Adam seksenine merdiven dayamıştı. Kadın da öyle…
Yıllar yıllar once aynı fakültede okumuşlardı. Arkadaşlıkları, dostlukları o zamanlardan kalma. Aynı sınıftaydılar fakülteye başladıklarında. 20 yaşına daha basmamışlardı. Umutları vardı, heyecanları vardı geleceğe dair. Beklentileri vardı. Başlarında kavak yelleri esiyordu o zamanlar. Hiçbir şey umurlarında değildi. Hastalık nedir bilmezlerdi.
Adam uzun bir yatılı lise hayatının ardından fakülteye başlamıştı. Yatılı erkeklere aitti. Kızların adı yoktu okulda henüz. Fakültede tanımıştı kızları ilk kez adam. Lisedeyken bilmediği, anlamadığı düşünceler gibi… Fakültede tanıştı o düşüncelerle adam, daha hakça bir dünya düzeni öngören düşüncelerle. Sevdi, ısındı ancak bir türlü sarmaş dolaş olamadı “sakıncalı” denilen o düşüncelerle. O fikirlerle sarmaş dolaş olanlara da “sakıncalı” deniliyordu o zamanlar.
Genç adam için dersleriydi önemli olan. Geleceğiydi önemli olan. O yaşta aklı kayarsa o “sakıncalı düşüncelere” ne yapardı sonra… Bir an evvel fakülteyi bitirmeli, iş hayatına atılmalı, dar gelirli ailesine yardımcı olmalıydı.
Fakültedeki kızlar da öyleydi.. “Sakıncalı düşünceler” gibi çekiciydiler. Cezbedici. Cıvıl cıvıldılar.. İlk kez görüyordu bu kadar genç kızı bir arada genç adam. İlk kez konuşuyor, sohbet ediyordu her biri diğerinden akıllı, zeki güzel kızlarla. Büyük sınıflardaki erkekler boylu poslu bu cinsilatiflere asılıyor, sınıflarının önünde nöbet tutuyorlardı. Genç adam için bu kızlar da “sakıncalı düşünceler” gibiydi. Beğenmek, yakınlık, dostluk kurmakla beraber dikkatli olunması gereken cinsilatiftiler. O yaşta o kızlardan birine gönlünün kaymasını sakıncalı buluyordu. Tanrı korusun birine gönlü kayar da, derslerden çakarsa ne olurdu. Kızlara ayıracak vakti de yoktu, nakti de…
Hele bir genç kız vardi ki ince, zarif, çakır gözlü. Adam gözünü ondan ayıramazdı çoğu zamanlar. Uzaktan uzağa süzerdi. Ama o kadar. Yanına pek yaklaşmazdı. Pek konuşmazdı da.. Genç kız da, çekingen genç adamın farkında değildi.. Aslında çekici de bulsa erkeklere karşı mesafeliydi genç kız. Çekici, cazip bulduğu “düşünceler” gibi. Erkekler de, “düşünceler” de onun için de o yaşlarda, “sakıncalıydı” uzak durulmaları gereken.
O yıllarda da öğrenciler çeşit çeşitti. Karşı cinse ve “sakıncalı düşüncelere” mesafe koyan derslerine odaklanan “akıllı uslu” tipler en makbul olanlardı. Fakültenin sembolüydüler. Binanın girişine onları sembolize eden bir de heykel dikilmişti. Derslerini ihmal etmemekle beraber karşı cinsle kolaylıkla arkadaşlık kurabilenler bir başka gruptu. Hayran olduğu kızdan olumlu işaret alamayıp bunalıma girenlere, derslerden çakanlara da rastlanıyordu. Hem derslerde hem de karşı cinsle arkadaşlık kurmada başarılı, ideolojik bagajı yüklü öğrenciler de yok değildi.
Bir de “dini bütün muhafazakar Anadolulular“ vardı, sayıları az da olsa. Sessiz sedasız çalışırlardı. Kendi hallerinde. Öğrencilerin çoğu pek önemsemez, dikkate almazdı onları. Akıllarına gelmezdi bu önemsemedikleri gençlerin gün gelecek ülkenin yönetiminde ne denli söz sahibi olacakları…
En dikkat çekenler “sakıncalı düşüncelerin” savunucularıydı. Bu öğrenciler tam bağımsızlıktan, barıştan, özgürlükten yanaydılar. Emperyalizme karşıydılar. Emekçinin, halkın haklarını savunuyor, hakça, daha eşitlikçi bir düzen istiyorlardı. Kızlardan, bu görüşleri savunan erkeklerin peşi sıra gidenler vardı. Öğrencilerin çoğu, bu görüşlere sempati duysalar da, çekiniyorlardı “sakıncalı” denilen arkadaşlarından. O yıllarda kimseler farkında değildi henüz, ülkede tohumları ekilen ideolojik farklılıkları memleketi kardeş kavgasına sürükleyeceğini…
Yıllar akıp gitti. Fakülteden mezun oldular. Fakültenin mezunlarla ilgili albümünde bir arkadaşı genç adamla ilgili olarak “ …sınıfta ilerlemesiyle mütenasip olarak siyasal düşünce bagajını hafifleten arkadaşımıza verilmesi gereken hediye yeşil gözlü, sarı saçlı, oyuncak narin bir bebektir” yazmıştı. Doğru bir saptamaydı. Siyasal bagajını biraz hafifletmişti..Mezun olduktan sonra da bulmuştu genç adam hayatının aşkı yeşil gözlü, narin bebeği. Ömrünü yeşil gözlü, narin aşkı için adamıştı ondan sonra da. Çakır gözlü genç kız ise fakültenin son yıllarında onu yad ellere götürecek bir sınıf arkadaşıyla yakınlaşmıştı.
