen aksine harlanan bir ateş gibidir.
Her daim güçlü olmalıdır o, beğenilmek için, kabul görmek ve saygın olmak için, başarılı sayılmak için güçlü olması gerekir. Bunun içindir ki, bireyin güç edinme ve güçlü kalma mücadelesi ömrü boyunca sürüp gidecektir.
Öncelikle parasal olarak güçlü olmalıdır, malum kapitalist yaşam biçimi gücü en başta para ve tüketim düzeyiyle ölçmektedir; ne kadar tüketim o kadar güç demektir ve de ne kadar pahalısını tüketirse o ölçüde güçlü olduğuna karine oluşturur. Kişinin kendi başına güçlü olması ona yetmez, maddi gücünü topluma kanıtlamalıdır da. Tüketim seviyesini gösteren resimleri paylaşması gücünü kanıtlaması açısından önemlidir, gelişmiş internet uygulamaları ve platformlar bu iş için biçilmiş kaftandır.
Sosyal statü tutkunluğu da güç isteminin önemli bir ayağını oluşturur, konumunu ne kadar yükseltebilirse o ölçüde güçlü olacaktır. Söz konusu gücü ötekilerden farklı bir yerde daha yukarılarda olduğunu gösterecek ve bu başkalık her ortamda ayrıcalık beklentisini de beraberinde getirecektir.
Güç düşkünlüğü kişinin ruhuna öyle derinlemesine işlemiştir ki, birey olarak güçlü olması ona yetmeyecek, o anda toplumda güçlü olan grupların ya da partilerin içinde olmak isteyecek, güç açlığını doyurabilmek için yanaşmacı bir tavırla güçlü olanın yanında konumlanacaktır.
Kuşkusuz ki, güç histerisine tutulmamış ve bundan istisna olabilen bireyler yok değildir. Ancak çağımızda her anlamda güçlü olma gereği, bireye ve bütün bir topluma öyle yoğun bir propagandayla vazedilmekte ki, ezici çoğunluğu ikna eden bu anlatıya kanmayan bireyler marjinalleşmiş haldedirler.
Güç isteminin fetişizm boyutuna ulaştığı, hemen herkesin güçlü olma ve güçlü kalma çabası içinde olduğu, güç mücadelesinin her an yaşandığı ve herkesin herkesle savaşına dönüştüğü bugünkü ortamın tozu dumanı arasında, gerçek erdemler olan tevazu ve ölçülülük kaybolup gitmektedir ne yazık ki.