Genç adamla, çakır gözlü genç kız mezuniyetten sonra hiç mi hiç karşılaşmadılar. Hiç mi hiç konuşmadılar. Ta ki yarım asır sonra sosyal medyada karşılaşana kadar. Ta ki sosyal medya üzerinden arkadaş olana kadar. Yaşlanmışlardı artık. Sosyal medya üzerinden arkadaşlarıyla iletişim kurmaya, fotoğraflarını paylaşmaya merak salmışlardı. Adam hareketli bir meslek yaşamından sonra emekli olmuştu. Anılarını, gözlemlerini önce sosyal medya üzerinden yazmaya koyulmuştu. Ardından da gazetelerde, internet sitelerinde. Emekliyken kendini daha özgür hissediyor, düşüncelerini ucu nereye varır, kime varır düşünmeden yazıyor, geniş kitlelerle paylaşıyordu.
Yarım asır sonra sosyal medyada tekrar karşılaştığı fakülte arkadaşı bu yazdıkları ile ilgili kimi zaman yorum ve değerlendirmeler yapıyordu. Adam eski arkadaşının bu paylaşımlarını büyük ilgi ve dikkatle okuyor, yaptığı değerlendirmeleri kimi zaman yazılarında kullanıyordu. Kimi zamanda yazışıyor, dertleşiyorlardı. İkisi de memnun değildi memleketin halinden. Yalnız, kadın kötümser, adam ise iyimser gözle bakıyordu yarınlara.
O gün de öyle oldu. Uzun uzadıya dertleştiler. Hayatlarında hiç bu kadar uzun dertleşmemişlerdi. Ne mi dertleştiler? Seksenlere merdiven dayamış iki insan neyi dertleşirse onu…
Yazayım:
Erkek: Son yazımda yazmayı düşündüğüm ancak yazmaktan kaçındığım anılarım vardı..
Kadın: Anılar, bizim yaşlarda hayatı çekilir kılar!
Erkek: Evet. Bizim fakültenin kızlarını yazsam mı düşünüyorum. Biz yatılı okumuştuk. Kız yoktu. İlk kez fakültede kızlarla aynı sınıfta okuduk. Hepsi zeki, akıllı, cinsilatifler.
Kadın: Her kız için hoş bir şey yazacaksan yaz da, gerçekleri yazarsan şimşekleri üzerine çekersin.
Erkek: Gerçekler dediklerin neler bilmiyorum. Yabancısıyım. Gözlemlerimi yazmayı düşünüyorum. Kızlarla birlikte okumak nasıl bir duygu o yaşlarda onu yazayım diyorum. O yaşlarda fakülte ile ev arasındaydım. Kızlara ayıracak zamanım da yoktu, naktim de..
Kadın: Akıllı cinsilatifler dersen herkes hoşlanır da… Hepsi ne akıllı ne de latif idi.Kızlarla okuma deneyimlerini yazarsan ilginç olabilir ama..
Erkek: Üstünde düşünmem lazım.
Kadın: Düşün, düşün bir şeyler bulursun.
Erkek: Bir arkadaşım vardı. Bir kızı çok beğeniyordu. ama 4 yıl boyunca açılamamıştı kıza..Son gün kız otobüse binip giderken söyleyebilmişti ancak onu sevdiğini. Yıllar sonra kıza arkadaşımın o yıllardaki duygularını söyledim “keşke söyleseymiş” dedi. O yıllarda duygularını hiç açamayanlar da vardı.
Kadın: Yazık ona… Şimdilerde kolaylıkla kuruluyor ilişkiler. Bizler ne kadar romantik hayaller kurardık.Tekrar yaşasaydım yine öyle romantik bir çağda yaşamak isterdim.
Erkek: Duyguları ömür boyu hiç söyleyememek de kötü. İçinde yaşamak romantizmi..
Kadın: Doğru ama karşı taraftan da yeşil ışık almadan tek taraflı hayranlık olmaz doğal olarak. Önemli olan karşılıklı yaşamak romantizmi. Kızlar, benim gözlemim o yaşlarda daha mantıklı oluyorlar oğlanlardan..
Erkek: Çift taraflı olması en mantıklısı tabii. Ancak o nasıl bilinecek? Birinin adım atması gerekiyor.
Kadın: Karşı taraf da ilgi duyuyorsa, mutlaka bir işaret verir. Arkadaşlıkla, sevgili olmak çok farklı işaretleri içerir. Arkadaşlık gösteren ile farklı duygular göstereni ayırt edebilme zaten çok önemli. Bazen ikisi karıştırılıyor, o zaman taraflardan biri üzülüyor mecburen…
Erkek: Her devirde kız olmak da zor, kadın olmak da. Ne anılar var geçmişte saklı.
Kadın: Evet kimi güzel, kimi kötü. Ama işte hayat da bu.. Geldik, gidiyoruz. Yaşadıklarımızla, yaşamak istediklerimizle… Geriye baktığımızda o yaşadıklarımızın eseriyiz bugün. Tanrı yaşlılıkta çektirmesin, çocuklarımızın acısını göstermesin… Bugünlere de şükür..
Erkek: Ne çok hayranın vardı. Güzel kızdın tabii. Gizli hayranların da cabası..
Kadın: Güzellikten ziyade, pek yaklaşılmaz bir tip olduğumu düşünüyorum…Her erkeği uzak tutardım kendimden. Rahmetli Erkut, ya ‘sen ne soğuk kızdın, kimseye yüz vermezdin’ diye beni şikayet etmişti, yıllar sonra bir yerde bulunduğumuzda.
Erkek: O da doğru mu desem? Güzelliğin, gözlerin dikkat çekiciydi.
Kadın: Son sınıfa gelinceye kadar hiçbir teklifi ciddiye almamıştım. Beni iyi tanıyan Güven, sadece arkadaş olarak beni anlamaya çalışmış, sonunda da ciddi olduğunu açıklamıştı, Fakülte bitince..Yani oldukça akıllı davrandı, yoksa onu da reddederdim.
Erkek: Aferin ona. Strateji ustasıymış..
Kadın: Hoş hemen evlenmeseydim, hiç de evlenmezdim herhalde şimdiki aklım olsa.
Erkek: Kısmet. Keşkeleri de oluyor insanların hayatta.
Kadın: Tabii ki, aklı olan, olgunlaşan her bireyin keşkeleri olur ama onları geride bırakıp geleceğe odaklanmak gerek.. Bunun için de yaşlılıkta yeni hobiler bulmak çok önemli.. Ben şahsen 50 yaşından sonra kendimi doğaya adadım. Arada resim yapıyor, caz müziği ve opera dinliyorum. Yeni şeyler yaratmak, onları geliştirmek çok enerji veriyor bana..
Erkek: Harika. Ben de yazı kaleme almaya verdim kendimi.
Kadın: Bak bu yazı yazmada sana anlıyorum, yaşama gücü, kendini ifade etme olanağı veriyor. Devam et.
Erkek: Aklıma bir fikir geldi ama sana danışmam gerek.
Kadın: Nedir?
Erkek: Öykü yazsam mı dedim ya, fakültedeki kızlarla ilgili. Onun yerine bu dertleşmeyi öykü yapsam.
Kadın: Gönder fikrimi söylerim.. Sen bilirsin, açıkça fikrimi söylerim. Senin kalemin kuvvetli, dene.
Erkek: Deneyeceğim. Taslağı sana göndereceğim.
Kadın: Amma da dertleştik… İşte arkadaşlık bu. Sana ve eşine sağlıklı günler dilerim.. Bu günlerin kıymetini bilelim. Beni bekleyen çok iş var, köpekler, çiçekler, böcekler…
Erkek: Aynen. Keyifli bir sohbet oldu. Sen de sağlığına dikkat et. Kolay gelsin. Güven’e de selam söyle. Görüşmek üzere…
Adam öyküyü yazdı, taslağını arkadaşına yolladı. Düşünmeye koyuldu.. Anılarla yaşıyorlardı artık… Acı, tatlı, anlamlı, hayatı çekilir kılan anılarla.
Siyasiler aklına geldi. Aralarında adamın yaşına yakın olanlar da vardı. Hâlâ önemli görev ve sorumluluklar üstlenen.
“Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli gibi siyasi liderlerin fakültedeyken kız arkadaşları var mıydı? Kendisi yarım asır sonra sosyal medyada eski fakülte arkadaşlarını bulmuştu. Onların da bulmuş olmaları gerekir. Araştırmacı gazeteci olsam araştırırdım, sorar, soruştururdum siyasilerin gençlik anılarını, gençlik heyecanlarını.. Liderlerin sınıf arkadaşlarından, gençlik yıllarına ait anıları dinlemek ilginç olur” dedi kendi kendine…